Hayatta çoğu şeyi planlayıp programlayabilir, yaşanacak şeyleri önceden yönetip sonuçlarını tahmin edebilirsiniz...
İyi bir üniversiteyi kazanmanın zorlu başarı merdivenlerini , asansöre dönüştürebileceğini bilebilir buna göre çabalayıp hayatınıza yön verebilirsiniz...
Ömür dediğiniz şeyde olabildiğince kontrolü elinizde tutup duygularınıza bile yön verebilirsiniz...
Kırılmaktan, sevmekten, güvenmekten korkup dev duvarlar örebilir, o duvarların ardında ruhunuzu sessizliğe ıssızlığa hapsedebilirsiniz..
Ama bir kez duvarlarınız yıkılmaya dursun... Nefesinize bir başka ruhun nefesi, kalbinize bir başkasının elleri dokunmaya dursun... İşte o zaman çaresizliğin ne olduğunu keşfetmeye başlar, hayatın planlardan ibaret olmadığını anlarsınız...
Ne o hayalini kurduğu mesleğe sahip olamamak, nede istediği şehirde gözlerinizi güne açamamak bitiş çizgisini hayal ettirir insanoğluna... Bozulan her bir plan bir yenisinin nedenidir... Tümsekli yollar çıkmaz sokaklara değil daha yükseğe zıplayacağınız fırsatlar dönüşebilir...
Oysa aşk... İstenmeyen bir aşk... Kanser hücresinden farksızdır. Ne kadar müdahale ettiğinizin ne kadar yok edip unutmaya çabaladığınızın bir önemi olmaksızın büyür gelişir, her şeyinizi ele geçirir. Ne planların nede sözlerin bir önemi vardır.
An gelip duygularınız kontrolden çıktığında , hem ruhunuz hem de beyniniz göz gözü görmeyecek bir sise teslim olmuş, çabalamak anlamsız bir hale gelmiştir.
Tıpkı şuan benim içinde bulunduğum durum gibi...
Derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım. Gözlerim Arslan'ın gözlerine hapis beynimi dile getirmeye kendimi mantıklı davranmaya zorluyordum...
Yaşadığım , yaşadığımız onca şeyi hatırlamaya kendimi durmaya zorlarken güçsüzdüm...
"Seda..."
Fısıldanan adım titreyen ellerimi daha da kontrolden çıkarırken kalp atışlarım odada yankılanıyordu. Camdan içeri sızan ay ışığı dışında ne yaşadığımıza şahit başka kimse yoktu.
Bir azcık, sadece birkaç santim daha ileri gitsem yıkacağım kurallarımı kimsenin bilmesi mümkün görünmüyordu.
Gözlerimi yumup anın akışına teslim olmak yada, hatırlamak... Nedenlerimi, sorumluluklarımı...
Önümde iki seçenek vardı ve tüm hücrelerim dört nala Arslan'a koşmak istiyordu. Kalbim kontrolü tamamen ele almak üzereydi ki sessiz odada yerimde sıçramama neden olan telefon sesi duyuldu.
Zerre kımıldamayan Arslan gözleri bana dikmiş dururken benim bakışlarım istemsiz cebinde duran telefona kaydı.
"Ö-önemli gibi..."
Gözlerini kırpıştırıp telefonuna yöneldi. O babamdan gelen aramayı cevaplarken ben nefes nefese tableti elime aldım. Ekranda açık duran belgeleri kapatırken kendime gelmek için çabalıyordum...
"Şimdi gelmesem olmaz mı?... Peki efendim..." Konuşmayı sonlandırıp bana baktı. Bir müddet kımıldamadan yüzümü incelemiş tek kelime etmemişti.
"Gitmem gerek..." Telefonu cebine koyup elime yanığım için aldığı kremleri tutuşturdu. Sabah gelemeyeceğini ilaçları bir kez daha sürmemi söyleyip nasıl yapacağımı sıralamasını anlatmaya başladı.
Karşımda konuşsa her şeyi tane tane söylese de anladığım tek bir şey yoktu. Kulağıma ulaşan tek şey hala daha kalp atışlarımın sesi olduğundan, zihnim az önce yaşanmak üzere olan şeyleri düşünüp durduğundan onu duymam mümkün görünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Azat (Tamamlandı)
RomanceSevgiyi bildiğini sanan genç bir kızla, sevmemeye yeminli bir adamın hikâyesi... ...NOT... Aşk Çeşmesi adlı kitabın yan hikayesidir. Okumak için Aşk Çeşmesi adlı hikayeyi bilmek gerekli değildir. Karekterler ve içinde bulundukları durumlar hakkında...