Koruma altındaki altınlar

101 3 0
                                    

Geçen yaz ailecek dedemlerin köyüne gitmiştik. Köy merkezden oldukça uzaktı ve yolları çok kötüydü.

Anlattıklarına göre köy, ipek yolu zamanında ticaret yapan kervancılar tarafından kurulmuştu.

Yolda giderken babam köyün eski bir hikâyesini anlatmaya başladı;

****

Bu köyde yaşayan halk, kervansaraylar sayesinde o kadar zenginlermiş ki, çocuklar demir bilyeler yerine altın bilyelerle misket oynarlarmış. Bir birlerine taşlar yerine altınlar fırlatırlarmış. Yemek yedikleri kaplar, hatta kaşık ve çatalları bile altındanmış. Yani kısacası çok zenginlermiş. Fakat bu zenginlikleri başlarına çok kötü bir musibet getirmiş.

Bir sabah uyandıklarında havanın aydınlanmadığını ve güneşin doğmadığını görmüşler, gökten kırmızı toprak gibi bir şeyler yağıyormuş, fakat yağan bu şeyler su damlaları gibi küçük değil, oldukça irilermiş. Düştükleri yeri delip geçiyormuş. Halk kendilerini korumak için köyün 1 km ilerisindeki dağların mağaralarına sığınmışlar. 15-20 gün boyunca mağara içinde biriken yağmur sularından ve oradaki yabani meyvelerden beslenerek hayata tutunmaya çalışmışlar.

Bir gün aralından iki kişi seçip ortalığı kolaçan etmeye göndermişler, gönderdikleri kişiler geri döndükleri zaman gördükleri şeylerin korkusundan kekeleyerek zorla konuşabilmişler.

Bu iki kişinin anlattıklarına göre; hava düzelmiş sanki hiç gökten bir şeyler yağmamış gibi her şeyin yerli yerinde olduklarını, köyün içinden garip sesler geldiklerini duymuşlar.

Havanın düzeldiğini duyan halk, mağaradan çıkmaya karar vermişler ve köye doğru yürümeye başlamışlar. Köye gelene kadar etrafta hiçbir anormallik yokmuş, köye geldikleri vakit evlerine gitmişler ve evdeki değerli eşyaların ortadan kaybolduğunu, fakat evlerin bıraktıkları gibi temiz ve düzenli olduğunu görmüşler.

Tüm halk köyün orta meydanında toplanmış, eşkıyaların köye gelip değerli eşyaları çaldığını düşünmüşler fakat eğer ki köye eşkıyalar girmiş olsaydı evleri talan edip hatta yakıp gideceklerini de biliyorlarmış. Sanki birileri elleriyle koyduğu gibi tüm değerli eşyaları köydeki her evden toplamıştı.

Halk yaşanan bu olaylara anlam verememiş ve ertesi gün gençlerden oluşan bir gurubu köyün etrafında değerli eşyaları aramaları için görevlendirmiştiler.

Gençler saatlerce köyün etrafında dolanmalarına rağmen, ne bir değerli eşya, nede bir at veya insan ayak izi görememişler.

Olayın içinden çıkamayacağını anlayan halk, yeni gelecek olan kervanlardan tekrardan zengin olabileceklerini düşünüp olayın üstünde fazla durmamışlarmış, fakat bir daha ne köyden bir kervan geçmiş nede bir insan.

***

Babam hikâyeyi bitirdiği zaman köye varmıştık. Arabalardan indiğimizde amcam ile dedem bizi karşılamıştı. Hemen eve geçip uzun yoldan geldiğimiz için karnımızı doyurmuş, dinlenmeye çekilmiştik. o sırada dedem, eniştem, ben ve babam odada sohbet ediyorduk. Birden bire konu babamın anlattığı olaya gelmişti ve eniştem eğer bu hikâye doğru ise o altınlar kesinlikle köyde bir yerlerde gömülmüş olduğunu söyledi.

Dedem, hemen eniştemin sözünün arkasından ciddi bir ses tonu ile anlattığın o hikâye gerçek ve köyün etrafında binlerce altın var, fakat jandarma sürekli köyde olduğu için hiçbir zaman aramaya çıkamadık dedi.

Bunun üzerine amcam, karşı evdeki Hasan abide dedektör olduğunu ve kazı için malzemeleri ayarlayabileceğini söyledi.

Yok, olmaz boş verin denilse de, aramaya karar kıldılar.

Sabaha karşı evden çıkılacak ve ev halkından başka hiç kimse altın aramaya gideceğini bilmeyecekti.

Sabah saat 5:20 civarında evden, amcam ve komşumuz Hasan abi çıktılar. Dedemin tarif ettiği köyün en uç köşesindeki çöplüğe doğru hareket etmeye başlamışlar. 10-15 dk içinde dedemin tarif ettiği yere varmışlar. Yolda jandarmaya rastlamadıkları için hemen işe koyulmaya başlamışlar.

Yarım saat sonra, toprağın içinde bir taş bulduklarını ve bu taşın üstünde eski bir yazıyla birlikte hemen sağ tarafında karanlık bir suret çizimi görmüşler, pek önemsemeden taşı kaldırıp altındaki bir küp altını bulmuşlar. Amcam ile Hasan abi altını bulmanın heyecanı ile kendilerinden geçmişler ve ardından hemen arabaya binip eve gelmek üzere yola çıkmışlardı.

Akşam saatlerine yakın ne amcam, ne de Hasan abiden bir haber alamamıştık. Evde yengem ve dedem telaş içinde başlarına bir şey gelebileceklerinden endişeleniyordu. Çok geçmeden evdeki çevirmeli telefon çaldı, arayan jandarmaydı ve amcamlarım kaza yaptıklarını ve öldüklerini söyledi. Yengem oracıkta baygınlık geçirdi yengemi sakinleştirdikten sonra hemen traktöre binip babam ve dedemle beraber olay yerine doğru gidiyorduk.

Yoldan kara çarşaf giymiş ve dedemin daha önce köyde görmediği kişiler geçiyordu. Fakat amcamın ölüm haberini aldığımız için bu konu üzerinde fazla durmamıştık.

Olay yerine vardığımızda detektör ve kazı eşyaları arabanın içindeydi, belli ki bir şey bulmuşlardı, kazma küreklerin üstünde toprak vardı. Ama arabada ne bir altın, nede başka bir şey vardı.

Kazayı duyan köylü hemen olay yerine doğru gelmişti, jandarma komutanı dedeme görev icabı, en son ne konuştunuz, ne zaman görüştünüz bunların köyün kimsenin gelmediği yerde ne işleri var diye sormuştu.

Dedem de çaresizce olan biten her şeyi anlatmıştı.

Köylü dedemin bu anlattıklarını duyduktan sonra bir birlerine dönerek; demek ki altın bulmuşlar, o zaman altın buralar bir yerdedir.

Olay yerinden cesetleri aldıktan sonra mezarlığa doğru yola çıkmıştık fakat köylüden hiç kimse cenazeye gelmedi. Onun yerine kahveye gidip kaybolan altınların derdine düşmüşlerdi.

Bunlar kahvede otururken adamın birinin küçük oğlu çıka geldi "Baba bak ne buldum" diyerek babasına elinden büyük altını uzattı.

Babası hemen; "oğlum bunu nerden buldun götür bakayım bizi oraya" demiş. Tüm kahvedeki insanlar çocuğun peşine düşüp lanetli ağacın oraya kadar gelmişler.

Çocuk; "burada buldum babacım" demiş. Köylü hemen ağacın etrafında altınları aramaya başladı fakat 5 dakika aramalarına rağmen hiçbir şey bulamamışlar. Ama çocuk elini nereye atsa 1 tane altın bulup babasına veriyor, ama çocuktan başka hiç kimse altınları ne görüyor, nede bulabiliyordu.

Durum böyle olunca çocuğun babası; "canım oğlum sen şurada altınları topla biz seni uzaktan izleyelim" dedi. Tüm köylüyü alıp lanetli ağacın tam karşına gittiler ve çocuğu izlemeye başladılar. Çocuk sanki kendi eli ile koymuş gibi tüm altınları topladı. Fakat altınları toplarken birileri ile konuşuyor, teşekkür ediyor, hatta gülüşüyordu.

Köylüler altınların derdine düştükleri için bunu çok umursamamışlar. Çocuk tüm altınları topladıktan sonra köylü hemen çocuğun yanına gidip tüm altınları paylaşmıştı. Herkes evine sevinçli bir şekilde dönerken birden bire köydeki tüm elektrikler kesilmiş, göz gözü görmez hale gelmişti.

Köylü daha önce hiç duymadıkları sesleri duymaya başladılar. Hepsi korkudan ne yapacaklarını bilemiyordu. Çok geçmeden elektrikler yeniden gelmiş, fakat ortalıkta ne bir köylü nede bir altın kalmıştı.

Dedem, amcam ile eniştemi mezara vermiş eve dönüyorlardı. Sitem etmek için kahvenin yoluna doğru yürümeye başlamıştı. Kahveye geldiği zaman kimsenin kahvede olmadığını gördü evlerine gitmişlerdir diye düşündü fakat ocakta kaynayan suyu gördükten sonra kafasında soru işaretleri çıkmaya başlamıştı.

Köylü alel acele nereye gitmiş ve neden taziyeye gelmemişlerdi. Bunları düşünürken kapının önüne bir çocuk geldi; Ziya amca, babamlar ortalıktan kayboldu, yanımda elini tutuyordum. Bir den bire elektrik gidip geldi ve yanımda hiç kimse kalmadı dedi.

Dedem bu sözleri duyduktan sonra hemen jandarmayı aradı ve olayı anlattı. Jandarma arama çalışmalarına başladı. Ama ne o köylüleri bulabildiler, nede kaybolan altınları...

Türkiye'de Yaşanmış Paranormal OlaylarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin