5< bölüm

12 3 0
                                    

İlkay sabah erkenden uyanıp Tereyağlı Simit almaya gitmişti. Sevim ve Sinan uyandıklarında salonda İlkayın notunu gördüler: "Günaydın hiç sizin kalkmanızı bekleyemezdim Simit almaya gittim, ben gelene kadar kahvaltıyı kurun" İki genç sürekli gülüşerek hazırlıyordu Sofrayı. İlkay anahtarını kapıya astıktan sonra Mutfakta ilerledi, İkiliyi kol kola dolaptan kahvaltılıkları çıkarttıklarını görünce Gülmeden edemedi: "Mitinge mi gidiyorsunuz ne bu hal?" Kahkaha atmamak için kendini çok zor tutuyordu, Sinan yüzünü ekşitti: "Ne kadar komik"
"Komik tabi" diyerek karşılık verdi İlkay: "neyin barikatı bu?" Sinan başını yana yasladı: "dalga geçme" Sevim zeytinleri kaseye koyup İlkaya döndü: "Mahir burda olsa siz böyle olmazdınız sanki"
"Olmazdık tabi" alaylı Güldü: "Sizin gibi barikat kurmazdık" Kahkahalar atmaya başladı: "geç dalganı sen geç" İlkay sofrayı kurmalarına yardım etti: "geçerim Kardeşim bana malzeme vermeseydiniz o zaman"
"Sana daha bugün çok malzeme çıkar o zaman"
Üç genç kahvaltıya oturdu. İlkay kaşlarını çattı: "neden?"
"Nişanlanıyoruz" sevinçle yanıt verdi Sevim, İlkay sevincini saklayamadı: "Siz ne ara buralara geldiniz be" çok duygulanmıştı Genç kadın şaşkınlığını gizleyemedi: "biz de dün onu konuşuyorduk" diyerek karşılık verdi Sevim: "daha dün bu çocuk ilk defa söylenmeden sen istiyorsun diye çay getirdi sana" Sevim gözünden akan yaşlar eşliğinde gülümseyerek Sinana baktı: "daha dün bu bana seni sorup duruyordu ne ara geldik buralara?" Ağlayarak gülüyorlardı. "Çok güzel zamanlardı"
"Hep beraberdik"
"Beraberdik..." tekrar etti İlkay ve Radyonun üstünde duran çerçeveye döndü yüzü. Çerçevede Mahir ve Kendisinin bir resmi vardı, derin bir nefes aldı ve arkadaşlarına döndü: "e bizim hazırlık yapmamız lazım" İlkay heycanlanmıştı çok hazırlıksız hissediyordu kendini: "yok yok büyük hazırlıklara gerek yok biz bizeyiz"
"Biz bize?"
"Üniversiteden birkaç kişi ve biz"
"Sevim seninkiler gelmiyor mu?"
"Yok, biz bir iki haftaya Tokata gideceğiz" diye yanıtladı Sevim, İlkay anladım dercesine başını salladı.

Mahir odasından çıkıp salona doğru ilerlediğinde Annesiyle evde yalnız olduğunu farketti, Meliha hanım Mahirin geldiğini görmesine rağmen o yokmuş gibi davranıyordu. Mahir Annesinin bu tavırlarına dayanamayıp karşısına oturdu. Mahirin konuşmasına izin vermeden Meliha hanım konuşmaya başladı: "Annem ben senin iyiliğini istiyorum, bunun için çabalıyorum"
"Anne bu yaptığın benim geleceğimi olumlu yönden etkilemez, bak bu zamana kadar asla sana saygısızlık etmedim etmem de. Bir dediğini iki etmedim ama bu konu olmaz anne anca benim ve Gültenin hayatını yakarsın" sert bir ifade kaplamıştı Meliha hanımın yüzünü, kafasını yavaş yavaş sağa sola çevirdi: "ben Anneyim oğlum hissederim sen o dediğim kızla evlenirsen mutsuz olacaksın"
"Annem bırak da yaşayarak öğreneyim, belkide çok mutlu olurum bunu yaşamadan bilebilirmiyiz?"
Meliha hanım hayır dercesine başını salladı: "ben diyeceğimi dedim Mahir, ya o kız ya ailen!"
"Anne lütfen beni böyle birşey ile sınama. Bak o kız benim Yoldaşım beş yılldır koşulsuz şartsız benim yanımda biz hayaller kurduk birlikte"
Mahir Annesine yalvarıyordu resmen: "Aileni siliyorsun yani elin kızı için"
"Elin kızı değil anne Yoldaşım"
Mahir her ne kadar Annesini ikna etmeye çalışsa da artık umudunu yitirmişti. Ya Annesinden yada Yoldaşım dediği İlkay'dan ve hayallerinden vazgeçmek zorundaydı. Bu yük onun omuzlarına çok fazlaydı.

"Ya ben yanıma hiç şık bişey getirmedim ki" diyerek Söyleniyordu Sevim, "merak etme ben veririm sana bişeyler" İlkay Sevimi sakinleştirmeye çalışıyordu. Sinan beyaz bir gömlek giyinmiş saçlarını düzeltirken Sevim üstünü değiştirmiş İlkaydan çok tatlı çiçekli bir elbise giyinmiş İlkaya saçlarını ördürüyordur. "Heyecanlımısın?" Sevim utangaç bir gülüş ile yanıt verdi: "çok" derin bir nefes aldı: "ne ara bu güne geldik, daha dün biz dört kişi bahçede oturur bu günlerin hayallerini kuruyorduk" İlkay Sevimin saçlarını örerken başını pencereye çevirdi ve Gökyüzüne baktı: "doğru..." İlkay bişeyin yolunda gitmediğini hissediyordu, içinde belirsiz bir sıkıntı vardı, Sevim İlkayın yüzünün düştüğünü farkedince İlkay'a döndü: "İlkay benim sana bişey anlatmam gerekiyor" İlkay ne oldu dercesine göz kırptı, Sevim derin bir Nefes aldı: "İlkay Mahir..." Sevimin lafını Sinanın içeri girmesi bölmüştü

Yıllanmış Mektupحيث تعيش القصص. اكتشف الآن