Arkamdaki kişi sözlerini tekrar ederek tabancanın soğuk namlusunu kafama bastırdı ama sesi titriyordu. Hatta ağlamaklı bile olabilirdi.
-"Sakın kıpırdama pislik!"
O an onu göremesem de sesin sahibini gayet iyi tanıyordum. Hatta tanımaktan da öte onu hissediyordum. Şimdi omzumun acısını unutarak içimin coşkulu sancısına kapılmıştım.
Ellerimi yavaşça kaldırarak sedyede doğruldum ve yan dönerek ayaklarımı ahşap zemine bastım. Gözlerimi önce kapıda bizi izlemeye gelen doktorun kayıtsız bakışlarına ve sonra da bana silah doğrultmuş olana çevirdim. Sonra da yavaşça ayağa kalkarak tabancanın karşısına dikildim.
Deniz mavisi gözlerinden akan yaşlar çıkık elmacık kemiklerinde gezinirken bakışları silikti. Normalde her zaman omuzlarında olan siyah saçlarını başında toplamıştı ve saçlarının bakımsızlığına bakılırsa birkaç gündür onun da benim gibi kötü zamanlar geçirdiği belliydi.
Evet oydu. Otuz beş yıllık hayatımda başıma gelen en iyi şey, gönlümün kırılmaz kelepçesi ve zihnimdeki anılarımın vazgeçilmez baş karakteri. Sofia.
Gözlerimden birkaç damla yaşın yanaklarıma süzüldüğünü hissettiğimde sadece adını mırıldanabildim.
-"Sofia. Sofia' m!"
Ona şu an da sarılıp çaresizliğimi hissetmesine ve ben sana her türlü güveniyorum demesine o kadar ihtiyacım vardı ki! Senin için her şeye varım demesini o kadar istiyordum ki!
Büyük aşklar hiçbir zaman zirvede ortaya çıkmazdı. En büyük aşkların doğduğu yerlere bakın. Her zaman diplerdir. Çoğu insan derinlerde kaybolmuşken bulur aşkı. Ya da bitik zamanlarında anlar karşısındakinin aşkını. Belki de karşımdaki şimdi Sofia' nın aşkla olan savaşıydı. Belki de şimdi Sofia' nın aşkımıza kaybettiği bir çıkmazdı.
-"Bana neler olduğunu hemen anlatıyorsun." Dedi boştaki eliyle kızarık gözlerindeki yaşları silerek. Tabancalı eli titriyordu. Benden hesap mı soruyordu? Yoksa ne söylersem söyleyeyim bana inanmaya mı gelmişti.
-"O gün..." dedim çatallaşan sesimi dizginlemeye çalışarak. –"O gün Pol ile bize bizzat İstihbarat Başkanı Gori' den emir verilmişti. Hatta bu emri verirken Başkan Birson da yanındaydı ve emri verirken birkaç belge ve resimli fotoğraf ile Klember Miyra' ya ait çöp kutusundan çıkan şifreli konuşmaların olduğu fotoğraf albümü gösterilmişti. Sonra da Klember Miyra' nın Başkan Birson' un yerine geçmek istediğini ve bunun için Kan Emicilerin başı olduğu iddia edilen bir kişi ile yaptığı birkaç konuşmanın ses kayıtlarını dinletmişlerdi. Ve bize bir emir verildi."
Bir an duraksayıp ölen Klember Miyra' nın başından sıçrayan kanlar aklıma geldi. İçimdeki pişmanlık duygusunu dizginlemeye çalışarak devam ettim.
-"Klember Miyra' nın bir Kan Emici olduğu ve Başkan Birson' a darbe girişimi düzenleteceği ve ülkeyi bu şekilde ele geçirerek dış güçlerin işgaline zemin hazırlayacağı, bu sebeple infazı gerektiği emri verilmişti."
Bu sırada Sofia sertleşen sesiyle araya girdi.
-"Öldürmen şart mıydı? Neden öldürmeni istediler?"
Emri yerine getirdikten sonra başıma gelenlere bakılırsa Klember Miyra istifa etmek istemedi. Ve onu, halk tarafından, özellikle de Başkan Birson' un mensubu olduğu parti seçmeni tarafından çok sevildiği için istifaya da zorlayamıyorlardı. Bu defa Başkan Birson' un oylarının düşmesinden korkuyorlardı sanırım. Hakkında soruşturma açmak isteseler, halkın inanmamasından ve Kan Emiciler Örgütüne yapılan operasyonlara gölge düşeceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden ölüm emrini verdiler diye düşünüyorum."
-"Emri verdiler. Peki Pol ile senin bunca yıllık tecrüben var. Hiçbir infazın geri dönüşü yoktur. Siz bunu düşünmüş olmalısınız."
Sevdiğim kadın tarafından sorguya çekiliyor hissine kapılsam da anlattıkça içimdeki pişmanlığı atmaya ve suçsuzluğumu ortaya koyarak kendimi içten içe iyileştirmeye çalışıyordum.
-"Evet." Dedim dişlerimi sıkarak. –"Tabi ki bunu düşündük. Ancak bu rahatsızlığımızı Başkan Gori' ye anlattığımız anda Başkan Birson tarafından benim önüme senin fotoğrafın, Pol' ün önüne ise şu anda Kan Emici diye hapse atılan annesi, babası ve kardeşinin fotoğrafları konuldu. Görevi ancak bizim yapabileceğimizi ancak yapmazsak herkes tarafından rezil edilip fotoğraftakileri bir daha göremeyeceğimiz söylendi. Yani seni Sofia. Seni bir daha göremeyecek olma düşüncesi nasıl can yakıcı bir düşünce biliyor musun? Rezil olmayı bir tarafa bırakmıştım. Ama sensizlik şarkısını da ömrüm boyunca asla söyleyemezdim."
Sözlerimi vurgulu bir şekilde bitirirken Sofia tabancayı yavaşça indirerek daha fazla göz yaşıyla birlikte bir adım yaklaştı. Sakin kalmaya çalışan bir ses tonuyla –"O gün neler yaşandı." Dedi.
Göz yaşlarımı silerek devam ettim.
-"O gün Pol ile Kiliseden çıkacak olan Klember Miyra' nın infazı için iki ayrı yüksek binanın çatısına mevzilenmiştik. Zaman geldiğinde ilk atışı ben yaptım. Hedefi ıskalamamıştım. Ancak bir şeyler oldu. Kilisenin göremediğimiz arka kısmından çıkan beş askeri kıyafetli keskin nişancı bir anda bizi hedef alarak ateşe başladı. Kaçmaya bile fırsatımız olmamıştı. Daha doğrusu benim olmuştu. Pol ise..."
O an iki elimi gözlerime bastırarak ağlamaya başlamıştım. Pol benim kardeşimdi. Ben, ailemin tek çocuğu olsam da Pol benim hiç olmamış kardeşimden de öteydi belki benim için.
Hıçkırıklarla ağlamaya devam ederken omzumda bir el hissettim ve sonra diğer omzumda bir el daha. Ve iki el boynumda birleşirken başım bir omuza düştü. Sofia' nın omzuydu bu. Sofia' nın ferahlık verici güzel kokusu... Ben de ellerimi yavaşça beline götürerek onu sıkıca sardım ve başımı geriye çektiğimde onun kızarık gözlerini gördüm. Birkaç saniye öylece birbirimize baktıktan sonra –" Sana inanıyorum Jim." Dedi. –"Her zaman inanıyordum."
Sözlerini bitirdikten sonra nemli dudaklarını dudaklarıma yaklaştırıp sıkıca bastırdı. Gözlerimi kapayarak ona kendimi teslim ettim. Aslında iki gündür en çok istediğim şeydi bu. Kendimi çaresizliğimden uzaklaştırmak. Ve şu an Sofia' nın ıslak öpücüğü bana o kadar iyi geliyordu ki.
O esnada kapı eşiğinden duyduğumuz boğaz temizleme sesiyle birlikte dudaklarımız da birbirinden ayrıldı.
-"Ben hâlâ buradayım çocuklar." Diyen kişi doktor Human' dı. Beni satmamış aksine bana küçük bir oyun oynamıştı. Beni Sofia ile buluşturacak mutluluk verici bir oyun.
İşaret parmağıyla pencereyi göstererek devam etti.
-"Anlaşılan polisler de burada."
Aynı anda hem Sofia hem de ben başımızı pencereye çevirirken polis arabaların tepe lambalarından süzülen kırmızılı mavili ışıklarının perdedeki yansımasını gördüm ve ellerimi Sofia' nın vücudundan ayırarak pencereye doğru ilerledim. Ardımdan da Sofia ve Doktor Human gelmişti. Perdeyi yavaşça araladığımda en az on beş polis aracının bir anda ani frenlerle durarak içerisinden bir yığın silahlı adamın çıkışını ve binayı kuşattıklarını gördüm.
Anlaşılan polisler de beni bulmuştu. Ve aralarında istihbaratçılar da olmalıydı. Sofia beni bulduysa onlar neden bulamasındı ki. Belki de Sofia' yı takip ederek beni bulmuşlardı. Ya da yaralandığımı bildikleri için gidebileceğim kişiyi tahmin etmişlerdi. Sart' ın dairesinin olduğu binanın çatısından kaçmak beklediğimden kolay olmuştu. Ancak buradaki binalar hem birbirinden ayrı hem de çatılarından atayarak dahi olsa kaçabilecek yer yoktu. Düşünceli bir şekilde binaya girmek için hazırlık yapan polislerden gözümü alarak yüzümü Sofia' ya çevirdim Doktor Human' la aynı şekilde polisleri izliyordu. Sanırım bu defa gerçekten kapana kısılmıştım. Ancak yakalanan sadece ben olmayacaktım. Yanımda sevdiğim kadın ve dostum olduğunu bugün gözle görülür bir şekilde ispatlamış bir adam da vardı.
İnsanların ilişkileri çoğu zaman çıkar üzerine kuruluydu. Bunun sebebi de ilişkinin zaten çıkar amaçlı başlamış olmasından kaynaklıydı. Bu sebeple gerçek dostlar zor bulunurdu. Ve ben bugün kaybetsem de gerçek dostlarım kaybedemezdi. Kararımı anlık bir şekilde vermiştim. Daireden çıkarak kaçmaya çalışacak ya da vurularak öldürülmek pahasına teslim olacaktım. Bakışlarımı tekrar polislere çevirirken aklımdaki tek şey ölmeden nasıl teslim olacağımdı.