Şarkılar;
Barış Diri, Derinden Derinden
Şebnem Ferah, Eller GünahkârKeyifli okumalar!
Nefessiz kalmıştım.
Nefes almak bu kadar zor olmamalıydı, fakat ben nefes alamıyordum.
Hızla doğruldum yattığım yerden. Derin derin nefesler alıp veriyordum fakat yeni yeni farkına varıyordum.
Uykusuzluktan bayıldığım her an gördüğüm, nefesimi kesen onlarca gerçek sandığım kabuklardan birini daha geride bırakmıştım.
Terden sırılsıklam olmuş bedenim beni iyice huzursuz etmeye başladığı için kendimi soğuk suyun altına bıraktım. Saat gecenin dördü olmasına rağmen yalnızca iki saat uyuyabilmemin huzursuzluğu vardı üzerimde.
İki saatlik uyku beni en az iki gün idare ederdi. Uykusuzluktan bayılma evresine gelene kadar uyuyamıyordum.
Korktuğum, kaçtığını ne varsa uykularımdaydı.
Banyodan çıktım ve üzerimde bornoz ile balkona çıktım. Sonbahar yeni yeni kendisini belli etmeye başladığı için havalar soğuk değildi.
İnce ellerimin arasına yerleştirdiğim sigaranın dumanı genzimi yakıyordu. Bu hissi seviyordum.
Gecenin sessizliği ve hafif soğukluğu, bana iyi geliyordu. İnsanların olmadığı her zaman dilimi bana iyi geliyordu.
Ciğerlerime çektiğim sigara, zihnimi susturur sandım ama hayır, hiç bir şey beni düşünmekten, unuttuğum unutmak zorunda kaldığım şeylerden alıkoyamıyordu.
Zihnimizde yok olanlar anılar mıydı, yoksa kişiler miydi?
İnsan en değerli anılarını saklayabilir miydi? Unuttuğu kişileri yeniden bulup, her şeyi sil baştan yazabilir miydi?
Her şeyi unutup, sisli bir dünyanın kapılarını açabilir miydi?
Ruhum, ağır darbeler eşliğinde ahenkle dans ederken, zihnim ve bedenim çoğu zaman bu acıya ayak uyduramıyordu.
Yok olmak ister ya bazen insan, veya yok olduğu yerden yeniden var olmak ister. İşte o zaman belki de bir insanın dönüm noktası olur.
Her bitişin ardında, çok büyük acılar ve ağır yaralanmış bir ruh bulunur elbet. Her gidişlerin ardında bir kalan, ve belki de çaresiz bırakılan göz yaşları vardır.
Her unutuluşun ardında olan şeyleri bilebilmeyi her şeyden çok isterdim aslında. Belki de unutmak sadece bir hiçlikten ibaretti.
Unutan için her şey hiçlikten ibaret olabilirdi elbet peki ya kalanlar? Onlar için unutuluş nedir diye sorsalar işte buna bir cevap bulamıyordum.
Çünkü, ben unutmuştum. Geçmişi, günümü ve belki de yarınımı.
Unuttuklarım, arkamda bırakmak zorunda kaldıklarım, ne hissetmişti veya ne hissediyorlardı bilmiyordum bile.
Bu bilinmezlik beni yoruyordu. Günden güne amansız bir kemik erimesi hastalığı misali ruhumu eritiyordu.
Kaç saattir burada böyle oturduğumu bilmiyordum fakat hava çoktan aydınlanmıştı. İnsanlar okuluna işine giderken bu yoğun insan sesi yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Daha bir kaç saat önce duşa girmeme rağmen ağır adımlarla tekrar duşa ilerledim.
Kafamda dönen sorulardan kaçmak istediğim için soğuk bir duşa girmeye karar vermiştim. Zihnim susmuyordu, susmadığı yetmezmiş gibi sürekli bin bir çeşit ihtimali aklıma sokuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSKELET ÇİÇEĞİ
General Fiction"Adalet, bir urgan ile sandalye arasında ki mesafeden ibarettir. O mesafe ise kendi adaletine teslim olmuş suçlulardır." demişti iskelet çiçekleri. Bir iyiliğin kalbini intikam ile mühürleyen binlerce kötülük, kendi adaletini, psikolojik savaşlarla...