Ben geldimm, nasıl gidiyor hayat, nasılsınız güzelliklerim? Bu serüveni dışlamamak için yazmaya çabalıyorum ve bir ay sonrasına sizi ışınlıyorum. İyi okumalarınız olsun, aşağıda görüşürüzz.
Bu bölümüm şarkısı bence huzurlu bir keder. Bölüme tam uyuyor, dinlemenizi tavsiye ederim. Virginio Aiello, on piano - Van Gogh
₪₪₪
Bir Ay Sonra;
Yine karanlıktı, artık çok daha fazla boğuşuyordu Jeongguk karanlıkla. Jimin'in sözlerini geçiriyordu aklından 'Her gece bir gündüz ile sonlanır.' diyen o yatıştırıcı sesi sayesinde sakinleşmeye çabalıyordu ancak şimdi olduğu gibi uykularını bölen korkunç senaryolar hep tazeydi. Bir ay öncesinde aldığı haberden bu yana eski Jeongguk olmamak adına verdiği çaba, gündüzleri büründüğü sakin ve eşinin en nadide huylarını gördüğü üçüncü aylarının sonunda onu kaygılandırmamak için uğraşıyordu. Ancak geceleri, uykunun derin kuyularında, sevginin acı suyunda yanıp tükeniyordu Jeongguk.
Gün daha doğmamışken bir başka kabusunda, şakaklarında belirmeye başlamış ince ter tabakası mum ışığında parlarken huzursuzca kımıldandı çünkü kendini kurtarmak istiyordu. Yine o güne döndü, bir aydı aynı gün ile başlayan kabusları her seferinde daha korkunç daha ürpertici oluyordu. Chan geldi yanına, askerin korkunç yüzü tazeydi, bedeni yaralar içinde olsa da bu haberi vermek için gelmişti saraya. Kral'ının yanına koşarken topallıyordu ve Jeongguk o anda anlayabilmişti bir şeylerin kötü gittiğini, o da ona koştu ve asker dayanamayıp yığılıverdi yere. Jeongguk endişeyle yanaştı onun yanına, ağzı yüzü kan içindeydi ve omzuna saplanmış kırık ok kanla kaplıydı.
"Chan ne oldu?" diye sorduğunda oğlanın korku dolu gözlerini gördü.
"K-kaçtı." diyebildi sadece. "Kumpas kurmuştu efendim, o kaçtı!" diye söylediğinde ağzından boşalan kanlarla buruşan yüzü Jeongguk'un bir ton atan teninin korkunçluğu ile yarıştı. Kral'ın irileşen gözleri ve Changwook'un bu korkunç gerçekten sıyrılıp askerin revire götürmelerini verdiğindeki emir saraya düşen fitili ateşlemişti. Jeongguk kocaman gözleri ile dönerken saraya doğru, camdan üstüne Merida tarafından hızlıca örtülen battaniyeye sarınmış eşinin endişeli bakışları ile birleşti gözleri. Bu mümkün olamazdı, onu kaybetme korkusu yükleniyordu, kahretsin onu kaybetme korkusu öyle ağır basıyordu ki çaresizlik seçilir oluyordu. Bundan sonrası ise gerçekten bağımsızdı, Jeongguk sarsılarak ayağa kalktığında gerçek zamanda ilk Nira'nın yanına koşmuştu Jeongguk ancak şimdi baktığı balkonda omegasının biraz gerisinde duran Mina'nın Merida'yı katledilmesi ve Jimin'in çığlık çığlığa bağırması tamamen kabustan ibaretti.
Aceleyle kalktı Jeongguk, belindeki kılıcını çekti ve Jimin'in odaya çekilmesinin hemen ardından koca bir küfürle saraya girdi. Onu öldürme hevesi her geçen gün artıyordu, her geçen gün hem de. Şimdi o fırsat eline otuz gündür olduğu gibi geçmiş hissediyordu. Bu yüzden merdivenleri bir fişek gibi çıktı ve kaldıkları odaya girdi hışımla. Gördüğü görüntü elinin titremesine, nefesinin tıkanmasına sebep oldu. Jimin'i saçlarından çekiştirerek yere oturtmuştu Mina, elinde bir hançer vardı, ucu kanlıydı ve Jimin inliyordu. Korkuyla, ağlamaklı bir inilti çıkıyordu dudaklarından. Jeongguk Mina'da ki öfkeli bakışlarını doğruda eşine çevirdiğinde onun karnını tuttuğunu gördü. Şişkin ve yuvarlak karnından boşalan kan ve omegasının yüzüne attığı kesikler yüzünden neredeyse tanınmayacak Jimin'e bakamadı Jeongguk. Bağırtısı boğazını acıtsa da Mina ona kahkahalarla eşlik etti
Deliliğin senfonisi doğdu bu odada..
"Sana dedim, sana söyledim Minhyung! Seninle benim arama kimse giremez." alfa kadının her şeye rağmen pürüzsüz olan teninde parlayan kanlar omegasına aitken Jeongguk öfkelenmek ile kahrolmak arasında kalarak döndü ona. Söylediklerindeki nefretini hak edecek ne yapmıştı da omegasının sonu buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lacrime Di Loto ~ Jikook
FanfictionGenç Kral elindeki yarısı yanmış defterin sayfalarına bakarken, karaladığı mısralarda okuyordu yitirdiği eşini ve az uz gözüken resimlerden kavramaya çalışıyordu güzel yüzünü. Eli yavaşça boynuna kayarken izi kalmış silik mührünün varlığını bir kez...