3.BÖLÜM

4.8K 378 127
                                    


Umduğumuz gibi olsaydı hayat,
Sandığımız gibi yaşardık.
Bulduklarımızla yetinseydik,
Kaybettiklerimize ağlamazdık.

-Lev Tolstoy

Ders zili çaldığında sınıfıma gitmek için heyecanlıydım, öğretmenler geldiğimi biliyordu fakat öğrencilerimin henüz haberi yoktu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ders zili çaldığında sınıfıma gitmek için heyecanlıydım, öğretmenler geldiğimi biliyordu fakat öğrencilerimin henüz haberi yoktu. Onlara süpriz yapmak beni son derece heyecanlandırıyordu. Elime aldığım çantamla üst kata çıkıp sınıf kapısının önüne geldim.

Herkes dersine girmişti, benim öğrencilerim ise öğretmenlerini bekliyorlardı. Kapının önünde derin bir nefes verip içeriye girdim. Öğrencilerim ayağa kalktıklarında beni görmeyi beklemiyorlardı, fakat ses çıkarmadılar.

"Oturabilirsiniz." dediğimde hepsi oturdu ve en ön sırada Nur parmak kaldırdı. Ona söz hakkı verdiğimde, "Öğretmenim hoşgeldiniz sizi çok özledik." dedi. Ardından Yusuf parmak kaldırdı onada söz hakkı verdim. "Öğretmenim iyiki geldiniz." Talha parmak kaldırdı, üstelik sağa sola sallanıyordu sürekli hareket eden bir çocuk olduğu için gülümseyerek onada söz hakkı verdim.

"Öğretmenimm sizi kurtaran askerlerin ismi neydiii." tüm öğrencilerime yanıt vermek için çantamı masaya koyup tahtanın önüne geçtim. "Öncelikle hoşbuldum, bende sizleri çok çok özledim. Gelir gelmez ödev vermeyi düşünüyordum ama bu tatlılığınıza dayanamadım, sadece bugünlük başka günlerde geçerli değildir." diye uyarımı verdim.

"Sana gelirsek Talhacım, beni kurtarmaya gelen askerlerin adlarını bilmiyorum."

"Tövbe yalan adama yakında ilanı aşk edecek." dedi sol meleğim. Ben gülmemek için zor dururken tekrar öğrencilerime odaklandım.

"Timin adını biliyor musunuz peki?"

"Evet, timin adını duymuştum." dedim açıkcası ne diyeceğini çok merak ediyordum.

"Neydi öğretmenim?"

"Gölge Timi, neden sordun?"

"Çünkü öğretmenim bu Timi tanıyorum, benim dedem onların Albayı, Mehmet Albay." dediğinde kafamda şimşekler çaktı. Demek gel babam ol dediğim Mehmet Albay Talha'nın dedesiydi.

"Ya ne kadar güzel, dedenle tanıştık çok iyi birisi. Onun gibi bir dedeye sahip olduğun için şansılsın." dedim. Diğer öğrencilerim merakla bakıyorlardı.

"Hadi herkes sanki ben yeni gelmişim gibi kendini tanıtsın, üstelik kısa bir şekilde en garip olayınızı anlatabilirsiniz." dedim, öğrencilerime kavuşmanın hürmetine bugün ders ve ödev yoktu.

En başta oturan Eymen ayağa kalkıp kendini tanıtmaya başladı. "Ben Eymen Yılmaz 7 yaşındayım, babam belediyede memur, annem ev hanımı. 2 kardeşiz bir abim var. En garip olayım ise öğretmenim, ben birgün parkta sallanırken kuş tarafından kovalanan bir çocuk gördüm. Salıncaktan atlayıp çocuğun yanına koştum ve beraber kapalı kaydırağa gittik." kafasını gururla dikleştirdi, "Yani onu bir kuştan kurtardım." diye övündü.

Bunları da beğenebilirsiniz

          

Eymen'e gülerek baktım. "Bu büyük cesaretin ve merhametin için seni tebrik ederim."

"Teşekkür ederim öğretmenim."

Herkes teker teker kendini tanıtırken, Gölge Timi'ni tanıyan Talha'nın dediklerine dikkat etmeyi aklımın bir köşesine yazdım. Sıra Talha'ya geldi. "Ben Talha Akgün 7 yaşındayım, babam silah üretim fabrikasında çalışıyor, annem ev hanımı. Tek çocuğum, kardeşim yok. Yaşadığım en garip olay ise, askeriyeye gittiğim ilk an. Yavuz komutan var siz tanımazsınız çok güçlü biridir."

Yavuz komutan deme oğlum anısı var. "İşte bir asker ile saklanbaç oynarken onun odasındaki dolaba saklandım. Çıkmak için hareket edince beni hain sanmış, silahını dolaba doğrultup bağırınca başta çok korktum. Ama dedem hep bir Türk Allah'tan başka kimseden korkmaz derdi, o sözünü hatırlayıp 'Ben bir Türk çocuğuyum asker, silahını yerine geri koy.' diye bağırdım."

Vay be Talha'ya bak koskaca komutana racon kesmişti, aferindi. Talha devam etti. "Neyse öğretmenim uzun lafın kısası Yavuz komutanım şok oldu ve beni cesaretimden dolayı tebrik etti."

"Cesaretin için bende seni tebrik ederim." dedim, tüm sınıf kendini tanıtıp olaylarını anlatana kadar tam 4 ders geçmişti, birisi bir olay anlatıyor diğeri onun hakkında aklına gelenleri söylemek için izin istiyordu, bende veriyordum.

Tenefüs vakti geldiğinde telefonuma gelen aramaya baktım. 08:45'de bilinmeyen bir numara aramıştı. Doğru ya Gurur'a Yavuz komutan beni arasın diye numaramı vermiştim. Bu büyük ihtimalle oydu. Mesaj kutumda bir mesaj vardı, yine aynı numaradan gelen bir mesajdı. Açıp okuduğumda numaranın sahibi doğrulanmıştı.

"Nare, biz bir operasyona gideceğiz ararsan bakamayabilirim kendine dikkat et. Dönünce ararım."

Mesajı okuyunca suratım asıldı, göreve gidiyordu demek. Umarım dikkat ederdi de birşey olmazdı. Hiçbir askerimize bir zarar gelmemeliydi. Onları evlerinde bekleyen nice anneler, babalar, eşler, çocuklar vardı. Bu yüzden Allah hepsini korusun demekten başka birşey gelmiyordu elden.

Telefonumu kapatıp cebime koydum ve aldığım kahve ile ders zilinim çalması bir oldu. Kahvemi tekrar tezgaha bırakıp sınıfıma çıktım, bir öğretmenin sınıfa birşeyler içerek gelmesi benim için çok yanlış bir davranıştı. Öğrencilerim henüz küçüklerdi, hatta bunun küçüğü büyüğü olmazdı insanların canı çekebilirdi, kahve kokan bir içecekti sonuçta.

Sınıfa girdiğimde hepsi sessizce yerine dizilmiş bekliyorlardı, ayağa kalktıklarında "Oturabilirsiniz." dedim ve masama geçtim. "Çocuklar ödev vermiyorum ama evde kitap okumayı ihmal etmek yok. Bu arada Ebrar öğretmeniniz yarın size veda etmeye gelecek."

Nisa parmak kaldırdı. "Ebrar öğretmenim gidiyor mu öğretmenim." dedi. Anlaşılan papucum dama atılmıştı. "Temelli gitmiyor onada bir sınıf açılacak ve bir kaçınız o sınıfa gideceksiniz." dediğimde herkes mızmızlanmaya başladı.

"Ama öğretmenim ben sizi bırakmak istemiyorum ki." dedi Alaz. "Bende." diye ekledi Talha. Onlara gülümseyip "Birbirimizi bırakmıyoruz ki çocuklar, her tenefüs olmasada birkaç tenefüste yanıma yine gelebilirsiniz. Hem ben yokken Ebrar öğretmeniniz sizinle çok iyi anlaştığını söyledi." diyerek öğrencilerimi teselli ettim.

Bende istemiyordum hiçbirinin gitmesini fakat, müdür böyle gerek duyduğunu söylemişti. Dersler bittiğinde bende bitmiştim. Her ne kadar çabuk toparladım desemde o evdeki rutubet kokusu hala burnumdaydı, hala uykum vardı mesela. O kadar kısır ve poğaça yememe rağmen açtım.

NareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin