52- Kaplanların Yeni Üyesi

20.4K 2.5K 1.4K
                                    

Resmi olarak kumalarımın sayısı ikiye çıkmıştı.

Semih'in motosikleti, ve üvey kardeşi Burak.

Önümden yürüyen ikiliye bakarken kafamı onaylamazca iki yana salladım. Semih'i hiç bu denli mutlu görmemiştim. Mutluydu ama şimdi üvey kardeşi de yanında olduğu için fazladan bir mutluluk vardı üstünde. Burak'ı kolunun altına almış, onunla koyu bir muhabbete girmişti. İkisi, önümüzden yürürken ben, Cihan'la arkada kalmıştım.

Kendini dışlanmış hissediyor mu diye Cihan'ın yüzüne baktığımda gülümseyerek abilerini izlediğini gördüm. Burak ve Semih arasında hiçbir kan bağı olmamasına rağmen can ciğer kuzu sarması olmaları sadece benim hoşuma gitmiyordu demek ki.

İkisi hep, çok yakındı. Burak, Semih'in en yakın arkadaşıydı. Yaşıtlardı, ebeveynleri de evli olduğundan onları ikiz sanan çok olurdu. Semih neyse, Burak onun tam tersiydi. Hem fiziksel hem karakter özelliği olarak zıtlardı.

Bu yüzden birbirlerini tamamlıyorlardı. Aralarında güçlü bir bağ olduğu ortadaydı ancak Semih'in bana anlattıklarından sonra bunun nedenini çok iyi anlamıştım. Annesinin acı kaybından sonra konuşmayı bırakan, küçük bir çocukla arkadaş olmak isteyen tek kişiydi Burak. O günden sonra da hiç ayrılmamışlardı.

Burak'ı ben de severdim. Aklı başında, efendi bir çocuktu. Semih gibi fırlama değildi ama Burak'ın da kendince bir şeytan tüyü vardı. Tamamen ciddi bir yapısı yoktu. Şakalaşır, eğlenirdi. Eğlenceli biriydi zaten. Sadece Semih kadar uç noktalarda gezmezdi. Daha ortalarda takılırdı.

"Cihan?" dediğimde Cihan, başını bana çevirip baktı. Dördümüz beraber Gamze'nin evine doğru ilerliyorduk. Onu oradan alıp bir yerlere gidecektik.

"Biz bir yürümeyelim, acaba ikisi bizi ne zaman fark edecek?" dedikten sonra başımla önden ilerleyen ikiliyi gösterdim. Bu cidden merak ettiğim bir konuydu çünkü epey koyu bir muhabbete dalmışlardı.

"Sen yap," diyerek bana katılmayacağını belli eden Cihan'a somurttum ve birkaç adım daha attıktan sonra ara sokağa girip sırtımı duvara yasladım.

Semih'in ve Burak'ın sesini hâlâ duyuyordum. Çok uzaklaşmamışlardı. Başımı uzatıp onları izlerken arkasına baktığı takdirde göreceğim şaşkın yüz ifadesini kaçırmamaya kararlıydım.

Semih ve Burak, yürümeye devam etti. Cihan, peşlerinden ilerledi. Arkalarına bir an bile bakmadan gözden kaybolduklarında ağzım açık kaldı.

"Nasıl ya?" diye mırıldandım kendi kendime. İnsan bir dönüp arkasına bakardı! Yarım saattir çıtım da çıkmıyordu, hiç mi ne halde olduğumu merak edip bakmamıştı?

Kollarımı göğsümde birleştirip sırtımı duvara yasladım. Ben burada kaldıkça Semih de yokluğumu fark etmemeye devam ediyordu. Bugünü zehir edecek hiçbir şey yapmayacaktım. Ancak gün bittiğinde ve Semih, elime düştüğünde benden sağlam bir trip yiyecekti.

Saçımı savurarak sokağın diğer yandaki çıkışına yöneldiğimde tek omzunu duvara yaslayıp ellerini cebine sokmuş Semih'i görmemle yerimde sıçramam bir oldu.

"Ne yapıyorsun, güzelim?" diye soran sesini duydum. Sahici bir merak vardı sesinde.

Kendimi hızla toparladım. "Boş ver ya benim ne yaptığımı. Gönüllüsün buna zaten, belli."

Ona trip atmamalısın, Irmak. Kardeşi yurt dışından yeni geldi.

Zaten ben de her saniye benimle ilgilensin demiyordum. Ama insan arkasından yürüdüğünü bildiği sevgilisine de bir saniyeliğine bakabilmeliydi! Belki düşüp kalmıştım bir yerlerde, bakmadan ne bilecekti?

14 ŞUBAT SENDROMUWo Geschichten leben. Entdecke jetzt