"Bir soru. Bir kişiyi ölüme terk edip iki kişiyi kurtarmak mı yoksa tam tersi mi doğrudur? Cevap basit. Peki, o yalnız adam değer verdiğiniz biriyse? İşte insanların düşmanlıklarının altında yatan asıl sebep bu soruda gizlidir."
Kyros
Dün sabah başlayan yağmur iyice şiddetlenmiş ve fırtınaya dönmüştü. Yağmur, sert rüzgârlar eşliğinde Tuxmon dağlarının çıplak kayalarını dövüyor, zaman zaman çakan şimşekler birkaç saniye için yeryüzünden karanlığı çekip çıkartıyordu.
Ay yoktu, güneş yoktu, meşaleler yoktu. Gecenin karanlığında ağır adımlarla ilerleyen elli kişilik grubu belli edebilecek hiçbir ışık yoktu. Razon üzeri kanla kaplı kamasını yokladı. Eğer şansı yaver giderse kamasını bu yağmurla temizleyecekti.
Omzunun üstünden biraz gerisindeki gruba baktı. Bir kısmı ellerinde okla çatıların üstünde geri kalanıysa sokağa dağılmış halde ilerliyordu. Adımları birbiriyle öyle uyumlu ve sessizdi ki dinleyenler yalnızca tek kişinin olduğunu zannederdi. Oysa gelenler leydi Arfa'nın en seçkin askerleriydi. Tuxmon'un tarihi boyunca göreceği en büyük savaşı başlatmak için geliyorlardı. Ve muhtemelen son savaşı.
Kendilerini isyanın son çırpınışıymış gibi göstereceklerdi. Bir yerleri yakıp yıkacaklar ve dikkati kendi üzerlerine çekeceklerdi. Ardından Katnu'nun adamlarının da yardımıyla kalede belli noktaları tutacak ve saraydaki asıl gücün ayrılmasını bekleyeceklerdi. Bir önceki plana oldukça yakındı aslında. Tek farkı bu kez ava giderken avlanan Arfa olacaktı.
Halk kalesine vardıklarında şafak henüz sökmemişti. Grup tıpkı planladığı gibi kalenin iki girişinden biri olan Rağmen kapısında buluşmak üzere birbirlerinden ayrıldılar. Yağmur ve gök gürültülerinden başka hiçbir sesin olmadığı sokakta yalnız kalan Razon, kukuletasının içine saklanarak ilerlemeye devam etti.
Bir süre daha çatıdan ilerledi ancak birkaç kere kaygan çatılarda düşecek gibi olunca yeniden yere indi. Birazdan kendini savaşın içinde bulacaktı. Saklanmadan, kaçmadan, eşit silahlarla ve yüz yüze. Daha şimdiden kalp ritimlerinin hızlandığını ve gözündeki o korkunç bakışın yeniden belirdiğini hissedebiliyordu.
Kapıya yaklaştıkça Levy'nin dün akşam söyledikleri giderek daha da aklına yatmaya başladı. Ve buluşma noktasına bir sokak kala ilk kez haklı olabileceğini düşündü. Kyros çıkarları için herkese ihanet edebilirdi. Bükücülere bile.
Konuşmaları sırasında Levy Kyros'un Tuxmonlu olduğunu iddia etmişti. Sahi, Kyros Zuhanlı bir bükücü olduğunu söylüyordu ama onu hiç rüzgâr biçerken de görmemişti. Acaba gerçekten Zuhan'ı tuzağa çekiyor olabilir miydi? Bunu kesinlikle araştırmalıydı.
Son köşeyi dönerken amcasına ulaşmak istiyorsa şu anlık yapabileceği en iyi şeyin Kyros'un dediklerine uymak olduğunu hatırlattı kendine. Eğer Kyros onlara ihanet etmeye kalkarsa yapacağı son şey dahi olsa onu bulur ve öldürürdü.
Zihnini düşüncelerin hepsinden arındırdı. Savaş sırasında bu tarz düşünceler onun dikkatini dağıtabilir ve telafi edemeyeceği hatalara yol açabilirdi. Derin bir nefes aldı. Kılıcını çekti ve kendini savaşın kollarına bıraktı.
Kafasında kampları basıldığı zamanki gibi bir manzara kurmuştu ancak çok daha sessiz bir savaştı bu. Yağmurun sesi bütün sesleri yutuyor gibiydi. Yalnızca tek tük silah sesleri, birkaç bağırma ve homurdanma sesi geliyordu. Arfa'nın adamları işlerini de yürüyüşleri kadar sessiz hallediyordu. Asıl kargaşa Randver durumu fark edince ortaya çıkacaktı anlaşılan.
Razon, kaçan bir şövalyeyi o daha fark etmeden tek kılıç darbesiyle öldürdü. Bunu o kadar hızlı yaptı ki ceset koşmanın ivmesiyle kaldırıma çarpana kadar sürüklendi. Onu kovalayan adam da dönüp bir başkasını aramaya gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgenin Kıyameti: Aluvantazar
FantasyBinlerce yıldır bükücüler tarafından muhafazasının üstlenildiği karanlık diyar hiç beklenmedik bir anda açılır. Bükücülerin yeniden kapıyı kapatmak ve insanlığı yeniden yok oluşun eşiğine sürükleyecek savaştan kaçmak için kadim uygarlık Zegal ve di...