Minho
Okulun kantininde bağıra bağıra "siz şimdi Jisung'la öpüştünüz mü?" deyip anırarak gülüyordu Hyunjin malı.
"Sessiz olsana amk. Millet bize bakıyor."
"Abimi nasıl ikna ettin hyung?"
"Kendisi bana teslim oldu falan diyormuşum."
"Çüş, hani link?!" dedi Hyunjin.
"Dur amk dur. Öyle olmadı tabii. Ben zorla öpmüş gibi oldum ama o da rahatsız olmadığını söyledi. ÇOK TUHAFTI AMK. İĞRENMEDİĞİNİ SÖYLEDİ. YANİ HOŞUNA MI GİTTİ, BU MU DEMEK OLUYOR BU AMK?"
"Aşık diye yorumladım."
"Evlilik görüyorum ben."
"Aynen kardeşim, aç kapıyı aras kargo. Jisung homofobiklerin kralı, iyi misiniz?"
"Sen öperek onu değiştirmişsin işte." dedi Hyunjin göz kırparak.
"Ya bi yürü git Hyunjin. Hem değişirse de umrumda mı sanki? Ben sinir olduğumdan yaptım onu. Değişmesi için falan değil. Değişip değişmemek ona kalmış, banane?"
"Naz yapma lan."
"Ne nazı lan siktir git."
"Hadi hadi, aşıksın ama söyleyemiyorsun dimi?"
"Hyunjin, şimdi sikicem seni."
"Jisung'u az kaldı sikmişsin zaten, git ona devam et sen."
"Peçete istiyorum diyorsun bana sen şuan."
"Tamam tamam, sustum."
"Şükür."
"Bakın, sadece sinirlendiğim için olmuş olan bir şey o. Ona karşı hislerim varmış gibi davranmayın amk. Homofobik birine aşık falan olmam ben."
"Ama yine de itiraf et. O an hoşuna gitti değil mi?"
"Biraz. Ama sonuçta gayim ve Jisung gibi beli incecik, zayıf, tiz sesli, vücut hatları kusursuz olan biri altımda olunca hoşuma gitmemesi biraz zor. Haksız mıyım amk?"
"Sen aşık olmuşsun."
"Hayır."
"Aşıksın."
"Hayır."
"Aşıksın."
"Hyunjin seni de altıma alırsam görürsün o zaman aşığı."
"Alsana."
"Siktir git."
"Hyunglarım durun bi aaaa."
"Tamam Jeongin bebem sen iste yeter ki."
"Hanımcı Hyunjin."
"Kes be."
Onun bu haline gülmeye başladım. Salak Hyunjin.
...
Jisung'ların mahallemizde oturduklarını biliyordum da KARŞI BİNAMIZDA OLDUKLARINI YENİ ÖĞRENİYORUM!?
"Ya anne neden ben gidiyorum? Jeongin getirsin ne olacak!?"
"Olur muymuş öyle şey Minho. 'Hem sizden pirinç istiyoruz, hem de oğlunuz getirebilir mi' mi diyeceğim? Hadi git al da pilava başlayacağım birazdan."
"Off anne illaha Jisung'ların evine göndereceksin yani beni."
"Bir şey yok onda, hadi yürü. Hem Fatoş Ablan'la muhattap olacaksın sen, Jisung niye seni rahatsız ediyor şuan?"
"Tamam anne tamam gidiyorum."
Hızlıca odama gidip gardolaptan rastgele bir ceketi aldım ve giydim. Evden çıkarken de sinirle kapıyı hızlı kapattım... Üzgünüm annecim... Haftasonu olduğu için belki Jisung evde değildir. Onun yüzünü görmeyi hiç çekemem. Hele ki son öpüşme olayından sonra... Nolur evde olmasın ya lütfen, 777...
Bizim binadan çıkıp onların binasının kapısına geçtim. Ama onlarınkinin hangi zil olduğunu bilmediğimi fark ettim... "Anneme de sormadım, kafamı sikeyim" diye düşünüp bizim eve doğru bakarken annemin camdan bana baktığını gördüm. Kurtarıcı kraliçem ya. Tabii hemen el kol hareketi yaparak hangi zil olduğunu sordum. Eliyle dört yapıp solu işaret edince soldaki dördüncü zile bastım. Tşk anne.
Kapı açıldı ve merdivenleri çıkıp onların katına geldiğimde kapıda Jisung duruyordu. Benim manifest anca bu kadar tutar zaten... Şansımı sikeyim.
Üzerinde oversize bir beyaz tişort ve şort vardı. Biraz baştan aşağı bakmış olabilirim üstüne yani. Banane ya, bakarım da süzerim de. Bir anda karşımda bu kombinle uykulu, saçları dağınık bi Jisung görünce bakamaz mıyım? Bi dk ya ne diyorum ben imdat. Hyunjin duysa kim bilir nasıl dalga geçerdi. Kendine gel Minho.
Bir eliyle kapının kolunu tutuyor, diğer elinde de telefonunu tutuyordu. Yataktan yeni kalktığı her halinden belli oluyordu. Anlamaz bakışlarla ve uykulu gözlerle beni izliyordu. Ben ise bir elim ceketin cebinde diğer elimle ensemi kaşıyordum.
"Ne var, niye geldin sabah sabah? Beni mi özledin bir günde?"
"Ben... yani annem pirinç istedi de. O yüzden size gönderdi beni. Ne özlicem seni."
"Annemler evde değil maalesef."
"Sen bilmiyor musun pirincin yerini evde?"
"Nerden bileyim amına koyayım?"
"Ben evimde pirincin yerini biliyorum, sen de biliyorsundur diye şey ettim ben. Ne küfür ediyorsun amk."
"Sen de ediyorsun şuan amk."
"Anneni arayıp sorsana yerini bari."
"Bi akrabanın düğünündeler şimdi. Duymazlar telefonu."
Derin bir nefes alıp ona side eye atarak telefonumu çıkardım ve oradan çıkmadan annemi aradım. Jisung da hala kapıda, gitmemi bekliyordu muhtemelen.
"Alo, anne Fatoş ablalar evde yokmuş. Jisung evde ama o da pirincin yerini bilmiyormuş. Markete gidip alayım o zaman ben."
"Bakın bi dolaplara siz canım nolacak? Yabancı değil ya onlar. Market uzak kalıyor şimdi."
"Anne şaka mı yapıyorsun ya ben pirinç mi arayacağım bide burada!?"
Jisung da benim bunu dememin üzerine oflayarak içeri girmemi beklercesine kapıyı kapatmadan içeri geçti.
"Jisung'la bakıverin işte oğlum."
"Tamam anne ya."
Telefonu kapatıp ben de içeri geçtim. Ev o kadar büyüktü ki Jisung'un nereye gittiğini bile göremiyordum. En azından normal bir apartman dairesine göre büyük bir evdi.
"Jisung? Neredesin amk? Mutfak nerede?" diye seslendim olduğum yerden.
Sol tarafımda kalan uzun bir koridordaki odaların birinden Jisung çıktı ve hiçbir şey demeden önümden geçerek sağ tarafımda kalan odalardan birine girdi. Ben de onu takip ederek arkasından girdim. Mutfak burasıymış meğer.