Tanışma

45 3 2
                                    

...
"Evet çocuklar zaten sizin numaralarınız bende var. Konum bilgisini ben size ileteceğim." dedi hoca ve çıktı gitti.

"Bence bir sahil yürüyüş bize iyi gelir." dedi Atilla. Normalde çok severdim bu fikri ama şuan bana çok bunaltıcı geliyordu.

Herkesin salondan çıkmasını bekledik. En son bir kaç kız grubunda çıkınca bir tek biz kalmıştık.

Koşarak kürsüye çıktım. Ve en kenara oturdum. Eski günlerdeki gibi...

"Lan biz şimdi gerçekten mevzun mu olduk." dedi Fatih. Haklıydı biz mevzun olmuştuk. Tam burda karşılaşmıştık; 2.Konferans salonun en on sıralarında.

Atilla geri zekâlısının telefonunu koltuğun altına kaçırması ile Kumsal yanımdaki koltukta oturuyordu. Fatih yer kalmadı diye önümüzde. Didem ise bir arkamızda.

5 yıl önce onlar telefonu ararken ben tamda şimdi oturduğum gibi oturup onları izlemiştim. Hatta Didem benim hiçbir şey yapmadığımı söylediğinde kürsüden kalkıp diplerinde duran telefonu çıkardığımı dün gibi hatırlıyorum.

10 dk sonunda konuşmalarına dahil olmadan onları izledim. Okulun hemen yanında sahil vardı. Buda buranın işlek bir yer olmasını sağlıyordu.

En son karar olarak MODA'ya gitmeye karar verdiler.

Kürsüden atlamam için Atilla elini uzattı. Hemen yanından Fatih'in eli görüldü. İkisinde elini tutup atladım. Kürsünün yere olan uzaklığı çok fazlaydı yaklaşık 1.65 kadardı. O yüzden tek basıma inemezdim.

Onların bir ya da iki adım önlerinde gidiyor yine de konunun hakimiyetini sağlıyordum.

Konferans salonundan çıktığımızda karşı duvarda yaslanmış defterinde bir şey yapan Alp'i gördüm. Koridorda olan sessizlik yüzünden biz çıktığımız an sesimiz ortalıkta yankılanmıştı.

Kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerimiz o an kesişti.

Gözleri çok değişikti.

Yeşil desen değil , mavi desen değil, kahverengi gibi ama kahverengi değildi. Ela gözün bir ton daha koyusuydu. Bu rengin ismi olmalıydı.
Sadece birkaç saniye gözüme değmişti ama içim titredi.

Duvardan sırtını ayırarak bize doğru yaklaştı.
Hemen konuya karışmam gerek.

"Masal senin arabanla mı gitsek ek olarakta Fatih'in ki..." Didem'in sözü bitmeden daldım.

"Olur. Kumsal, Atilla benimle gelsin siz birlikte gidin." Didem yüzü şok olmuştu, çünkü benim dinlemediğimi zannediyordu. Bilmiyor ki ben daha neleri duyuyorum.

"Pardon...". Arkamı döndüğüm an göz göze geldik.

"Masaldı dı mi" dedi sesi çok tanıdıktı. "Evet" duygusuz bir sesle söze atladı Fatih. Piç şurda bir şey konuşacağız. Ne dalıyon.

"La sen ne zamandan beri Masalsın." dedi Atilla. O da açık bir şekilde rahatsız olmuştu.

"Buyrun" hafifçe gülümseyerek. Yanağım içe göçmüştü. Normalde istesem çıkmayan gamzem şimdi mi çıkmıştı cidden.

"Biraz konuşabilir miyiz? Tabi zamanın varsa."
dedi gayet samimi bir şekilde.

"Evet" dedim. "Siz geçin ben gelirim." bizimkilere doğru dedim.

Eliyle centilmen bir şekilde demin ki yerini gösterdi. Ben de karşılık olarak onun geçmişini işaret ettim. Israr etmeden yürümeye başladı.

O  durduğunda bir ya da iki adım gerisinde durdum.

"Yaz kampında aynı dairede kalacağız rahatsız olduğun bir şey varsa şimdi söylersen iyi olur." dedi.

Değişik bir ses tonu vardı. Naif bir ses.

"Kapalı alanda sigara içilmesinden rahatsız  oluyorum. Onun dışında pek bir şey yok."

"Sigara içmiyorum zaten. O zaman şu anlık bir sorun yok." dedi. "Tamamdır." dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. o sırada arkamdan adımı seslendi.

Arkamı dönüp baktım. "Numaranı alabilir miyim?". Yüzünde sorarcasına bir ifadesi vardı.

Yanına yaklaşıp, telefonunu vermesi için elimi açtım. Arka cebinden telefonunu çıkarttı. Benim telefonumun aynısıydı.

Numaramı yazıp geri uzattım. Artık hızlı olmalıydım yoksa Fatih'in kıskançlık damarı buraya gelebilirdi. Okuldan çıkıp otoparka doğru yürüdüm.

Çoğu kişi gittiği için 5-6 araba kalmıştı. Siyah Renge Rover'a doğu yürüdüm, kapısını açıp oturdum ve sahile sürdüm.

Sahile yanaştığımda telefonuma mesaj geldi.

+90545...: Çocukla merhaba yarın hepiniz en geç 17.30'ta attığım konumda olun.
+90545...: Balıkesir ...Oteli

Burası bir keresinde ailecek gezerken gittiğimiz bir oteldi.

Arka koltukta duran bez torbamı alıp tek omzuma taktım.

Arka bahçe kısmında oturuyorduk biz genellikle, o yüzden direk oraya yöneldim. Düşündüğüm gibi çimenin üstündeki masaya oturmuşlardı. Sahile doğru yürüdüm, Fotoğraf çekip hikayeme atıp bizimkilerin masasına yaklaştım.

Yaklaşınca önce çantamı çıkartım sonra oturdum. Oturur oturmaz garson isteğimi sorup gitti.

"Ne konuştunuz." dedi Fatih. Kaşlarım çatılmıştı, beni bu sahiplenileceği sinirimi bozuyordu. Abim bu kadar karışmıyorken ona ne oluyordu.

"Seni ne kadar ilgilendiriyor Fatih?" sinirle. "Çok ilgilendiriyor. Bana söylemek zorundasın." dedi bağırır şekilde. Tam karşımda oturuyordu. Elimi masanın üstüne koyarak masadan kalktım. Ona doğu eğildim.

"Sen kendini ne sanıyorsun da ben sana hesap vermek zorundayım lan? İki karışmadım diye tepeme mi çıkıyorsun. Bana babam, abim karışmıyor sana ne oluyor." dedim bu sefer ben bağırarak.

O sırada birinin omuzlarıma bastırarak beni yerime oturturdu. Akamda ki kişi sakince yapıyordu bu işi ama ben o kadar sinirlenmiştim ki tek hareketle sandalyeden kalkıp arkamdaki kişiyle yüz yüze geldim.

Kolu belimi sarıp kendine çekti, yüzüm göğsüne çarpmıştı. Kokusundan direk abim olduğunu anlayınca sarılışına karşılık verdim.

"Kim kızdırdı küçük enişteyi? İsim verinde kellesini alayım." dedi sitemli bir sesle. Küçük bir çocuk edasıyla Fatih'i gösterdim. Benden ayrılıp demin oturduğum sandalyeye beni oturtup yandaki sandalyeye kendisi oturdu.

"Senin hesabını yakında keseceğim kara oğlan." dedi Fatih'e. İçim rahatlamıştı abim hesap keserken genellikle şiddet uygulamazdı ama seni şiddet uygulamasını isteyeceğin kadar psikolojinle oynardı.

Garson demin sipariş ettiğim browniyi getirmişti. Peçeteliğin yanında duran plastik kaşıklardan abim iki tane alıp birini bana uzattı.

Yanımda duran Didem'in nefes almadan abimi izlediğini fark edince otomatikman kaşlarım çatıldı. Yani bu kızın genişliği uzayda yoktu. Ne yaşıyordu kim bilirdi içinde acaba.

Yaklaşık 2 saatlik sohbetin adından ayıldık. Abim buraya taksi ile geldiği için benim arabamla geri dönecektik.

Arabaya yanaşınca ön camda bir şey olduğunu fark ettim. Ellime alıp baktığımda bunun bir şiir olduğunu. Hayır bu bir şarkı sözüydü. DUMAN'dan

Onu bunu bilmem anlamam
Kim ne derse desin lan
Arkanızdan yol almam
Onlar ister alınsın
İsterlerse darılsın

...

yaz tatiliWhere stories live. Discover now