5. AİLE

33 4 0
                                    

Hayatta kaybetmekte vardı kazanmakta ama ben o iki yolu da göremeyen bir belirsizliktim. Bu ana kadar olan bütün dakikalarım da. Tüm saniyelerim de, büyüdüğümü en çok anladığımda tekrar kaybettim...

Aslında, insan sakince yürür o yolda. Yaşattığı ve yaşadığı kötülükler arkasından gelince, soluksuz koşar ve kaçar. Ama yolun sonunu göremez. Sahi yolun sonunu gören olmuş mudur ? Ölenleri kast etmiyorum. Yaşayıp da ölü olanları kast ediyorum. Sonu olmayan o yol, insanın asıl cehennemiydi. Yorulacaksın ama soluklanamayacaksın. O acımasız yol da hayat yoluydu işte...

Daniyle ilk tanıştığım zamanlar. On ikinci yaşım. Hayatı gerçekten anlamaya çalıştığım kendimle çeliştiğim zamanlardı. Yine her gün olduğu gibi eğitimden çıkmış eve gidiyordum. Yani gitmeye çalışıyordum. En başta her ne kadar zorlansam da artık eğitimlere alışmaya başlamıştım. Eski kulübenin önünde arabanın gelip beni almasını bekliyordum. Havada bir hayli soğuktu ve Kerem bugün yoktu. Etrafa bakmaya başladım hiç bir şey yoktu ama sakin, sessiz ve temizdi. Havanın dinginliği sabit değildi fırtına gürleyip tekrar duruyordu. Bir süre daha izlediğim havada artık rüzgar yavaşlamış sakin ve acelesizce bir yağmur yağmaya başlamıştı. Islansam her şey geçer miydi? Tanrının suyu temizdir öyle değil mi? Kaybedeceğim ne vardı ki? Islansam kim derdi bu halin ne diye? Kim düşünürdü hasta olacaksın diye? Gittiğim psikiyatrist ? Yeni tanıştığım ekip mi? Yoksa ölen annem ve babam mı? Daha fazla duramadan kendimi durduğum küçük çatı altından çıkarttığımda spor çantasını da kenara bir yere atmıştım. Yağmurun altına fırlamış, gözlerimde artık dayanmıyormuşcasına kapanmıştı. Kollarımı iki yana açtım, dizlerim uyuşuyordu. Soğuktu ama ferahtı. Yaşanmış, fakat yaşanamamış. Keyifli, ancak keyifsiz. Benim olan ama yaşanamayan bir hayat gibi hissettiriyordu. Derin nefesler aldım. Hava temizdi. Ne kadar zaman olmuştu bu kadar iyi hissetmeyeli? Serin yel tenimi gıdıklarken dudaklarım sızlıyor, yüzüme damlayan yağmur suyu, göz yaşlarımla birleşip yanaklarımdan aşağı yol çiziyordu. Gözlerimi yavaşça açtım önce üstüme baktım bej rengi tişörtüm artık kahverengiye dönmek üzereydi ve üstüme yapıştığı için içimi seçmeye başlamıştı, siyah eşofmanım ise ıslandığı için daha çok koyulaşmıştı. Kafamı kaldırdığımda ilerde ağaçların arasında duran bir araç vardı. Camları filmli siyah bir Mercedes duruyordu. Yağmur suları gözlerime girdiği için daha fazla odaklanamamıştım. Bir araba sesi duyulduğunda kulübenin karşısındaki, ağaçların hemen yanındaki yola yaklaşan siyah araba görüş açıma girmişti. Bu beni almaya gelen ekipin büyük üyelerinden biriydi. Kenarda duran eşyalarımı aldığımda, arabaya doğru ilerledim. Arabaya binmeden ağaçların arasında duran araca tekrar baktım. Arka camı yarım açılmıştı ama o yağmurda tek gördüğüm genç birinin amber rengi gözleriydi..

"Bana bir açıklama yapacak mısınız artık?" Terasa geldiğimden beri oturmuş onların ne görevi olduğunu anlatmalarını bekliyordum.

Dani kafasını öne eğmiş dalmış gitmişti. Kerem ise sıkıntılı yüz ifadesiyle bakışlarını benden kaçırıyordu. "E hadi daha ne kadar bekleyeceğim?" Kerem çekingen bakışlarla bana döndü bir süre öylece durdu daha sonra pes edermişcesine yerinde hareketlendi.

"Bak Aden, evet bir görev var ama seni ilgilendirmiyor yani götüremem, götürmem aslında sana zarar gelememesi..." Lafını yarıda kesip sözü devraldığımda yüz ifadesi kilitlendi.

"Kerem ne zırvalıyorsun sen? Ne demek götüremem bir görev var, bir olay var ve bu neden benden saklanıyor anlamıyorum. Bide zarar gelmesinden korkuyormuş bu kadar mı acınacak hale geldim?"

"Hayır hayır Aden yemin ederim ki öyle değil." Sıkıntıyla nefesini verdi. Gerçekten bu kadar mı küçük kalmıştım ekipte?

"Zararmış! Bana söylemeyecek kadar da mı..." Dani bakışlarını yerden ayırmadan bana sertçe cevap verdi.

ACININ KAYBINơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ