Medya tanıtım editi
Yine duygusuz bir güne başlamıştım. Her zamanki gibi evdekiler uyanmasın diye sessizce okul için hazırlanıyordum. Dün fazla geç yattığımdan henüz kendime gelememiştim. Ama nasıl olsa biraz sonra buz gibi havada yürürken açılacaktım. Bu her seferinde olan bir şeydi; kalk ,hazırlan, iki lokma bir şey ye ve buz gibi soğukta evden çık..
Şimdi de aynısını yapacaktım ama bugün tüm bu rutinleri yaparken pek de sıkça yapmadığım bir şeyi yapmıştım.Yani anne ve babamı kontrol etmiştim. Çünkü dün diğer zamanlara göre biraz daha fazla kavga etmişlerdi . Ve ben böyle sabahlarda onların odalarına uğrar, kavgalarının büyümemesini umarak ve dua ederek çıkardım evden. Böyle yapınca içim daha huzurlu olurdu. Ama yolda bir şeyler düşünmeye hele ki kavganın ayrıntı , sebep ve sonuçlarını düşündüğümde bu huzur yerini korkuya bırakıyordu. Her ne kadar düşünmek istemesem de zihnimin bir yanını bu düşünceler ele geçirmişti.
İşte bu durumu atlatmak için bir yöntemim vardı. Fazla işe yaramasa da taşlara ,denize ve gökyüzüne bakarak hayal kuruyordum. Bu hayaller çoğunlukla ileride olmayı planladığım kariyerimle alakalıydı. Yani Psikologlukla.Ne çok isterdim psikolog olmayı...
Kendime ait bir kliniğinin olmasını ve orada yardıma ihtiyacı olup bunun farkında olmayan insanlara yardım etmeyi, işini büyütüp kurum haline gelmeyi...Yine bu rutin için yola çıkmıştım Ama bugün hayallerimi değil , hayallerime nasıl ulaşacağıma tekrardan kafa yoracaktım. Tabii eğer ailemle ilgili düşüncelerim aklımı işgal etmezse..
Ben hedeflerine çok bağlı biri olarak derslerime önem veriyordum. Bu önem bu dönemde yani 11. sınıfın sonlarına yakın daha da fazla artmıştı. Artık çok yakın arkadaşım olan Nisa ile fırsat bulduğum her an çalışıyordum. Değişik bir karaktere sahip olsa da benim tek samimi dostumdu. Düşüncelerimi sadece o dinliyor , bana tavsiyeler veriyordu onu seviyordum . Belki de sevmek zorundaydım. Liseye başlamış başlayalı bir tek arkadaşım bile olmamıştı. Oysa ortaokul ve ilkokulda öyle miydi ? Hem çalışkan hem de sevecen olduğumdan fazla sayıda arkadaşım vardı. Şimdi pek sevecenliğim kalmasa da hâlâ çalışkandım. Ama hiç arkadaşım yoktu. Aksine fazlasıyla düşmanım vardı...
Bunların hepsine şaşırıyordum sanki onlara bir şey yapmışım gibi davranıyorlardı. Bu konuyu okulun ilk haftası kafaya taksam da şimdi umursamıyordum...
Yolda yürürken hocalarımı düşünüyordum. Duygu, Özgür, Buse hocalarım. Bu hocalarımın derslerinde iyi olduğumdan mı kaynaklanır bilmem ama bu hocaları ayrı ayrı çok severdim.Özellikle Duygu hocamı... Branşı psikolojiydi doğal olarak ben de dersine ve kendine bayılıyordum. Bundan olacak ki derslerini pür dikkat dinler not alırdım. Sınıf genelinde bunu yapan iki üç kişi olduğundan dersini sadece bize anlatıyor gibi olurdu. Benimle derste sık sık göz teması kuruyor anlayıp anlamadığımı soruyordu. Sadece bununla da yetinmiyordu Duygu hocam. Sanırım bunu yapması onu diğer sevdiğim hocalardan ayırıyordu. Ders dışında da benimle ilgileniyordu. Bu ilgilenme normal bir ilgilenme değildi. Okulda bilmediğim anlamadığım konuları tekrar tekrar anlatıyor, sürekli hal hatırımı soruyor, yardıma ihtiyacım olursa bana çekinmeden gel diyordu.
Gerçekten o kadın annem gibiydi. Hatta benim annemden daha çok ilgileniyordu. Okul çıkışı her zaman arabasına beni de alır evime bırakırdı. Yol boyunca da beraber konuşur gülüşürdük. Belkide bu konuşmalar sayesinde onunla ilgili her şeyi biliyordum. O da benimle ilgili şeyleri biliyordu. Yakın arkadaş hatta daha ötesi gibiydik. Yani kısaca o bu hayatta en sevdiğim büyüğümdü. Bunu düşününce gülümsedim. Çünkü ilk ders onun dersiydi . Saatime bakıp hızlandıktan bir iki dakika sonra okuldaydım.
Sırama geçip oturdum. Bir yandan defterimi açmış ders tekrarı yapıyorken bir yandan da arada bir sınıfı kontrol ediyordum. Ve her bakışımda dikkatimi birşey çekiyordu.İçimde birşeylerin kırıldığını hissederek sınıfta ki herkesin ne kadar mutlu olduğunu düşündüm. Belki de buradakilerin mutluluğunun sebebi o uyanınca onun önüne kahvaltısını koyan, evden çıkmadan başını koklayan birilerinin varlığı idi . Veya ben yine duygusallaşmıştım. Hafiften gözlerim dolmaya başlamıştı ki kurtarıcım - Duygu hocam sınıfa girdi.
Yine ilk gülümsemesini bana gösteren hocam ayaktaki öğrencileri oturtup yerine geçti. Biraz zaman geçtikten sonra da ders anlatmaya başladı...
Dersi dinliyordum ama biraz buruk bir dinlemeydi bu. Çünkü ders başında düşündüğüm bu konu beni hüzünlendirmişti. Hoca da bunu farkedecek ki odağımı kendine çekmek için sık sık yanıma geldi. O her yanıma gelince de sınıftakiler bana bakıp kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. Alışkındım beni aşağılayan gülümsemelere ,o itici bakışlara..
Bunun sebebini bilmesem de gözlemlediğim kadarıyla Nisa yanımdayken daha fazla konuşuyorlardı. Nisa'ya birkaç kez bana neden böyle davrandıklarını sormuştum. O da beni teselli etmek için "Seni kıskandıklarındandır. Takma boşver." demişti. Bunu güven vererek söylediğinden daha sormamıştım..
İçimden her neyse diyerek ders dinlemeye devam ettikten kısa bir süre sonra zil çaldı. Şimdi de Nisa'yı bekliyordum. O hep bir ders sonradan gelirdi okula. Çünkü sürekli uykuya kalırdı. Bu yüzden de ben okula tek gelirdim. Çıkışı da bazen beraber eve yürürdük. Yolda havadan sudan, planlarımızdan bahsederdik birbirimize.
Onun bir kariyer planı henüz yoktu. Veya vardı ama kimseyle paylaşmak istemiyordu. Nisa'yı düşünürken onun ne kadar gizemli ve esrarengiz olduğunu bir kez daha anladım. Çünkü bana zevklerini ve hüzünlü anlarını pek anlatmıyor , sadece beni dinliyordu. Aslında biraz daha düşününce o kadar sessiz bir insan değildi. Sınıfın diğer üyeleri ile konuşurken samimi ve konuşkan bir hale geliyordu.
Konuştuğunu ben üzülmeyeyim diye saklasa da onu fark ediyor, dikkatlice izliyordum. Bazılarıyla çok iyi anlaşıyordu özellikle de Eda yani sınıfta benden en haz almayan, en nefret eden kişisiyle...
Kız sanki onun ailesine zarar vermişim gibi davranıyor, yanından geçince de boğacak gibi bakıyordu.
Ne yapmıştım ki ben ona? Onunla tek bir diyaloğumuz dahi olmamasına rağmen bu düşmanlık nereden geliyordu? Aslında Eda bu kadar düşman olacak birine benzemiyordu . O da benim gibi zeki, çalışkan, ahlaklı ,yardımsever biriydi. Sınıftaki diğer insanlara kıyasla onun beni neden sevmediğini daha çok merak ediyordum. Bu düşünceler aklımı meşgul ederken Nisa geldi ve yanıma oturdu. Ellerini birbirine sürtünce
-Nisa üşüdün mü? diye sordum .
- Evet biraz.
- Gel de ısın. diyerek kollarımı açtım. O da hafiften gülümseyerek bana sarıldı . Sonuçta her ne kadar değişik biri olsa da onu çok seviyordum...Sayın okurlarım aslında bölüm atmayacaktım ama dayanamadım attım.
Bu bölüm hakkında ki fikirlerinizi merak ediyorum. (Mesela betimleme tarzımı nasıl bulduğunuzu veya gözünüze çarpan bir yerin olup olmadığı..) Bunları yorumlarsanız çok sevinir ve geliştirmek için daha çok çabalarım.
Umarım hatasız ve beğenilen bir kitap olur diyerekten ilk bölümü atıp kaçıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtuluş Yolu
Teen FictionBir güçlü kadın olma yolunda ilerleyen genç kızın karşılaştığı zorluklar, küçük düşürülmeler vb. Hayali psikolog olmak olan bu kız tüm ihanetlerden hakkını alıyor, tüm yaşanabilecek kötü senaryolar onu buluyor ama bu kız pes etmemeye kararlı. Sende...