altı

2.6K 93 0
                                    

Ağrıyan başımı iki elimin arasına sıkıştırıp ağrısını yok edebilirmişim gibi baskı uyguladım. Dün gece belki o kadar içmeseydim şimdi bunu yaşamayabilirdim. Ama her seferinde içtiğim içkiler ertesi sabah burnumdan geliyordu. Babam zorladığı için sabah okula gelmiştim, buna rağmen dinleyecek takatim yoktu. O yüzden ikinci dersin yarısında çıkıp kantine gelmiştim.

Kantine gürültülü bir şekilde giren grupla ağrıyan başımdan çektim ellerimi. Soykan ve eski ekibimiz vardı, yanlarında da 3 kız. Mete bana selam verip klasik yerine oturduğunda Yiğit yanıma adımlamıştı. "Neyin var?" Dedi göz kırparak. Soykan'ın bakışları bile değmemişti.

"Bir şeyim yok."

"Dersi ekmişsin?"

"Sıkıldım."

"Bir şey olursa ara beni, bırakırız seni eve." Kafa salladım, o da arkadaşlarının yanına döndü. Onunla bir dönem aramız bozuktu ama abartılacak bir şey değildi, muhtemelen doğum gününe gittiğimde hiçbir şey yok gibi davrandığımdan bana ayak uydurmuştu.

Tekrar gözlerimi yumduğumda masanın üzerindeki telefonum titreşti.

soykan: ilaç içmedin mi?

Kafamı kaldırıp ona baktım. Kızlardan uzak bir köşede oturuyor beni izliyordu. Telefonumu işaret etti gözleriyle.

turna: içtim, geçmiyor

soykan: eve git, izin işini hallederim

turna: babam

soykan: sikeceğim o herifi bir gün de (gönderilmedi)

soykan: turna böyle dayanamazsın,

soykan: bize geç.

soykan: ela bugün biraz hastaydı, uyuyordur o. Sen de biraz dinlenirsin akşam da oynarsınız beraber

turna: evdekiler?

soykan: kimse yok, 2 abla var, biri bakıcısı zaten.

turna: tamam

turna: teşekkür ederim.

turna: benim çantamı da alabilir misin o zaman?

soykan: tamam, var mı paran?

turna: cüzdanımı almıştım

soykan: gidince yaz.

Soykan'ı görüldüde bırakıp kantinden çıktım. Okulun yangın merdiveninin olduğu çıkışa doğru ilerlerken bir kızla çarpıştık. Ben uğraşmak istemediğimden yalnızca pardon deyip ilerleyecekken O cırtlak bir sesle "Dilkat etsene ya! Kahvem dökülecekti üstüme." dedi.

O zaman başımı kaldırıp kızın yüzüne baktım, tanıştığımızı hatırlamıyordum. "Pardon." Dedim bastırarak.

"Pardon mu? Yanabilirdim farkındaysan," Sinirle gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Başımın ağrısının şiddeti tekrar gün yüzüne çıkmıştı.

"Ne yapalım? Yakalım o zaman seni, boşuna bağırmamış olursun. Ne dersin?"  Yüzünü buruşturdu. "Ne kadar saçmalıyorsun ya? Ben o diğer takıştığın kızlara benzemem Turna."

İsmimi bilmesi yüzümde mimik oynatmazken "Öyle mi? Ben bakıyorum ama bir fark göremiyorum. Aynı sarı saçlar, aynı ses ve konuşma şekli... Ve aynı taktikler. Seri üretim misiniz kızım siz?" diye mırıldandım.

"Hah! Ben sana bakınca yalnızca popüler olmak için kendini satan birini görüyorum, onu ne yapacağız Turna?" Sinirlerim gittikçe gerilirken gülümsedim.

"Şöyle yapacaksın tatlım," Saçımı geriye savurup elindeki kahvesini çekip aldım, sıcağı geç, ılık bile değildi kahve. "Geçeceksin telefonunun başına, açacaksın instagram'ı. Ben ve Soykan'ı göreceksin. Ne kadar iyi bir çift olduğumuzu, onu asla etkileyemeyeceğini anlayacaksın. Ha, sonra istersen günlüğüne not düşebilirsin. Ya da benim yaptığım gibi 'kendini satmayı' deneyebilirsin."

Alık alık yüzüme bakarken onu boydan boya inceledim. "Anladın canım?" Göz kırpıp soruşuma karşılık güldü. "Gerizekalısın Turna. Herkesi bu kadar hafife almamalısın, özellikle de beni."

"Sen kimsin?" Afalladı, ismini bildiğimi sanmış olmalıydı.

"Sıla Keskin." Ee, dercesine baktığımda sinirlendi. "Tanıyacaksın Turna. Dibinde biteceğim."

"Sevmediğin ot misali ha? Bakarsın işler tersine döner Selin, kolla kendini." Sinirle bakıp yanımdan ayrıldı. Artık rahatça Soykan'ın evine geçebilirdim. Yani, umarım.

kalpsiz | yarıtextingTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon