34. Ağır Sitem

6.9K 315 11
                                    

34. Bölüm: Ağır Sitem
*Her şey layıktır geçip gitmeye.*

"Oğlum senin ne işin var burada?"

Alparslan sinirle arabadan indiğinde Gökay'ın şaşkın bakışları üzerimizden çekildi ve ben de bu sırada oturduğum koltuğun içinde kaybolmak hatta yok olmak istedim.

Gökay'ı biraz tanıyorsam eğer önümüzdeki bir yıl boyunca bizi 'nasıl bastım sizi' konulu dalga geçişlerine maruz bırakacağından emindim.

"Komutanım valla benim bir suçum yok, siz görüş alanıma denk gelmişsiniz yiyiş-"

"Gökay!" Alparslan, telaşla kendini anlatmaya çalışan Gökay'ın lafını sinirle kestiğinde iyice sindiğim koltuktan yavaşça kalktım ve istemeyerek de olsa indim arabadan.

Kapattığım kapının sesiyle ikisi de bana dönerken havanın kararmış olmasına güvendim, kızaran yüzümün Gökay'a daha fazla dalga konusu olmasını istemiyordum.

İki kez boğazımı temizler gibi bir ses çıkardıktan sonra "Aa Gökay, bize mi geliyordun?" dedim hiçbir şey olmamış gibi. Arabaya tutunarak ön tarafa kadar geçmiş bir kaç adım atabilmiştim.

"Evet, ne arıyorsun sen burada?" Alparslan sorumu daha kaba bir hale getirip Gökay'ya yönelttiğinde dirseğimle onu dürttüm. Sonuçta Gökay da olsa misafirim sayılırdı.

"Berkay evde tekmiş, gel oyuna girelim, dedi." Bu sefer şaşırma sırası bendeydi. Zeynep bu saatte tek başına nereye gidebilirdi? Hem de bilmediği bir şehirde.

"Nasıl tek, Zeynep neredeymiş?"

"Ali iş çıkışı aldı onu, dışarıdalar." Kaşlarım gözlerime doğru inerken elim cebimde titreyen telefonuma gitti.

Nesli arıyordu.

"Efendim Nesli?" Dedim, hala apartmanın önünde öylece dururken.

"Naber yaralı kuş, pansumanını yaptırdın mı bugün? Gamze ona yaptırmadığını söyledi."

"Evet, yaptırmadım. Yarın gelirim yaparsın olur mu?" Bugün fazlasıyla yorulmuştuk ve eve gidip oturmak istiyordum artık.

"Olur mu öyle, her gün pansuman yapılması lazım oraya. Ben dışarıdayım, iki dakika sana da uğrarım." Başım omzuma doğru kaydı. Tam Nesli'yi reddedecekken telefon elimden çekildi ve Alparslan konuşmaya başladı Nesli ile. Yanımda olduğundan konuşmalarımızı duymuş olmalıydı.

"Çok iyi olur Nesli, gel sen bekliyoruz." Gözlerim Alparslan'ın bakışlarıyla buluşurken yanaklarımı şişirdim. Nesli'nin arkadan onaylayan seslerini de ayrıca duyabiliyordum.

Alparslan şişirdiğim yanaklarımı sıkarken telefonumu kapatıp cebime koydu. "Hiç bana öyle bakma hemşire hanım, sen de biliyorsun bunun yapılması gerektiğini."

"Beraber çıkalım madem." Deyip Alparslan'ın kolunun altına girdiğimde Gökay da arkamızdaydı.

"Arabayı kilitlemedik." Alparslan bir iki adım geri gidip arabayı kilitlerken Gökay fırsattan istifade koluma girdi ve kulağıma eğildi.

"Nasıl bastım sizi ama!"

Biliyordum, gerçekten biliyordum işte! Dediğim bir yılı da unutun, Gökay ömür boyu hatırlatırdı bunu bize.

"Gökay! Vallahi Alparslan'a derim askeriyede tüm gün kibrit kutusuyla bahçenin çevresini hesaplarsın." Bu konuda birazcık Alparslan'ın komutanları olduğu gerekçesini gayet kullanabilirdim bence.

"Demene hiç gerek yok sevgilim," Alparslan elinde tekerlekli sandalyemle arkamızdan bize yetişip Gökay'ın elini kolumdan çekti ve devam etti "zaten yapacak."

MAVERA/TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin