12

7.3K 679 72
                                    

Etrafında dolanan insanlara bakarken yüreği beklenti doluydu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Etrafında dolanan insanlara bakarken yüreği beklenti doluydu. Dakikalar ilerlerken gözleri arada kapıya kayıyor, kimse gelmiyordu. Jungkook küçük bir çocuk değildi, sözlerin ardında kalan anlamları az çok çözebiliyordu. Kim Taehyung onun hislerini sorgularken tek yapmak istediği Jungkook'un emin olmasını sağlamaktı. O an bir adım atmak için düşünmeyeceğini görebiliyordu ve bu Jungkook'u heyecanlandırıyordu. Sağ kolu sargıya alınmıştı ve karnının üzerinde tutmak zorundaydı. Acı hâlâ bedeninin çeşitli noktalarında geziniyordu.

Kapı zilini duyduğu an onu göreceği için heyecanlanan kalbi gülümsetti. Jimin'in sesini duydu, annesine hızlı hızlı konuşarak bir şeyler anlatmaya çabalıyordu. "Merhaba." Kim Taehyung odasının kapısında belirdiğinde gülümsemeden edemedi. Siyah bir eşofman altının üzerine aynı renk, üzerinde Celine yazan bir tişört giymişti. Siyah saçları dağınık duruyordu. Kim Taehyung güzeldi. Jungkook onu gördüğü an yüreğinin kanatlanıp uçmasından korkuyordu. "Merhaba hyung." dedi, Taehyung yatağın kenarındaki tek kişilik koltuğa oturdu ve gözlerini Jungkook'un üzerine dikti.

Bara gittikleri gece Jungkook gözlerini bir an olsun onun üzerinden çekememişti. Bacaklarını saran kot pantolonu ve deri ceketi içinde öylesine büyüleyici duruyordu ki onu bir köşeye çekmek ve öpmek istemişti. Onun davranışları karşısında kendini her zaman geri tutuyor, hisleri konusunda dürüst olmuş olsa da içindeki o deli tutkun yanı geri tutuyordu. Jungkook onu tarafından yaralanmak istemiyordu. İtalya'ya geri dönebilir, onun hislerini kabul etmeyebilir, Jungkook'a hisleri yeşermeyebilirdi ve her birinde çekebileceği acıları düşündükçe yüreği sıkışıyordu.

"GERZEK!"

Jimin odadan içeri girene kadar sessiz bir şekilde oturduklarının farkında olamayacak kadar düşüncelere dalmıştı. Jimin elindeki karton poşeti çalışma masasının üzerine bıraktı, yatağa yaklaştı, ucuna oturdu. Ne kadar odaya neşeli bir giriş yapmış olsa da bakışları Jungkook'un koluna kaydıkça gözleri doluyordu. "Acıyor mu?" diye sordu Jimin, ona iyi olduğunu söyledi. "Aptalsın! Bir daha sakın beni korkutma ve saçma sapan hareketler yapma. Sen benim tek arkadaşımsın, seni kaybedemem." Jimin'in sesi son cümlelerinde iyice kısılmış, ilk konuşmaya başladığındaki hırçınlığını kaybetmişti. "Özür dilerim balım, aniden oldu. Ben de yaralanmak istemem yoksa..." dedi Jungkook, Jimin uzandı ve onun alnına düşen saçlarını okşadı.

Hisleri konusunda net emin olduğunu iddia edemiyor olsa da bedeni bile Kim Taehyung'un çevresinde oluşuna tepki veriyordu. Ateş basıyor, yüreği kanatlanıyor, ve aynaya bakmasa bile yüzünde kızarıklığın izleri olduğunu biliyordu. "Motor kazası olduğunu duyunca ben de çok endişlendim. Sana bir koli muzlu süt aldık." dedi Taehyung, ona bakmamak için tüm odada gezdirdiği bakışlarını konuşmasıyla mecburen ona döndürdü. "Teşekkür ederim ama hepsini içersem kaslarım gider... Boksa gidemeyeceğim bir süre, onları korumam gerek." Jungkook ne kadar bokstan bahsediyor olsa da konuşurken dudakları büzülüyordu.

"Amcamın yanında hemen bebek oldu, dudak büzerek konuşuyor! Tatlı tatlı konuşarak mı aşık edeceksin kendine?"

Jimin'in alayla konuşması onu gülümsetmiş olsa da bilerek yapmadığına dair bir şey demedi. Benliği onun ilgisini çekmek için yanıp tutuşuyordu. "Benimle uğraşmasana sen..." diye çıkıştı Jungkook, yine de Kim Taehyung'un gülüşünü duymak onu mutlu etti. "Benim seninle uğraşmaktan başka yapacak işim var mı sence? Hayatım senden ibaret. Her gün kahvaltı niyetine üniversitedeki çocukların belalarından uzak durmam için öğüt dinliyorum ben." Jimin'in sitemleri Jungkook'un kahkaha atmasına neden oldu. Üzerinde hissettiği bakışlar ile Kim Taehyung'a döndü. Ona bakıyor, gülümsüyordu. "Annen harika biri ve seni çok seviyor, aldırma. Zaman içerisinde o da alışacak." dedi Taehyung yeğenine, İtalya'dan dönmesinin en büyük sebebi buydu aslında.

Jungkook'un annesi onlar için hazırladığı sıcak içecekleri getirdiğinde Jimin ayağa kalktı ve yatağa yakîn bir noktaya sehpa getirdi. "Jimin sizin gibi genç bir amcaya sahip olduğu için çok şanslı. Her zaman yanındasınız. Gördüğüm kadarıyla Jungkook'a da iyi abilik yapıyorsunuz." dedi Jungkook'un annesi, Jimin kahkahasını tutmak için dudaklarını birbirine bastırmıştı. Jungkook abi kelimesini bozulmuş hissediyordu. "Teşekkür ederim. Jimin ve ben kardeş gibi büyüdük, onun abisi gibi hissediyorum." dedi Taehyung, konuşmasında onun adını geçirmemesi Jungkook'u biraz rahatlatmıştı. "Öyle olmalı... Birkaç yaş aranızda sanırım." Jungkook'un annesi konuşmayı sürdürdüğünde Jungkook gözlerini elindeki yeşil çay dolu fincana dikmişti.

Kısa süren konuşmanın sonunda odada yeniden üçü kaldılar. "Sizin konuşacak özel bir şeyiniz varsa ben çıkayım. Uzun zamandır annen ile senin hakkında dedikodu yapmıyorduk." dedi Jimin, arkadaşının moralinin bozuk olduğunu fark etmişti. "Ben birazdan kalkacağım, yarın akşamüstü alırım." Taehyung gideceğini söylediği an kendini acı içinde hissetti Jungkook. Onun hemen yanıbaşında olmasını, kalbinin hızlı atışını, bedenindeki sıcaklığı sevmişti. "Hyung... Gitmesen olmaz mı?" diye sordu Jungkook, neredeyse ağlamak üzere olduğunu belli eden sesi Taehyung'u şaşırtmıştı.

"Üzgünüm, işim var. Yarın yine yanına geleceğim. Neden gözlerin doldu? Canın mı yanıyor?"

Taehyung'un onun için endişeleniyor olmasına bile iyi hissedemeyecek kadar bir ağırlık çökmüştü yüreğine. "İyiyim, omzum arada ağrıyor. İşin varsa git tabii..." dedi Jungkook, parmakları elindeki fincanı sıkı bir şekilde tutuyordu. Saçlarında hissettiği el ile bir an ne yapacağını bilemedi. Kim Taehyung'un parmakları hafif dokunuşlarla saçını okşuyordu. Gözlerine kapatmak, onun dokunuşlarına bırakmak istiyordu kendini. "Yarın yine geleceğim. Hem diğerleri de kaza geçirdiğini öğrenince endişelendiler, beraber geliriz. Şimdi asma suratını, kötü hissediyorum." dedi Taehyung, bir kez daha saçlarını usulca okşadı ve ayaklandı. Jimin'e arkadaşına iyi bakmasını söyledi.

İki arkadaş yalnız kaldıklarında Jungkook bakışlarını duvara dikti. "Dergi olayı falan tamam da... Sen gerçekten aşık olmuşsun, işi var diye girdiğin hâllere bak!" dedi Jimin, yatakta Jungkook'u rahatsız etmeyecek şekilde uzandı. "Ne işi var biliyor musun?" diye sordu Jungkook, aklından geçenlere hâkim olmaya çabalıyordu. "Babam aradı biz yoldayken, sanırım eve bir sehpa almış ve onu monte edeceklermiş. Akşam uğraması gerektiğini söylüyordu." Jimin'in sözleri bir an olsun içini rahatlatmıştı.

"Jimin... Amcan hayatında biri varsa ya da görüştüğü, hoşlandığı... Bana yine de umut vermiyordur değil mi?

Günlerdir içini kemiren soruyu nihayet soracak cesareti kendinde bulabilmişti. Ne Jimin'i, ne de Taehyung'u gücendirmek istemiyordu ama aklında dönüp dolaşanları da durduramıyordu. Bir gece rüyasına bile girmişti. Kim Taehyung birini seviyordu ve onun olduğu ortama el ele geliyorlardı. "Jungkookie seni anlıyorum. Amcam öyle biri değil. Bana kalırsa kafasında senin hislerini tartıyor ve nasıl yaklaşması gerektiğini çözmeye çabalıyor. Endişelenme, hayatında kimse yok." dedi Jimin, yüzündeki sıcak gülümseme biraz olsun rahat etmesini sağladı. Sıcak çayın etkisi ve ilaçlarının sakinleştirmesi ile uykuya dalarken aklında dolanan tek şey Kim Taehyung'un gülümsemesiydi.

İçini sıcacık yapan o gülümsenin hayatında var olmasını istiyordu, sonsuza dek.

-

merhaba,
nasılsınız?

hopeless romance' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin