. . .
Dün gece ne oldu ne bitti ve ben şuan neredeyim hiçbir fikrim yoktu. En son çocuklarla içiyorduk sonrasını gerçekten hatırlamıyordum. Kafam çok ağrıyordu ve anlaşılmayan bir ses dolanıyordu sanki ya da ben öyle algılıyordum. Olabilirdi aslında, sonuçta yeni uyanmıştım ve bazı şeyleri idrak etmekte zorlanıyordum. Acilen toparlanıp Namjoon'un yanına gitmem gerekiyordu. O hâlâ uyuyordur büyük ihtimalle ama sorun değil, ne yapacağımızı biliyorum.
En azından o uyanana kadar sunumu yarıya getirirdim. Açık olan pencereye gözlerimi dikmiştim, içeri gelen rüzgar yüzünden perdeler birbirine girmiş dans ediyorlarmış gibi hareket ediyorlardı. Güzel bir görüntüydü ama bir yandan da çok ürkütücü bir havası vardı. Korkmuştum ve üşümeye başlamıştım. Hava günlük güneşlikti ama neden üşüyordum ki? Hasta mı olacaktım acaba? Bir anda tekrardan zihnimde bir ses duydum;
"Az kaldı kâinat güzelim."
Duyduğum sesten emin değildim ama anladığım kadarıyla böyle diyordu ses. Bir dakika? Neler oluyor? Kafamdan ses geliyor? Bu ses ne ve nereden geliyor? Neden sesler duyuyorum? Neler oluyor tanrım!?
"Hâlâ neden diye sorgulayıp duruyorsun güzelim, bilmiyor musun kaç yıldır senin hayatına dahil olmayı bekliyorum ben."
Tanrım! Şuan çok pis korkuyordum. Ne yapacağımı da bilmiyorum, ne yapmayalım? Delirdim mi yoksa? Saçma sapan sesler duymaya başlayan bir ruh hastası mı olacağım? Deli hastanesinde mi yatacağım yoksa? N'oluyor bana!?
. . .
Gözlerimi açtığımda karşımda dikilmiş bana bağıran Namjoon'la göz göze gelmiştim.
"Taehyung! Kalk artık şu lanet olası yataktan! Kıçın oraya yapışsında gör sen. Saatlerdir bağırıyorum kalk diye, duymuyor musun? Uykun neden bu kadar ağır Kim?"
"Kalktım işte, ne bağırıp duruyorsun? Kafamı şişirdin sabah sabah! Çık git, geliyorum hemen. Defol!"
Namjoon'u odadan kovduktan sonra düşünmeye başlamıştım. Rüya mı görmüştüm neydi o güzelim? miydi kâinat mıydı? Ah! Neler oluyor?. O rüya da neyin nesiydi öyle? Düşündükçe korkuyordum. Bir anda buz gibi olmuştum. Önce avuç içim, ellerim, kollarım, vücudum ve yüzüm. Buz kesilmişti her tarafım, şaşırmıştım açıkçası çünkü yaz ayındaydık neden üşüyordum ki?
Tanrım gerçekten çıldıracaktım. Tüm düşüncelerimi kafamdan atıp, banyoya gittim. Vücudum kendi sıcaklığını bulmuştu ama ellerim hâlâ buz gibiydi. Onlar kendilerine gelmemişti. Çok üstünde durmadım, geçer birazdan deyip elimi yüzümü yıkamaya başladım.
Her zaman ki gibi sadece duru suyla yavaşça yıkıyordum. Hızlı hızlı yıkayan bir insan değilim çünkü hızlı hızlı yıkayınca yüzünüz tam temizlenmiyor, cildiniz de zarar görüyor. Pürüzsüz cildin sırrı budur arkadaşlar; yavaşça, duru suyla yıkayacaksınız yüzünüzü. Sonra oh mis bebek gibi ciltler. Ah! birde soğuk su olması lazım tabii, sıcak suyla yıkamanızı önermem."Yani şuan cildiye uzmanı olmana gerek yoktu Taehyung. Hızlı olman daha gerekli olur, lütfen hızlı ol!"
diyen Namjoon'a baktım. Kapıya yaslanmış, iki kolu göğsünün üstünde kızgın bakışlarıyla bana bakıyordu. Şu bakışları atmasa anaokulu öğrencisi gibi olurdu. Kollarını da "çiçek ol" komutu gibi yapmıştı zaten ah düşüncesi bile komikti. Düşüncelerim, yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip kahkaha atmama neden olmuştu. Namjoon ne var, neye gülüyorsun der gibi bakıyordu bana. En son dayanamayıp sert sesiyle konuşmuştu;