Yorgun bir şekilde yatağın içinde döndüm. Bir anda gelen farkındalıkla yatağın içinde dönebildiğimi fark ettim ve yataktan sıçrayarak doğruldum. Normalde Ali'nin beni sarmalayan kollarından hareket edememem gerekiyordu.Odanın içine göz gezdirdiğimde onu göremedim. Yataktan kalktığımda altımda baksır ve üstümde Ali'nin siyah bir tişörtü vardı. Evin içinden de hiç ses gelmiyordu.
"Ali." diye seslendim. Bir süre beklediğimde hiçbir karşılık alamadım ve tüm katı dolaştım. Odaların hepsi boştu. Vakit kaybetmeden alt kata indim ve seslene seslene her odada onu aradım.
Bahçeye çıkan pencerenin önünde durarak gözlerimi kıstım ve cam seranın içini görmeye çalıştım. En son hatırladığım hava aydınlanana kadar cam serada olduğumuzdu. Ardından Ali beni eve geri getirmiş olmalıydı.
Bahçeye çıkmama hiç gerek yoktu. Çünkü cam seranın içinde hiçbir hareketlilik yoktu. Üst kata çıkıp telefonumu aldım ve Ali'yi aradım. İlk çalışta açıldı.
"Güzelim?" diyen sesini duyduğumda ofladım.
"Beni terk ettin galiba." dedim, atarlı bir şekilde. Güldüğünü duydum.
"Sadece markete geldim, bebeğim. Birazdan evdeyim." dediğinde rahatlayarak vedalaştım ve telefonu kapattım. Kısa bir duş alarak kendime geldim ve üzerimi giyindim. Aşağı indiğimde onu mutfakta kahvaltı hazırlarken buldum.
"Günaydın, sevgilim." dedim. Yanına giderek dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum ve kollarımı boynuna sardım. Yemyeşil gözleri yüzümde dolaşırken huzurla gülümsedi.
"Sen uyanana kadar aymamıştı." dediğinde kafamı geriye atarak güldüm. Bu klişe laflar bile o söylediğinde sanki ilk defa duymuşum gibi beni heyecanlandırıyordu.
Beni adanın etrafındaki sandalyelerden birine oturttu.
"Kahvaltıyı hazırlamışsın." dedim, önümdeki masaya bakarak. Klasik her şeyden biraz biraz koyduğu bir kahvaltı hazırlamıştı. Dilimlediği kaşardan bir dilim ağzıma attım.
"Bugün ne yapmalıyız? Sanki evde biraz sıkılıyor gibiyiz." dedi, bana bakarak. O kadar karmaşa ve gürültüden sonra bu sakinlik benim için cennet gibi bir şeydi. Kendime yeni aksiyonlar aramak istemiyordum, en azından şu anlık.
"Aslında dışarıda kahvaltı yapabilirdik." dedi, mırıldanarak. Kafamı iki yana sallayarak önüme uzattığı bardaktan çayımı yudumladım.
Kahvaltıyı onun hazırlaması ve benimde sorgusuz sualsiz oturup yemeye başlamam bir an ayıp geldiğinde göz ucuyla ona baktım. O ise ilgiyle yemeye devam etmem için bana bakıyordu. Karşıma oturarak o da kahvaltıya başladığında bende kahvaltıma devam ettim.
"Uzun zamandır bir şeyler düşünüyorsun ve bunu benden saklamaya çalışıyorsun." dediğinde duraksayarak ona baktım. Yine akıl okuma seansı başlamıştı. Ben onun hiçbir düşüncesini hesap edemezken o kendime bile söyleyemediğim en derin düşüncelerimi pat diye çözüyordu.
"Nereden çıkardın şimdi bunu?" dedim, umursamazca. Bir anda saçma saçma tepkiler verip yükselmeyecektim.
Eskiden olsa elim ayağıma karışır Ali'ye kafa atar kaçardım. Ama şimdi akıllanmıştım.
Tek kaşını kaldırdı.
"Bir yerden çıkarmama gerek yok, ne düşündüğünü görebiliyorum." dedi, tek nefeste. Bize bilmediğimiz bir şey söyle. Yemyeşil gözlerine bakıp gülümsedim.
"Düşündüğüm tek şey sadece seninle mutlu olmak." dedim, gözlerinin içine bakarak. Dediğime gülümsediğinde aramızdaki garip ciddilik kaybolmuştu. Ona aklımdakileri anlatsam beni uzak tutup kendi hallederdi.
Ben olgunlaşırken o hala ebeveynimmiş gibi davranmaya devam ediyordu. Beni sevdiği için yaptığını biliyordum. Salak dizi karakterleri gibi 'ben kendim başarabilirim' metiyeleri düzmektense bunu sessizce halledecektim.
Bunu mahalleye dönmeden nasıl halledebilirdim? Sessizlik içinde kahvaltımızı yaptık, ardından Ali yukarı duş almaya çıktı. Bende telefonumu elime alarak salona oturdum.
Deniz: Bir değişiklik var mı?
Tufan: Hayır yok.
Tufan: Mal gibi evden çıkmıyor.
Tufan: Bunun peşinden abisi geldi mahalleye ondan göz boyama evde oturuyor.
Deniz: Onun kafasını koparıcam.
Deniz: Orospu.
Tufan: Ali'nin annesine sormuş geçen Ali nerede diye.
Tufan: Öyle bir şey duydum.
Deniz: Kesin mi?
Tufan: Emin değilim.
Tufan: Sokaktaki çocuklara sordum, öyle söylediler.
Deniz: Öyledir öyle, bu rahat durmayacak.
Deniz: Benim bunu dövmem lazım.
Deniz: Çok fena.
Tufan: Senin buraya gelmeni istemiyorum.
Deniz: Bende gelmek istemiyorum.
Deniz: Başka nerede denk düşürebilirim ki?
Tufan: Neyse bunu sonra konuşuruz.
Tufan: Nasılsınız?
Deniz: İyi şu anlık.
Deniz: Zengin kocamın avantajlarından yararlanıyorum.
Deniz: Siz nasılsınız?
Tufan: Biz iyiyiz ya.
Deniz: Ne kadar iyisiniz mesela?
Tufan: Yani iyiyiz.
Deniz: Bir şey mi oldu?
Tufan: Hasan'dayım şu anda.
Tufan: O uyuyor.
Deniz: Bunun sonu fena bir yere gidiyor.
Tufan: Dur.
Tufan: Biz dün akşam sonunda işin sonuna kadar gelebildik.
Tufan: Götümün üstüne oturamıyorum, saol.
Tufan: O da tüm enerjisini üstümde attığı için hala uyuyor.
Deniz: İNANMIYORUM.
Deniz: Şaka mısın?
Deniz: Sonunda.
Deniz: Sizin yerinize ben kurumuştum be.
Deniz: Amma zor çıktın sende.
Tufan: Kazanmak için haketmelisin.
Deniz: Ee ne yaptı da haketti?
Tufan: Yeni plaka almış.
Tufan: Adımı yazdırmış.
Deniz: Vaaayyy.
Deniz: Sende ödül olarak verdim diyorsun yani.