Elimdeki ilk yardım çantası ile oturma odasına adımlarken derin bir nefes aldım.Oturma odasına geldiğimde kafamı kaldırıp uzun boyuyla L koltuğumun köşesinde oturan Alparslan'ı gördüm.
Kaşı ve dudağı patlamıştı.Gözünün altında ve çenesinde morluk vardı. Elleri zaten mahvolmuştu.Dalgın bir şekilde pencereden dışarı bakarken benim odaya girmemle bana döndü.Gözlerimin içine bakıp yerinde dikleştiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.
Onun önüne oturmadan önce gözümü duvardaki saate götürdüm.
04:23
Bir kısmı açık olan pencereden içeriye sızan sarımsı ay ışığı halıya vuruyordu.
Duvardaki saatin tıkırdamasından başka hiçbir ses yoktu içeride.Sanki bütün dünya durmuştu.Her gece sabaha kadar havlayan köpekler bile yoktu.Alparslan'ın önüne oturup ilk yardım çantasını yanıma aldım.Kapağını açıp içinden bir miktar pamuk aldım. Parmaklarımın ucundaki pamuğu tutup kafamı kaldırdım ve onun gözlerine baktım.
O da bana bakıyordu.Gözleri hafif kanlanmıştı.Baygın bakışları vardı. Bir süre gözlerinin içine baktıktan sonra zor olsada dudaklarımı araladım.
"Acırsa söyle tamam mı?" Sesim bir fısıltı hâlinde çıkmıştı.Odanın içinde bile duyulmayan sesimi ben bile zor duymuştum.Tepki vermedi.Gözlerimin içine bakmaya devam ederjen yutkunarak pamuğu kaşına doğru yaklaştırdım.
Aşağıya doğru akmış kanını yavaş hareketlerle temizlerken o sadece yüzüme kitlenmişti.Damla hâlinde akan kanı temizledikten sonra yaranın üzerine geldim.Pamuğu üzerine hafifçe bastırıp fazla kanı alırken yüzümü buruşturdum.O da hafifçe kaşlarını çatmıştı.
"Özür dilerim." dedim pamuğu hızlıca oradan çekerken.Yine bir şey söylemedi.
Gözlerimin içine bakmaya devam ederken pamuğu tekrar kaşına götürüp kalan fazla kanı oradan temizledim.Ahmet'i aradıktan yaklaşık 15 dakika sonra Ahmet gelmişti.Ama Osman ve Alparslan'ın arasındaki gerilim o kadar yüksekti ki uğraşmasına rağmen ayıramamıştı.Daha sonra sonra son çözüm olarak polis gelmişti.Tabii polis gelene kadar Alparslan ve Osman kendilerini mahvetmişti.
Bir süre sonra polis gelmişti.İkisini birbirinden ayırırken Ahmet, Alparslan'ın cebinden düşen anahtarla, Alparslan'ın kilitlediği kapıyı açmıştı.
Onlar polis arabaları ile karakola giderken ben de Ahmet'in arabasıyla peşlerinden gitmiştim.Karakola geldiğimizde ikisi de uzun uzun ifade vermişti.Ama gariptir ki ikiside birbirinden şikayetçi olmamıştı.Hatta yaşlı bir polisin 'daha gençsiniz aranızdaki sorunları konuşarak halledebilirsiniz' diye nasihat vermesine bile katılmışlardı.Daha doğrusu sadece Osman sözlü olarak katılmıştı.Alparslan sadece kafasını kısaca sallayarak tepkiler vermişti.
Karakoldan çıktıktan sonra Ahmet'e teşekkür etmiştim.Ona karşı ofisin önünde olan olay yüzünden mahçup hissetsem de o yine de bir şeye ihtiyacım olursa onu çağırmam gerektiğini söylemişti.Yine uzun uzun teşekkür ettikten sonra oradan ayrılmıştı.Osman'ı tam olarak görmemiştim.Karakoldan çıkar çıkmaz ters yöne doğru yürümeye başladığını kısaca görmüştüm sadece.
Alparslanla baş başa kaldığımızda yine ondan bir tepki bekliyordum.Ama o konuşmuyordu.Onunla birkaç kelime konuşmaya çalışsam da başaramayacağımı anlayıp taksi çağırmıştım.Taksi parasını da yine hiçbir tepki vermeden o ödemişti.
Ve şimdi evimdeydik.Geleli yaklaşık 20 dakika oluyordu.Hâlâ ağzından tek kelime çıkmamıştı ve bu durum beni korkutuyordu.
Alparslan'ın kaşındaki kanları temizlendikten sonra kanlı pamuğu bir poşetin içine koydum.Başka bir pamuk alıp dudağına geçtiğimde gözlerine baktım.O bu sefer dudaklarıma bakıyordu.Titrek bir nefes alıp dudağından çenesine doğru akan kanı temizlemeye başladım.
Dudağının her köşesini temizleyip o pamuğu da yerine koyarken ona döndüm.Gözlerime bakmaya devam ederken eklem yerleri kan olmuş olan elini kaldırdı ve yanağıma yerleştirdi.
Büyük avucu yüzümü kavrarken saniyelik olarak gözlerimi kapatıp bir nefes verdim."Özür dilerim.. Lütfen affet beni." diye fısıldadığında dudaklarımı birbirine bastırdım.Yine ağlayasım gelmişti.
"Canın acıyor mu?" diye sordum titreyen sesimle.Hafifçe gülümsemeye çalıştı. Ama canı acımış olacak ki yüzünü buruşturup düz bir ifade aldı.
Diğer eliyle kucağımda duran elimi kavradı.Elimi yavaşça kalbinin üzerine götürüp bastırdığında yutkundum. Kalbi çok hızlı atıyordu.Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda yüzünü buruşturdu.
"Burası kadar acımıyor." diye fısıldadı.
Ne yapacağımı bilemedim.Yine gözlerimin dolduğunu hissediyordum.
Ağzımdan bir hıçkırık kaçmıştı,işte bu birazdan ağlayacağımın habercisiydi.
Yüzüm aşağıya doğru inerken o yanağımda ki elini yüzüme bastırıp kaldırdı ve gözlerimin içine baktı."Seni çok seviyorum." diyerek yanağımı okşadığında yutkundum.Mantığımı ve aklımı korumak için başımı elinden çekip ondan biraz uzaklaştım.Yanağımdaki eli kucağıma düşmüştü.Diğer elimi de kendime çekip kutunun içine yöneldim ve yaralarını temizlemek için tentürdiyotü elime aldım.
Pamuğun üzerine bir miktar tentürdiyot döküp kaşındaki ve dudağındaki yarayı temizledim.Yarasını temizlerken arada yüzünü buruşturarak kısaca inliyordu.
Başlarda sadece yüzüme bakarken şimdi duvarlara bakıyordu.Kaşındaki ve dudağındaki yarayı iyice temizledikten sonra tekrar kutuya döndüm.İçinden gazlı bir bant alıp açtım ve önce kaşına yaklaşıp bantı yapıştırdım.Aynı şekilde dudağına da küçük bir parça bant yapıştırıp geri çekildiğimde Alparslan yüzünü buruşturmuştu.Endişe ile ona baktım
"Ne oldu canını mı yaktım?" diyerek ellerimi yelpaze gibi kaşına ve dudağına doğru salladım.O bu halimi görüp gülümsedi.Yüzünü buruşturmaya devam ederek koltuğa tutundu ve dik bir pozisyona geldi.Olduğu yerde arkasına yaslanıp bir nefes verdiğinde ellerim kucağımda ona bakıyordum.
"İyi misin?" dediğimde dalgın hâlde dimdik önüne bakarken kafasını aşağı yukarı salladı.Derin bir nefes alıp arkamı döndüm ve saate baktım.
04:59
Saat akmaya devam ediyordu. Yaşadığımız şeyler değişiyordu, kimileri ölüyor kimileri doğuyordu. Kimileri yaralanıyor,kimileri eğleniyordu.Ne olursa olsun değişmeyen tek şey akıp giden zamandı.O asla durmazdı.Ne olursa olsun akmaya devam ederdi.
"Alparslan.." diye fısıldadım düşüncelerimin arasında.
"Hm?" dedi bana dönmeden.Sadece önüne bakıyordu.
"Yanağında ve çenende morluklar var onlara da krem sürmemiz gerek." dediğimde burun kemerini çekip bir nefes verdi.
"Bana hiç inanmayacaksın değil mi?" dediğinde yutkundum.O böyle yaptıkça çok kötü hissediyordum.Suçluydu, hatta en büyük suçlu oydu.Ama üzgün olduğunu da biliyordum.Onun üzüntüsüne ben de ortak oluyordum.
"Alparslan ama.." dedim ama devamını getiremedim.En az onun kadar ben de çaresizdim.Sanki elim kolum bağlıydı ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Derin bir nefes aldım.Ben de onun pozisyonuna geçip arkama yaslandım. Yaslanırken aldığım nefesi dışarı bırakmıştım.Duvardaki saat tıkırdamaya devam ediyordu.Onun tam olarak ne düşündüğünü bilmesem de tahmin ediyordum.Onun da benim düşüncelerimi tahmin ettiğini biliyordum.
Pencereden vuran ay ışığı yavaş yavaş çekilirken ikimizde düşüncelerimiz arasında tıkanıp kalmıştık.
-
-
-
Son dakika yazabildim anca..Geceye bir bölüm daha yetiştirebilirim umarım canımın içleri.
Öptüm kocaman hepinizi 🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENAR MAHALLE (GAY)
Teen FictionDuygularından korkan kalbine sahip çıkamaz. {TAMAMLANDI}