Ertesi gün dün kaybettikleri zamanı telafi edercesine erkenden şubeye ulaştılar. Dün çıkan sonuçları önüne çekmiş not defterine bir şeyler karalıyordu. Bir süre sonra günün raporlama görevlisi de çalışma odasına giriş yaptı.
Bugün şubeye herkesten önce ulaşacağını tahmin ediyordu. Onları görünce şaşırmıştı.
Tuvalete gitmek için yerinden doğrulduktan hemen sonra "Günaydın İsmail." dedi Eva.
"Günaydın." diye karşılık verip gözlerini saatine çevirdi. Ardından Fatih'e döndü, "Ben mi geç kaldım başkomiserim?" diye sordu.
Başını önündeki not defterinden kaldırıp, "Yok, gel otur biz erken geldik." Dedi.
Bugün de hastaneye gideceklerini düşündükleri için erken gelmekte karar kılmışlardı. Üzerindeki ince ceketi askılığa astıktan sonra Fatih'in diğer yanına oturdu.
Fatih vakit kaybetmeden, "Aracı buldunuz mu, Asya Turan içindeyken kim çarpmış taksiye?" Diye sordu.
Aldığı raporlarda hiç bir araçtan bahsedildiğine denk gelmemişti. "Henüz tekerlek izlerinden sonuç çıkmadı. Ama bana sorarsanız araç fıstık yeşili bir şahin." dedi.
Rengiyle tahmin ediyordu bir de. Anlamsızca kafa salladı. "Bu tahmini neye göre yapıyorsun?" Dedi.
İsmail henüz uyanamadan Fatih'in sorusuna, "Taksi şoförü taksiye birisinin çarptığını söylüyor. Sözde adam bulunmamak için de kendi özel aracıyla çarpmış. Yani onun söylediğine göre araç fıstık yeşili bir şahin." diye karşılık verdi.
Belki de o adam katillerden biriydi bu kadar kolay mıydı, nasıl kayıt dışı bir delile bu denli inanıyor olabilirdi? "Nereden belli belki de adam şüphelilerden biri, sen her soruşturma kapsamında dinlediğine koşulsuz şartsız inanır mısın?" Dedi.
İsmail, "Hayır başkomiserim araçta iç kamera vardı söylediklerinden sonra kamera kayıtlarını aldım. Söylediklerini doğrular nitelikteki kayıtlardı, Ömer'in bir suçu varsa bile bu konuda yalan söylemiyor, eminiz." Dedi.
Şimdi daha açık olmuştu. "Olabilir herifle görüşmek istiyorum. Makul bir saatte gidin getirin neymiş bu arka araç mevzusu öğrenelim." dedi.
İsmail, "Herif derken başkomiserim?" Diye sordu.
Adama salak mısın bakışı attıktan sonra gerçekten anlamadığını fark ettiği için bir miktar yıkılsa da, "Kim olacak oğlum şu taksici Ömer'den bahsediyorum." Diye açıkladı.
Anlaşılan İsmail Bey'in hala uykusu dağılmamıştı. Gerçi Fatih'in gözleri saate gittiğinde bile ona hak veriyordu. Saat daha 7 buçuk bile olmamıştı.
"Pardon başkomiserim tamamdır anladım, makul bir saatte alıp gelirim." Dedi.
Kafa salladı. Aslında modunda değil gibi görünüyordu. Her ne kadar iç sesi bu seni hiç enterese etmez diye konuşsa da yine yeniden ve derinlerden ona fısıldayan sese uydu; vicdanına. Sonuçta burada bir ekiplerdi, onların derdi onu da etkilerdi.
Gerek performans gerekse diğer bütün etkenler bir şekilde ayağına bağ olabilirdi. Hem her gün birbirlerinin yüzüne bakıyorlardı herhalde ona üstü kapalı bir şekilde ne olduğunu sorsa bir yerinden bir şey eksilmezdi. Kendi kendini doğruladı ve adama, "İsmail iyi misin oğlum bir kafa gitmiş sende canını sıkan bir şey mi var?" Diye sordu.
Cümleye İsmail ile başlamamış olsa bu soruyu ona yönelttiğine inanmazdı. Çabucak ona, "Şey, yok bir şey başkomiserim uykumu alamadım galiba." Diye karşılık verdi.
Galiba mı, kendi de emin değildi yani. Fatih sorusunu, başını önündeki not defterinden kaldırıp, "Söylesene oğlum neyin var?" Diye yineledi.
Nasıl anlatılırdı ki, Fatih Karan onun dostu değildi, üstüydü. Bu tür şeylerden ona nasıl bahsedilir bilmiyordu. "Saçma bir şey başkomiserim boş verin, kendime gelirim." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görev: Sığınak
RomanceBu ateş ikimizi de yakacak. Yüküm zarif bedenine kat ve kat ağır gelirken hafifleyeceksin. Altımda ezilen güzelliğinle birlikte kirleneceksin, tene dokunmayı büyük başarı sayanlara inat benim olacaksın. Oysa ki benim olman için bütün bu afili cümlel...