Jungkook
Yeni hayat yeni duygu yepyeni bir hayal bu,
Başka sözler başka biri sevginin en üstünü,
Son ümidin, son desteğin, tuttuğun son daldır bu,
İnandığın son gerçektir sonu yıkımın olur,
Anılar hiç yaşamamalı,
Bu son aşk her şeyin olmalı
Zamanı tanımlamayı hep zor bulmuşumdur. Önce asırlara bölüyorlar, sonra yıllara. Bakıyorum yetmiyor daha da küçültüyorlar; aylar, saatler, saniyeler, saliseler. Hatırlıyorum da zamanın tanımının kafamı kurcaladığı genç yaşlarımda birkaç insana sormuş ve bana zamanın ne olduğu söylemelerini istemiştim. Akranım olan bir beyefendiyle, yaşı hürmet edilecek derece de muhterem olan başka bir beyin zamanı tanımlama kelimesi hızlı olmuştu. Birisi yaşadığı neşeli günlerin hızlı tükendiğini dile getirmişken, diğeri sadece ömrünün tükenmekte olduğunu söyleyivermişti. Ayakkabılarımızın önünü parçalayan çakıl taşlı yolun sonunda ağladığına şahit olduğum bir hanımefendiye patavatsızca soruduğum zamanın tanımı ise "bir türlü geçmek bilmeyen lanetli bir an" idi. Verilen cevaplar karşısında zamana karşı tüm algılarım allak bullak olmaya başladığında karşıma çıkan bir sabi beni kurtarır ümidiyle kendisine yönelttiğim zaman nedir sorusuna karşın aldığım cevap ise benimle oynamak ister misiniz efendim? Olmuştu. En sonunda araştırma işimi noktalamaya karar vererek o günün sadece oyun zamanı olmasını istemiş ve küçük çocukla ailesinin izin verdiği müddetçe oyun oynamıştım.
Şimdi zaman terimini az çok algılayabiliyordum. Ne içerisinde sayıları kapsayan birkaç matematiksel uzantı ne de kendisine adanan birkaç kelimeyle tarif edilemeyecek kadar karmaşık lakin dile döküldüğünde gündelik bir yaşantıdan ibaretti. Tanrının avuçlarında bükülen parmaklarını sıklaştırıldığında tez kayıp giden, parmaklarını genişlettiğinde ise sana yaşam alanı ortaya çıkaran aslında her bireyin kendine münhasır tüketmekte olduğu dilimler bütünüydü. Lakin zamanı herkes farklı anlıyor ve farklı yaşıyordu. Kimisi kaybettiği bir insanın kefeninin kenarına sıkıştırıp onunla birlikte gömerken zamanını, kimisi de körpe dudakların arasında aldığı hazın ateşinde hızla eritiveriyordu. Aslında tüm zamanımız debelendiğimiz o anın içinde kaybolup gidiveriyor, lakin zihne kaydedilmiş bir karesi farenin ayakucuna bağlı bir şekilde çemberin içinde ilelebet dönüp duruyordu.
Benimse bugün yaşamış olduğum zaman kavramı tam dört aşamaya bölünmüş sonu ise kendime halis bir şekilde iç savaşlarımın içinde boğulduğum kanın arasına düşerek yitip gitmişti.
Zamanın durduğu anı, hızlanıp ta göğsüme gonglarını vurduğu anı, kalbimin bir anlık durmasına neden olacak kadar yavaşlayıp hissizleştiği tüm anı hatırlıyordum keskin hafızama ilk defa bu kadar lanetler ederek.
Üryan bedenimin her bir parçasına hürmetle sürtünen dudaklarının belimi nasıl büküşünü, şahlandığı yerde arşa değen bedenimin yere paramparça nasıl düştüğünü, kuytuluklarıma tek tek fısıldadığı kelimelerin tenimden içeri nasıl sızdığını, gözkapaklarıma yaptığım baskıyı avcuma sıkıştırdığım örtüyle, kasıklarımdan çıkarmaya çalıştığım bir çığlıkla yeni bir cana hayat vermek ister gibi salışımı, terime damlayan terinin birleştiği an da vücut hatlarımda izlediği yolu, dudaklarımı sıkan dudaklarına karşın kalbimi sıkan kalbine boyun eğişimi, birbirimizin bedenine yük olduğumuz temaslarda damarlarımızın birbirine hasretle bağlanışını, benim yıllardır kirli zihnimi sulayan kanın onun temiz bedeninde bir şelale gibi akışını, saçlarıma değen güçlü nefeslerinin bedenim gibi saçlarımı kıvrandırışını, beni benden yeniden doğuruşunu nasıl unutabilirdim ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALIENA (Taekook)
FanfictionBir baba gibi seviyorum seni, saçlarını karıştırıp öpüyorum başını. Bir anne gibi seviyorum seni, sıcacık bağrıma basıp ısıtıyorum sevgisizlikten titreyen bedenini ve bir annenin merhametini bırakıyorum gözlerinle avuçlarının içine. Bir kardeş gibi...