Biz geldiiik.
Yorum ve vote atmayı unutmayın. Sınır 50.
Yapmayayım diyordum ama zorunda bırakıyorsunuz. Yorum 70'i geçmezse yeni bölüm gelmeyecek.
İyi okumalar.
Bölüm Altmış Dokuz: "Mezarlık"
"Kolyeyi görmediklerini söylüyorlar. Onun çıkış işlemlerini yapan doktoru bulamadım. Ama muhtemelen yüzükle gömülmesini istediğiniz için, kolyelerini de boynuna taktıklarını söylediler. Kamera kayıtlarını istedim, o gün hastanede kamera bakımı olduğu için kayıtlar yok. Hemşirelerden birisi, onunla ilgilenen hemşirenin istediğiniz gibi yüzüğünü taktığını ve kolyelerini de taktığını gördüğünü söyledi. Muhtemelen ikisini de takmanızı istediğinizi düşünmüş. Kadını da aradım ama bulamadım, Thomas'ın doktoru gibi yedi aydır ortalıkta yokmuş."
Bir yandan Bennet'ı dinlerken, bir yandan da merdivenleri çıkıyorduk. Altın olduğu için birisinin çalabileceğini düşünüyordum, parası gram umrumda değildi ama ondan bir parça olduğu için bu hoşuma gitmemişti. Ondan kalan her parça bana aitti, beni sinirlendiren şey buydu zaten.
"Kolyelerden birinin içinde verici var." dedim ve odamın kapısını açtım. Bennet buna şaşırmış gibi durmuyordu, onun olayı çoktan çözdüğünü biliyordum zaten. Thomas'ı nereye giderse gitsin her zaman böyle bulabilmiştim.
Bilgisayarın başına geçip açtım hızla. "Şimdi anlarız nerede olduğunu." İçimde garip bir his vardı. Sanki bir şeyler yolunda gitmiyormuş gibi.
"Neden kolyeye bu kadar takıldığınızı anlamadım Patron." dedi Bennet yanıma sandalye çekerken. "Muhtemelen hemşireler o kargaşada ikisini de yürüttü, birisi milyon dolarlık bir kolye ve illaki anlamışlardır. İsterseniz biraz daha araştırayım, siz boşverin. Kimin çaldığını bulurum."
"Kafamı kurcaladı." Klasöre girip üstüne tıkladığımda ilk verici çalışıyor ifadesi çıktı karşıma. Ardından beliren küçük haritada sinyal göstermeye başladı ama gelen sinyal, mezarlıkla çok alakasız bir yerdeydi. Ve burası bana biraz, tanıdık geliyordu sanki.
"Burası..." Bilgisayarı ona doğru çevirdiğimde biraz daha yaklaştı. Kaşları çatıldı ardından, hafifçe bana çarptı gözleri.
"Büyüdüğümüz ev değil mi?"
Birden tüm dünyanın durduğunu hissettim.
Kaşlarım çatıldı yavaşça. Ardından tekrar haritaya bakıp, kafamda canlandırmaya çalıştım. Konumun cidden büyüdüğüm ev olduğunu anlamam fazla uzun sürmedi. Tapusu hâlâ babama aitti.
Gözlerimi klavyeye indirdim. Kolyenin orda ne işi vardı? En son on sekiz yaşımda gitmiştim o eve. O da babamdan, işleri devralmak içindi. Ondan sonra bir kez bile uğradığımı hatırlamıyordum, uğrasam hatta uğradığımı unutsam bile Thomas'ın kolyesine dokunmamıştım. Kolyenin oraya gitmesinin bir imkanı yoktu.
"Babam, hastaneye son gün geldi. Değil mi?" diye ona bakarak sorduğumda başını salladı. Geçmişte olanları gözden geçirmeye çalıştım ama üstünden yedi ay geçmişti. Neyi ne kadar temiz hatırlıyordum, emin değildim.
"Oyunlarından biri olabilir mi?" diye sorduğunda kaşlarım çatıldı biraz daha. Ne oyunu oynayacaktı daha? Thomas ölmüştü, nasıl bir planı...
Aklımda birkaç şey birden şekillenmeye başladı. Thomas'ın bir sözü yankılandı hızla, "Vasiyet mi, hiç düşünmedim." Ayağa kalktım, şaşkınlıkla etrafıma baktım birkaç saniye. Kafamda oturtmaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
killer in my bed •[bxb]
FanfictionKaranlık ve sırlarla dolu bir hayatı olan Dylan, hayatına almak zorunda kaldığı avukata daha önce hiç hissetmediği şeyler hissetmeye başlar.