Bölüm 162

31 8 6
                                    

~Min Yoongi~

Yanmayan çakmağımı birkaç kez daha çaktığımda neredeyse gardımı düşürmek üzereydim ki gözlerim üzerinde yükselerek neredeyse saçlarımı tutuşturacak kadar yakınımda duran güçlü alev aldı gözlerimi. "Yardımcı olayım." Kibar ses, bir an için kalbimi sıkmış olsa da beynimin fısıldadığı gerçekle ayakta durabiliyordum. Elimdeki çakmağın sahibi de oydu ve yine o verdiği zaman aynen elindeki gibi alev alev yanıyordu. Belki de ben beceriksizdim, kim bilebilirdi?

"Erkencisiniz." diyiverdim. Aklım bulanıktı, verdikleri ilaçların işe yaramadığını gören doktorların tek çaresi olan Kim ailesi de yok olduğundan beri benim üzerimde deney yapmak için kimyager tanıdıklarını çağırmaktan çekinmiyorlardı. Ne kadar psikologla konuştuysam da benim inatla bildiğini okuyan aklıma giremiyorlardı. 

"Seni merak ettim. Aramız bozuk ayrılmış olsak da sen hala benim bir numaralı müvekkilimsin."

Ona ters bir bakış attım. Annemin ölümünden sorumlu tuttuğum birkaç isim içinde onunki de geçmekteydi Anneme zor bir çocukluk yaşatmış olması bir yana, babamla evlendikleri günden sonra yüzlerine hiç bakmamış olmaları, sinirlerimin gerilmesinin başlıca sebeplerinden biriydi. O kadar uzak kalmışlardı ki küçük aklımla bulduğum bu güçlü avukatın annemle bağlantısı olduğuna inanmam oldukça uzun bir zaman dilimini kapsıyordu. "Anlıyorum." dedim yalnızca. "Rusya'ya gideceğinden haberin var mıydı?"

"Yoktu. Onunla hiç konuşmuyorduk." uzun siyah saçları düşük bir topuz yapılmış olsa da özenle kesildiği elli olan perçemleri, karanlık gözlerini kapatıyordu. 

Doktorlar, sedyede baygın halde yatan babamla beraber içeri geçerlerken Jin'le göz göze geldik. Önümde dikilen kadına ufak bir bakış atsa da sorgulama işini ertelediği belliydi. "Buralar bayağı bir kalabalıklaşacak, bilginiz olsun."

"Sorun etmiyorum." 

"Bay ve Bayan Lee de bu merasime katılacaklar mı?"

"Kalplerinin kaldırabileceği bir şey olduğunu sanmıyorum. Yine de davet edildilerse geleceklerine şüphen olmasın."

Sigaramdan çektiğim derin nefesi ona gelmeyecek şekilde üflerken acıyan gözlerime küfürler yağdırıyordum. Kaç haftadır bu aptal cenaze için uykusuz kalmıştım ve artık kafamın kaldıramayacağı kadar büyük bir ağırlık halini almıştı. Her düşündüğümde aklımdan geçen tek şey intikamdı. Bu, Asya kıtasını tamamen küller içine boğmak anlamına gelse de Rusya'yı, acemisi oldukları alevlerin içinde yakıp kavurmak, bir daha varolamayacakları bir hale sokmak ve asla toparlanamayacak olduklarından emin olmayı gönülden diliyordum. "Açıkçası umrumda değil."

"Öyle söyleme, küçük Minnie, onlar tatlı insanlardır."

Yine ters ters baktıysam da işinin çoğunluğunda mafyalarla ilgilenen bir avukattan bekleneceği gibi umursamayarak başını çevirmişti. "Onların tatlılığını görmem gereken yaşlarda 16 dakikalık nefes tutma rekorum vardı. Onların neyi vardı?"

"Burnun amma havada senin." Göz devirerek kalçasını beton korkuluğa yaslarken oldukça kendinden emin ve rahat görünüyordu. "Onlar senin büyüklerin."

"Büyüklerimden daha büyükken onlara saygı duymayacağım. Bayan Min'in tek katili o siktiğimin Rusları değil, sizsiniz de. Bir başına bıraktınız onu."

"O gitmeyi seçti." Salt gerçek bu olsa da kabul etmemekte kararlıydım.

"Bir kez olsun ona durması için yalvarmadınız. Oysa o sizin için diz çöküp kendinden geçene kadar ağlardı." Sigaramı yere atıp üzerini ezerken ellerimi beyaz takımımın ceplerine soktum. "o çok güvendiğin tanrına dua et Lee Miyeon, dua et ki sizi benim gazabımdan korusun."

Tweet [Taegi Fanfiction]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin