Deniz'in inlemeleri ve ağlamaları ile uykudan uyandı Mehmet. Karısı ter içindeydi ve sürekli "anne bizi bırakma" diyordu.
Karısının uyurken döktüğü gözyaşlarını sildi. Uyanması için birkaç kere sarstı ve seslendi.
-"Deniz uyan güzelim. Aç gözlerini. Yanındayım ben.Yapma sevdiğim aç gözlerini."
Deniz ona seslenen birinin sesi ile gerçekliğe uyanıyordu. Korku ile araladı gözlerini "anneee" diyerek çığlık çığlığa uyandı Deniz.
Mehmet sıkıca sarıldı karısına ve kulağına fısıldayarak onu rahatlatmaya çalışıyordu.
-"Geçti güzelim tamam. Buradayız.Bak yanımdasın. Kabustu ve bitti."Deniz Mehmet'in kollarında ağlayarak titriyordu. Kocası ona "geçti" diyordu.
Ama nasıl geçtiğini biliyor muydu? Geçmiş onun ruhunda çocuk kalbinde ne yaralar açmıştı biliyor muydu?
-"Bizi annemden ayırdıkları günü gördüm Mehmet rüyamda. O günü ne kadar unutmak istersem o kadar çok hatırlıyorum. Bir türlü atamıyorum aklımdan,kabuslarımdan.
Mehmet bunu bilmiyordu.Karısını annesinden ayırdıklarını bilmiyordu.
-"Güzelim ne demek ayrıldığınız gün? Sizi kim ayırdı?Sen ne yaşadın benim bilmediğim Deniz?Bir buçuk yıldır bana kapattığın o geçmişinde neler var?"
Deniz sevgili oldukları süre boyunca Mehmet'e geçmişte yaşadığı hiç bir anısını anlatmadı. Daha doğrusu kötü anılarını anlatmadı. Deniz kimseye geçmişini anlatmazdı ki.
Geçmiş onun için unutulması gereken kara günlerdi. Hatırlanmaması gerekilen günleri neden başka birine anlatarak yarasını kanatmalıydı ki?
-"Geçmiş geçmiyor Mehmet"
Deniz yaşlı gözleri ile kocasına gücü yettiği kadar kendini anlatıyordu. Elini kalbinin üzerine koyarak konuşmaya devam etti genç kadın.
-"Şurama öyle bir yara açtılar ki daha beş yaşımda. Aradan on üç yıl geçti ama hala kapanmıyor. Kimsesiz koydular beni beş yaşımda. Beş yaşımda büyüdüm ve kendimden iki yaş büyük bir çocuğa anne oldum. O ağlamasın diye gözyaşlarımı içime akıtıp gizli gizli ağladım. O annemin kokusunu unutmasın diye üç yıl boyunca bir kazağa sarıldı. Ben koklarsam koku biter sandım. Oysa zaten ilk haftada o koku kazaktan silinmişti. Ama çocuk kalbiyle annemizin kokusu o kazaktan geliyor sandık biz. Ben oyun oynayacağım yaşta kardeşimin gözyaşlarını sildim. Annemiz olduğu halde bize "öksüz kardeşler" denildi. Senin saygı duyup saydığın dedem Adar ağa bizi üç yıl öksüz bıraktı.Şimdi söylesene bana bu geçmiş nasıl geçer?Bu yara nasıl kapanır? Benim hayatımdan çalınan üç yılı bana kim verebilir geri? Peki o çocuk Deniz'in yüreği nasıl iyi olur? Beni gelinliğim ile çıkardığın o konağın taş duvarları çocuk Deniz'in çığlıklarına sağır olduğunu bana unutturur mu?"Mehmet karısının anlattıkları ile buz kesmişti. Biliyordu ki bu Deniz'in çocukluğunda yaşadığı en büyük acısı, en büyük tramvası olmuştu. Beş yaşındaki çocuğa bunu reva gören herkesten intikam almaya yemin etti o an Mehmet. Ve sabah yer yerinden oynayacaktı.
Peki bir anneyi evlatlarından ayırmak hangi vicdana sığardı?
Bilirdi Mehmet o topraklarda baba evine dönen kızın çocukları kocasının ailesine teslim edilirdi. Bu zalimliği Adar ağa da yapmıştı demek. Kızın evlatları torun olarak sayılmaz iken neden erkeğin çocukları baş üstünde gezdiriliyordu? Neydi onları torun olmaktan ayıran? O topraklarda kız çocuğu bile evlat sayılmazken kızın çocukları torun sayılır mı hiç? Peki onları doğuranda başka bir kadın değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İZMİRLİ YARİM
Teen FictionSen benim sevip,aşık olduğum adam mısın sahiden? Bu topraklarda yaşıyorsan acımasız olmak zorundasın Kayabey gelini, alış bu duruma Ben İzmir'de aşık olup,sevdiğim adamı istiyorum. Buradaki adam bir cani gibi davranıyor. Öyle mi?Madem beni cani ola...