3

28 7 16
                                    



(Kenma'nın Bakış Açısı)

Tokyo'da ikinci günüm benim için saat 12'de annemin beni uykumdan uyandırmasıyla başladı. Yeni bir oyunda kazanmak için sabah 6'ya kadar ayakta kaldığım için sersemlemiştim. Yine de bu beni yataktan kaldırmasına engel olmadı.

"Kuroo oynamaya sesliyor seni." Beni yatağımdan çekerken konuştu. Giyinebilmek için onu odadan kovdum. Yüzüm asıktı ama içten içe mutluydum, Kuroo geri gelmişti. Aslında benimle tekrar konuşmak istiyordu. Dün arkadaş olmak istediğini söylediğini biliyorum ama bunu gerçekten yapmasını beklemiyordum. Çoktan bir kapşonlu giymiştim, bu yüzden pantolonumu şort olarak değiştirdim. Dişlerimi fırçaladım ve saçlarımı topuz yapıp ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. "Kahvaltı?" Annem televizyonda izlediği şeye kaldığı yerden devam ederken sordu. Kafamı hayır anlamında salladım ve kapıdan çıktım. Elbette ön bahçemde elinde bir voleybol topuyla oturan Kuroo vardı. Bunu bilmeliydim.

"Kenma!" Ayağa kalktı ve koşarak yanıma geldi. "Tekrar voleybol oynamak ister misin?" Benim oynamam için heyecanlı görünüyordu. Dürüst olmak gerekirse voleyboldan nefret etmiyordum ama içeride video oyunları oynamayı tercih ederdim. Ama oynamam Kuroo'yu mutlu etmişti, o zaman onun için oynayacaktım. Başımı onaylayarak salladım, benimle tekrar voleybol oynama fikrine sevinmiş görünüyordu. Onu bu kadar heyecanlı görmek beni biraz mutlu etti. Kolumdan tuttu ve beni parka doğru çekti. Dokunulmaya alışık olmadığım bu hareketine irkildim, bunu fark edince hemen kolumu bıraktı. "Üzgünüm!"

"Sorun değil, sadece beklemiyordum." Parka doğru yürürken dümdüz karşıya baktım.

Sonsuz gibi gelen bir süre için Kuroo'yla yola koyuldum. Yoruluyordum ama birkaç kez daha ısrar etmişti ve ona karşı çıkamadım. Yani yapabilirdim ama hala ona tam bir cümle zar zor söylüyorum.

Topu yukarı attığımda, kapşonumun kolu önceki pas atmalarımdan daha fazla aşağı inmiş, dirseklerime doğru kıvrılmıştı. Hemen onları geri çektim, Kuroo'nun görüp görmediğini anlayamadım. Gurur duyduğum bir şey değildi, kollarımdaki kesiklerden hiç gurur duymuyordum. Son okulumda yaşadığım bir şeydi.

Üç yılımın ikisini Kurume Ortaokulunda geçirdim ve orada işler zordu. Çocuklar beni sevmediler, tuhaf olduğumu düşündüler ve uyum sağlayamadım. Aslında tam tersiydi. Dışlandım. Eve sadece morarma kadar basit bir şeylerle geldiğimde şanslıydım. Bu, kendimi kesmeye ve yemeyi bırakmaya başladığım sıralarda olmuştu. İkisi el ele gidiyor gibiydi. Kesikler, beynim hatırlayamadığı için yaşadığımı hissetmeme yardımcı oldu. Kendimden tiksindim ve ortadan yok olmayı veya görünmez olmayı umarak olabildiğince yerimde küçülmek istedim. Hayatımı görünmez bir şekilde yaşamak istiyordum. Şimdi Kuroo dışında herkese görünmez olmak istediğimi düşünüyorum. Keşke sadece Kuroo beni görebilseydi... Sanırım bununla iyi olurdum.

"Mola vermek ister misin?" Kuroo yanıma geldi ve bana bir şişe su verdi. Gerçekten terliyordum ve geçmişi yeniden hatırladıktan sonra başım dönüyordu. Başımı evet anlamında salladım ve gölgede bir banka oturdum. Kuroo beni takip etti ve yanıma oturdu. Normalde böyle bir şey, birinin yanında oturmak beni biraz korkutur ama daha iki gün olmasına rağmen Kuroo beni korkutmuyor. Bunu asla kabul etmesem de arkadaşlığından zevk alıyordum. Daha önce hiç arkadaşım olmadı, bu yüzden işlerin nasıl olması gerektiğinden emin değilim ama Kuroo ile birlikte olmak beni gülümsetiyor ve onun gibi voleybolu sevmesem bile Kuroo ile oynayabilirsem üstesinden gelebilirim.

"Kuroo." O bana baktı, ben de ona baktım. Konuşurken uzun zamandır ilk kez onunla göz teması kurdum. "Sanırım voleybol kulübüne katılacağım." Sırıtışı yüzüne yayıldı. Voleybol kulübüne katıldığım için mutluydu? Başka birisi katıldığı için mi mutluydu yoksa ben katıldığım için mi mutluydu? Söylemesi zordu. Benimle bu kadar çok zaman geçirmekten gerçekten mutlu olabilir miydi? Başka arkadaşları olmalı, yani o cidden süper arkadaş canlısı. Öyleyse neden bu kadar zamanı, benim kadar küçük ve önemsiz biriyle geçirsin ki?

"Kenma! Bu harika, çok heyecanlıyım! Buna bayılacaksın! Artık her gün antrenman yapacağız! Sabah ve öğleden sonra antrenmanlarımız olduğu için iki kere!" Evet, Kuroo benimle çalışmaktan mutluydu. Topu ona pas atabileceğim için benimle çalışmaktan mutlu muydu? Kuroo'yu gerçekten anlamıyorum ama benimle voleybol oynamaktan hoşlanma ihtimali varsa kabul ederim.

-

Bu sabah saat 1'de uyandım. Bu sefer annemin sürpriz bir şekilde beni uyandırmaması iyi oldu ama bu aynı zamanda Kuroo'nun voleybol oynamak için eve uğramadığı anlamına geliyordu. Artık benden bıkmış mıydı? Benimle iki gün başa çıkmak için çok mu fazlaydı? Her neyse, bu konuda yapabileceğim pek bir şey yok. Artı olarak, dinlenmek ve video oyunları oynamak için bir gün o kadar da kötü değildi, terlemekten hoşlanmıyorum, bu yüzden daha iyi oldu. Bu kadar geç uyanmanın en büyük yararı, kahvaltı kokusu olmamasıydı. Ayrıca öğleden sonra 1'de uyanmak, genellikle midem ağrımaya başlamadan önce yaklaşık 4 veya 5'e kadar dayanabileceğim anlamına geliyordu. Kalkmaya zahmet etmedim ve yatağımda oturup psp'mde oyun oynadım. Ancak sadece 30 dakikalık keyifli bir yalnızlıktan sonra annem odama geldi ve odamı mahvetti.

"Kenma, sokağın aşağısındaki marketten bana biraz yemeklik yağ alabilir misin? Birazdan öğle yemeği hazırlamayı planlıyorum." Oyuna ara verip yataktan kalktım.

Kapımı kapatıp beni bir kez daha yalnızlığıma bırakmadan önce "Teşekkürler canım." dedi. Ne yazık ki benim için eskisi kadar keyifli değildi. Normal sabah rutinimi (sanırım daha çok bir öğleden sonra rutini) tamamladıktan sonra her zamanki şort ve kapşonlu kıyafetimi giydim ve markete doğru yolculuğuma başladım.

Marketi bulmak kolaydı ve sadece hafif bir anksiyete krizi geçirirken bir şişe yemeklik yağ almayı başardım. (Kasa her zaman en ürkütücü kısımdır) Ancak geriye dönüp baktığımda, keşke üç büyük çocukla yüz yüze gelmek yerine, şimdi o kadar da korkutucu gelmeyen kasada sırada olsaydım. Lise üçüncü sınıf gibi görünüyorlardı, eğer markete yakınlarsa muhtemelen gideceğim okul olan Nekoma'ya gidiyorlardı.

"Üzgünüm evlat, ama bu sokaktan geçmek ücretli." Çocuklardan biri elini uzatıp içine para koymamı beklerken benimle dalga geçti. Ne yazık ki onlar ve benim için, yemeklik yağ için tam bozukluk getirmiştim ve üzerimde hiç para yoktu. En kolayı bunu onlara açıklamak olurdu ama bu noktada o kadar titriyordum ki bırak konuşmayı hareket bile edemiyordum. Sırtım duvara dayandı ve üç çocuk etrafımı sardı.

"Bu ne?" Oğlanlardan biri bana bakarken sordu. Bakışları içime saplanan bıçaklar gibiydi. "Çocuk titriyor." Güldüler.

"Korkak kedi gibi!" Tekrar tekrar güldüler. Gülüşmeleri kulaklarımı çınlatıyordu. "Çantada ne var." Eminim yüksek sesle söylemiştir ama çınlama sesi ne dediğini duymamı zorlaştırıyordu. Ben farkına varmadan çanta elimden yırtıldı ve içindeki çıkarıldı. İncelediler ve çantayı etrafa attılar.

"Yemeklik yağ mı? Şimdi bununla ne yapacaksın ki?" Dediği saçma gelmişti. Açıkçası yemek pişirmek içindi. Keşke söyleyebilsem de, akıllı konuşamamaktan çok korkuyordum. Duvara çarpan şişenin sesi kulaklarımı çınlattı. Geriye kalan tek şey, artık pürüzlü ve keskin olan kısmıydı. Çocuk gülümsedi ve yüzünü bana çevirdi. "Parayı ver anca öyle gidebilirsin. Şimdi burada birinin canı yanacak yoksa." Şişeyle göğsümü dürttü. Acıtmıştı. Çınlama artmış ve kalbim de atmaya başlamıştı. Şimdi kafamın içinde çarpma sesini de duyabiliyordum. Ağır ağır nefes almaya başladım.

Oğlanlar güldüler, güldüler, güldüler ve güldüler, gülmeyi kestiklerinde bile kahkahalarının kafamda tekrarlandığını duyabiliyordum. Bir daha, bir daha ve bir defa daha. Kahkahaları, yıllar boyunca benimle alay eden ve bana eziyet eden diğer çocukların kahkahalarıyla birleşti. O anda herkesin güldüğünü duyabiliyordum, hepsi bana gülüyordu. Kahkahalarıyla kulaklarım çınladı, kalbim göğsümde gümbür gümbür atıyor, bedenim şiddetle sarsılıyordu. Şişe derimi parçalar mı acaba? Zihnim boşalmaya başladı, çalan tek şey hayatım boyunca beni rahatsız eden şeytani kahkahalardı. Birden nefes alamadım. Bir bebeğin bile yapabileceği çok basit bir şeydi ve burada mücadele ediyordum. Ne acınası. Nefes bile alamıyorum.

Bana bakan çocukların yüzleri asılmaya başladı. Siyah noktalar görünmeye başladı. Bu da neydi? Tek görebildiğim siyah noktalar olana kadar yavaş yavaş kontrolü ele almalarıydı. Ah, artık bir şey göremiyorum.

______

Esekim yaa 😩😔😔

Bir Parça Yardım [A Little Help | Kuroken Tr]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin