Evliliklerinden 4 yıl sonrası. Kısa oldu ama böyle bir şeye ihtiyaç vardı sanki?
Tadımlık bir bölüm, keyfini çıkarın. İyi okumalar. c::&&&&
Kareli battaniyemizin üstünde yatıyor ve görüşümü çevreleyen çayır çiçekleri ve uzun yeşil otların arasından açık mavi yaz göğüne bakıyordum. Güneş kemiklerime varıncaya kadar beni ısıtırken vücudum gevşedi. Çok rahattı. Tanrım... Burada ve tam şu anda hayat güzeldi ve ben bunu takdir etmeyi, kocam gibi anı yaşamayı öğrenmiştim.
Oğlumun sevinç çığlığıyla, irkilerek uyandım. Ne onu ne de Louis'si görebiliyordum ama coşkuyla, aptal aptal sırıttım. Sam şekerlemesinden uyanmıştı ve Louis ile birlikte yakınlarda bir yerde kuduruyorlardı. Louis'nin oyun oynama kapasitesine hâlâ hayret ederek, sessizce yattım. Sam'e karşı olağanüstü sabırlıydı; bana gösterdiği sabırsa bambaşkaydı. Diğer yandan Louis ikimize karşı hâlâ aşırı korumacıydı. Güldüm. Zaten öyle olması gerekirdi. Ve benim minik ve güzel oğlum korku nedir bilmiyordu.
"Haydi, gidip babayı bulalım. Burada, çayırda bir yerlerdeydi.
Sam duymadığım bir şey söyleyince, Louis güldü. Bu ebeveynlere özgü, sevinçle dolu, sihirli bir sesti. Uzun çimlerin arasındaki gizlenme yerimden, onları gözetlemek için dirseklerimin üstünde doğruldum.
Louis, Sam'i etrafında döndürüyor, döndürüyor ve bir kez daha neşeyle çığlık atmasını sağlıyordu.
Louis, Sam'in önce kahverengi saçlarını, sonra yanağını öptü ve bir süre amansızca gıdıkladı. Sam kahkahalar atarak kıvranıyor, Louis'nin göğsünü iterek kollarından kurtulmaya çalışıyordu. Louis onu yere bıraktığında hala gülüyordu.
"Haydi, babayı bulalım. Otların arasında saklanıyor."
Sam oyundan keyif alarak, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle etrafına bakındı. Louis'nin elinden tutup olmadığım bir yeri işaret edince kıkırdadım ve ben de oyuna katılarak, çabucak yere uzandım.
"Sam, babanı duydum. Sen de duydun mu?"
"Baba!"
Suratımda saçma sapan bir sırıtışla gökyüzüne bakarak, "Sammy!" diye seslendim.
"Baba!"
Ve hemen sonra, çayırı ezip geçen ayak seslerinin ardından önce Sam ve sonra da Louis belirdi.
"Baba!" Sam bir hazine bulmuş gibi çığlık atarak üzerime atıldı."Hey, bebeğim!" Onu kollarımın arasına alıp tombul yanaklarını öptüm. Kıkırdadı ve öpüşüme karşılık verdikten sonra kollarımın arasından kaçtı.
"Merhaba, baba." Louis bana gülümsüyordu.
"Sana da merhaba, tatlı baba." Sırıttım.
Louis Sam'i kolundan yakalayıp kucağına oturttu ve cebinden telefonunu çıkarıp Sam'e verdi. Bu bize muhtemelen en çok beş dakikalık bir huzur kazandıracaktı. Sam, telefonu alnını kırıştırarak incelerken son derece konsantre görünüyordu. Louis burnunu Sam'in saçlarına gömünce yüreğim sevgiyle doldu. Kocam ve kucağında oturan oğlum... Koca dünyadaki en gözde iki erkeğim.
"Merhaba, Bay Tomlinson. Merhaba, Harry."
Dönüp bakınca, Tris'in uzun otların arasında beliren on iki yaşındaki kızı Sophie'yi gördük.
Sam onu tanımanın verdiği keyifle, "Soiii," diye çığlık attı ve debelenerek Louis'nin kucağından kalktı.Sophie, "Demetria bana buz şekeri verdi," dedi. "Birini Sam'e verebilir miyim?"
"Elbette verebilirsin, Sophie."
YOU ARE READING
Your Love Is King
Fanfiction"Benim için ne kadar büyük bir anlam ifade ettiğini biliyor musun,Harold?" Sesi acı verecek derecede yumuşaktı ve gözlerimin içine bakıyordu. Cevap vermedim. Derin bir nefes alıp,"Bence biliyorsun," dedi ve içten bir şekilde gülümsedi. "Gitmene izin...