Harry, Draco'nun derin uykusundaki 5. haftada revire yine koşarak girdi. Gözlerinden akan yaşlar birer inci tanesi kadar iriydi ama o kadar çoklardı ki Harry onları yakalamak veya onların akışına son vermek için uğraşmıyordu bile.
Revirin ağır kapısı hızla açılıp yine hızla kapandığında birkaç şifa iksiri ile meşgul olan Poppy yerinde neredeyse zıplayarak kapıya doğru baktı ancak görebildiği tek şey hızlı kara bir çizgiydi. Bunun Harry olduğunu biliyordu, haftalardır bu genç adam gelmekten hiç vazgeçmemişti. Anlaşılan kara haberi almıştı, bu hızlı gelişin başka açıklaması olamazdı.
Harry, Draco'nun yatağına ulaştığında kendini Draco'nun oldukça zayıflamış bedeninin üzerine doğru bıraktı. Şimdi göz yaşları Draco'nun boynuna süzülüyordu. Onu bırakmak istemiyordu ama şifacıların Draco'nun uyanacağına dair umudu kalmamıştı, hepsi aynı şeyleri söylüyordu ve herkes onlara inanıyordu. Harry dışında. O, Draco'nun sonsuza kadar uyumayacağını biliyordu, bir gün uyanacak ve herkese hadlerini bildirecekti. Malfoylar, Draco'nun ölümünü kabul etmiş olabilirlerdi ama Harry asla kabul etmeyecekti.
"Biliyordum, çok kötüydün ama hiçbir şey yapamadım. Çok özür dilerim. Çok özür dilerim. Senin ne kadar berbat bir halde olduğunu, uzun uzun yeri izleyip sonra yine maske taktığını görmüştüm ama yine de, inatla bunu görmemiş gibi yaptım. Özür dilerim. Senin solmana şahit olmama rağmen hiçbir şey yapmadığım için özür dilerim. Ben hatalıyım. Uyan, sonra sen ne istersen onu yapalım. Başka kimsenin seni ve beni tanımayacağı bir yere gidelim istersen. Biliyorum, beni o kadar sevmiyorsun ama Draco, lütfen beni bırakma. Çünkü ben seni hiç bırakmak istemiyorum."
Harry, önce Draco'nun bedenine sımsıkı sardığı kollarını gevşetti, sonra yavaşça ayağa kalktı. Gözyaşları biraz duraklamıştı ama akmaya devam ediyordu biraz durakladı. Ne Draco ne de Harry on beş yaşında bunları yaşamamalıydı. Hayattan tam olarak zevk almayı bile öğrenememişken kanatları kırılmış kuşlardan farksızlardı ikisi de hayatta kalma savaşı veriyordu birine saldıranlar bitmediği gibi diğerini de içten içe çürütmüşlerdi. İnsan, bazen öylece durup bu iki çocuğu bir fanusa koyup, koruyup kollama ihtiyacı hissediyordu ama bunu kimse yapamazdı. Ortada bir savaş vardı ve bu iki çocuk savaşın ne tarafından bakarsanız bakın en acı çeken kurbanlarından ikisiydi.
Harry olduğu yerde öylece yeri izlemeye devam etti, sonra kafasını hafifçe kaldırarak Draco'ya baktı, kemikli elleri kar kadar beyazdı, teni giderek o hafif can alıcı kırmızılığını kaybetmişti ama yaşamaya inatla devam ediyordu, kalbi durmamış nefesi bir an olsun kesilmemişti. Hatta Harry bazen onun kalp atışlarının hızlandığını hissediyordu.
Derin bir nefes aldı, kimse Draco'yu ölümün kucağına öylece bırakamayacaktı gerekirse Harry Draco'yu ölümden kaçırırdı. Gözleri çakmak çakmak olurken, küçük bir gülümseme ile arkasını döndü, Draco'yu kurtarmak için tam üç saati vardı. Üç saatte dünyayı bile kurtarabilirdi, Draco'yu mu kurtaramayacaktı?
*
Draco, artık boşluğu iyice keşfetmiş ona şekil bile vermeye başlamıştı. Kitap raflarının arasında dolanırken elini sallayarak birkaç kitabı önüne getirdi. Kitaplar onun istediği sayfaya gelmek için hızla hareket ederken o sadece gülümsemekle yetindi.
Buraya ilk geldiğinde elindeki asa olmadan büyü yapamıyordu ama burada yapacağı hiçbir şey olmadığını, acıkıp susamadığını, uyumadığını farkedince kendini geliştirmek istemişti ve sözsüz asasız büyü yapma çalışmalarına girişmişti. Draco burada cidden mutluydu, tek garip tarafı ara sıra birkaç rüyaya çekilmesiydi onun dışında hiçbir sorunu yoktu.
Aslına bakarsanız Draco bu rüyaları da garipsiyordu. Rüyaların çoğunda Harry Potter ile beraberdi, bazılarında uyuyor, bazılarında yemek yapıyor, bazılarında kitap okuyordu böyle böyle çeşitlenen rüyaların hepsinde inatla Harry vardı ama, bildiğimiz Harry Potter. Daha da garibi Draco'nun bu rüyalarda çok mutlu olmasıydı. Bu rüyaları garipsese de bunları kabuslara tercih ederdi.
Kitaplar istediği sayfayı açık bıraktığında Draco çenesinde ufak bir kaşıntı hissetti sonra da boynunda orada var olmayan bir ıslaklık. Rahatsızlıkla biraz hareketlenirken göğsüne giren bir ağrı ile acıyla inledi. Beyni yine kendisine buraya ait olmadığını hatırlatıyordu. Ama Draco burayı terketmek istemiyordu ki...
Birden duraladı, rüyaların içindeyken kendisini oraya hissetmediği çok oluyordu. Onlar başka Dracolardı, kendi dünyasında bir Harry vardı ama o buradaki Harryler gibi onu sevmezdi. Ya da Draco buna inanmıştı.
Gözlerini kısa bir an için kapattı sonra aklına gelen fikirle gözlerini hızla açarak kitap raflarına doğru hareketlendi, burada her şey varsa eğer Draco'nun tuttuğu, tutmakta olduğu ve tutacağı günlükler de olmalıydı.
Elini kitaplar arasında gezdirirken günlüklerini tanımasıyla heyecanla derin bir nefes çekerek bu seneki günlüğünü aradı ve son sayfayı açarak gözlerini gezdirdi.
"Uyandım, Potter yanımdaydı en başından beri. Şimdi rüyaların neden hep onunla ilgili olduğunu anlıyorum, çünkü Potter benim yarınım."
*
AAAAAA
NOLUYO
Çok heyecan yaptım güzel gidiyoruz
Bakalım, bakalım neler oluyor
Ala'smarladık.
İyisiniz umarım.
Ne zaman okuyorsunuz bilmiyorum bu yüzden;günaydınlar, iyi günler, iyi akşamlar, iyi geceler dilerim.
-Lolia
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deliotu 'drarry
FanfictionGittikçe güzel elmasları ferini kaybediyor, teninin güzelliği soluyor, gülüşünün sesi kısılıyordu. O kayboluyordu. ♥️ Ailesi tarafından asla yeterli görülememiş, içindeki kuş şarkı söylemeyi hatırlasa da cesaretini kaybetmiş, sevdiklerine olan kırgı...