✾ 13.

91 11 3
                                    



OYUN

Akrebin yelkovana hüküm verip dakikaları dondurduğu şu anda yüzüm avuçlarının arasında olan bu adam, insanlara beni öpüyor izlenimi vermeye çalışıyordu. Dudaklarıyla dudaklarım arasında milim mesafe varken kalbim kaburgamı parçalayacak gibi atıyor, kesik kesik nefes alıyordum.

Olanları anlayamasam da bana bakan gök mavisi gözler sanki sarhoşmuş gibi hafif baygındı. Huysuzlukla kıpırdanmaya çalışsam da daha sıkı kavradı yüzümü.

"Yapma.." diye fısıldadı sadece benim duyabileceğim şekilde. Sıcak nefesi dudaklarıma çarparken tenime zehirli oklar atılmış gibi anlamsız bir acı çektim. Kaşları hafifçe çatıldı ve yüzü gerildi. Sanki şu an ki pozisyonumuz onu da farklı bir şekilde etkilemiş gibi sertçe yutkundu.

"Emir Bey.." diye arkadan şaşkın gelen deminki adamın sesini duyunca sanki haberi yokmuş gibi aniden irkildi Emir. Yanaklarımı serbest bırakırken geri çekildi ve ayağa kalktı.

Bozuntuya vermiyormuş gibi yaparken kollarını iki yana açtı ve görüş alanıma giren iki yabancıya doğru ilerlemeye başladı. Ben hala olayın şokunu üzerimden atamazken karşımda jilet gibi takım elbisesiyle duran otuzlu yaşlarda bir adam ve yanında üzerine beyaz kürk giyinmiş mavi gözlü sarışın bir kadın. Kadının gözleri benim üzerimde ve gülümseyerek bakıyor.

"Welcome, welcome.." diyerek deminki telaşına nazaran sesi neşeli ve kendinden emin çıkan Emir önce adama elini uzatıp tokalaştı. Ardından kadının elini tutup öpünce kadın nazikçe eğildi ve bizim dilimizde teşekkür etti.

Emir İngilizce bir şeyler söylerken eliyle koltukları işaret etti ve kendiside yerine geçti.

"Adnan Bey, misafirlerimize birer Türk kahvesi getirmelerini söyleyin. Onlarınki orta, bizimki sade olsun." dediğinde kalbim tekledi.

Biz? Biz mi demişti az önce O?

Adnan Bey odadan çıkarken koltuklara gelen yabancı çifte uzaylı görmüş gibi bakıyordum. Onlar da beni gülümseyerek süzerken "Kalkta hoş geldiniz desene.." diye dişlerinin arasından çaktırmadan konuştu Emir. Ona dik dik bakarken bana kaşlarıyla yabancı çifti işaret ettiğini gördüm. İçten içe eğleniyordum şu an.

Uzatmayıp kalkarken bende elimi karşımdaki adama uzattım. "Hoş geldiniz." derken kadının da elini sıkarak samimiyetten uzak bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.

"Prety woman." dedi adam oturduğu yerde Emir'e dönerken. "Siz hoş bir çift." dediğinde gözlerim irice açıldı. "Evet." diye onayladı yanında ki kadın garip aksanıyla. Bizi sevgili falan mı sanmışlardı?

Gerçi az önce ki manzaradan sonra başka bir şey sanma ihtimalleri yoktu ama ben ortada dönen gizemli havadan pek bir şey anlayamamıştım.

"Teşekkürler." diyen Emir içtenlikle gülümsese de gerildiğini hissedebiliyordum. Karşı çıkmamıştı. Çift değiliz dememişti. Bu adam neyin peşindeydi?

Kahvelerimiz geldiğinde, hiç beklemeden elime alarak kokusunu içime çektim. Nasılda ihtiyacım vardı bugün bu kahveye. Bir yudum alıp acı tadın damağımda oluşturduğu hazzı yaşarken Emir ve misafirleri İngilizce bir şeyler konuşuyorlardı. Ne konuştuklarını çok anlamasam da arada bana bakıp gülümseyen yabancı çift sinirimi bozuyordu.

"Kadın seni çok sevdiğini söylüyor." dedi Emir gülümseyerek bana dönüp. Anlamsızca suratına bakarken "Neler oluyor Emir Bey?" diye sordum.

"Türkçe bilmiyorlar ama bazı kelimeleri seçebiliyorlar. Ağzından çıkan kelimelere dikkat et ve bana uyum sağla." dedi Emir sert sesiyle dişlerinin arasından konuşup. Ardından kadına döndü.

"She said, she love you too." dediğinde kahvemden aldığım son yudum genzime kaçtı ve istemsizce öksürdüm. Yabancı adam ceketinin cebinde ki kumaş mendili bana uzatırken gülümseyip aldım ve dudaklarımı kuruladım. Mendil o kadar yumuşak ve kumaşı güzeldi ki sanki pahalı bir şeyi israf ediyor muşum gibi hissettim.

İngilizcem çok yoktu evet ama Emir'in az önce benimde kadını sevdiğimi söylediğine yemin edebilirdim. Ortada garip bir anlaşmazlık dönüyordu ama ne olduğunu anlayamıyordum.

Bir süre onlar ara vermeden muhabbet ederken ben olduğum yerde oturuyor onları dinliyordum. Emir'e İngiliz aksanı o kadar yakışıyor ve o kadar kendinden emin konuşuyordu hayranlıkla bakmamak elde değildi.

Duruşu, hareketleri ve kendini ifade şekli ona karizmatik bir profil sağlarken, keskin yüz hatları gök mavisi gözleri ve kalın dudakları karizmasına farklı bir hava katıyordu. Bana karşı bazı kendini beğenmiş davranışlarını görmesem dışarıdan bakınca kesinlikle buzdolabı gibi bir adam diyebilirdim.

Gerçi hala buz dolabı gibi bir adamdı benim kulvarlarımda. Arada bir yaptığı bazı davranışlar olgun adam figürünü hafif sarssa da yıkmıyordu. Kendine has bir duruşu vardı. Bazen iki ayrı insan gibi davranıyordu. Bir yanı fazla merhametli bir adam bir yanı kendi zayıflığını göstermek istemeyerek etrafa sert davranan bir adam.

Konuşmaları sürerken hepsi aynı anda gülünce ne konuştuklarını merak etmeden edemedim. İngilizce bilmemenin verdiği sinir damarlarımda dolaşıp gerilmeme sebep olurken bize verilen eğitimin ne kadar yetersiz olduğunu bir kez daha görmüştüm.

Ben başarısız bir öğrenci değildim fakat eğitim sistemimiz sağ olsun yıllardır görmemize rağmen hala belli bir sınır ilerisinde İngilizce anlayamıyordum.

Sıkıldığımı belli edercesine yanaklarımı hava ile doldurduğumda Emir birden ayaklandı ve yabancı çiftin bakışları üzerindeyken benim koltuğumun yanına kadar geldi. Kalçasını koltuğumun kenarına dayarken hafif eğilip dizimin üzerindeki elimi avuçlarının içine alırken karşımda bana gülümseyen çifte karşı samimiyetsizce gülümsedim.

"Emir Bey, napıyorsunuz?" diye dişlerimin arasından sorduğumda "Çaktırma. Anlatacağım." diyerek oda dişlerinin arasından konuşup cevap verdi.

Ellerini sıcaklığı avucunda kaybolan küçük elime farklı bir his verirken karnımda bir şeylerin kanat çırptığını hissettim yine. Yanaklarım istemsizce ısınmaya başladığında burnumdan nefes alarak kendimi yatıştırmak istedim.

Aptal bedenime ne oluyordu böyle?

TEHLİKELİ İNTİKAM Where stories live. Discover now