3

71 13 16
                                    

______________________________________

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

______________________________________

Arif, kuliste bir elinde skeç kağıdı öbür eliyle de peruk saçlarını düzeltirken ekipteki diğer arkadaşlarının da gelmesini bekliyordu. Aynanın karşısında bir yandan üzerindeki tam takım kostümü incelerken bir yandan da provadan önce ezberlerinin tekrarını yapıyordu.

"Bu ne ya? Uzun saçlı Romeo mu olur?"

Ömer ve Emre, "Romeo ve Juliet"in uyarlama bir skeçini yazmışlardı, Arif de Romeo rolündeydi. Sadece ikinci provalarını yapıyorlardı fakat Ömer gruba herkesin kostümüyle hazır olmasını yazdığı için Arif hiç hoşnut olmadığı eski dönemlere ait kıyafetlerin içerisindeydi. Zaten rolü de isteyerek almamıştı. Yani rolü istememesinin kendince sebepleri vardı.

"Of ya n'olurdu Juliet erkek olsaydı? Ulan Shakespeare, sen gay değil misin oğlum! Yazsaydın şu ikisini de herif olarak ne güzel Cenan'la- yani illa Cenan olacak diye de değil de- yok yani Cenan olsa tabi daha-"

Aynanın karşısında kendi kendine konuşurken kulise doğru yaklaşan adım seslerini duyunca kendi kendine çeki düzen verdi. "Ne diyorsun oğlum ya! Kendine gel..."

Ömer ve Emre, kulise girdiklerinde yüzlerinde bariz bir sırıtışla gözlerini orada olacağını zaten tahmin ettikleri Arif'inkilerle buluşturdular. Arif, ikiliyi gördüğünde kaşlarını çatmadan edemedi. "Lan oğlum, hani kostümlerle hazırlanıp gelecektik!" diye isyan eder bir şekilde konuşurken karşısında günlük kıyafetleriyle dikilen ikiliye yargılayıcı bakışlar atıyordu. Emre ve Ömer, kostümünü kuşanmış olan Arif'i görünce karşılıklı kahkaha atmaya başlamışlardı. Gülerlerken birbirlerine 'çak' yaptıklarında Arif, kendisine bir oyun oynandığını hissetmişti.

"Lan oğlum, şaka yapmıştık biz ya! Kandırdık seni yani."

"Ama yakışmış, ne yalan söyleyeyim."

Arif, gözlerini devirirken derince 'of'ladı. "Oğlum öyle şaka mı olur? Ne kadar uzun sürdü şu kat kat kıyafeti giymek haberin var mı?" İsyanına devam ederek konuştu. "Neyse... Eee Juliet nerede?" Biraz daha sakinleştiğinde Ayşegül'den bahsederek konuştu. Ömer tam cevap vermek için ağzını açacakken cebinden gelen telefonun çalma sesiyle odağını ona çevirdi. "Hah! İyi insan lafın üzerine... Alo!"

Ömer telefonda Ayşegül ile konuşurken Emre ve Arif, Ömer'in mimikleri ve söylediklerinden bir terslik olduğunu hissetmiştiler. "Nasıl ya?...Tüh ya!... Çok geçmiş olsun... Neyse o zaman hadi... Hiç merak etme tamam dinlen sen... Bay bay..."

Ömer, hüsranla telefonu kapatınca Arif kaşları çatık bir şekilde sormadan edemedi. "N'olmuş? Gelemeyecek miymiş?" Ömer elleri belinde, bir yandan alternatif çözümler düşünürken kafasını olumlu anlamda salladı.

"E o zaman onsuz yapalım bu akşam provayı. Ya da yarına kadar iyi olursa o zamana erteleyelim."

"Oldu efendim, yok ya! Ben o kadar tam takım giyinmişim burada, gerekirse tek başıma bile yaparım provayı!" Arif agresif bir şekilde atladığında Emre de aynı tonda yükselmek üzereyken Ömer araya girdi. "Şşş, beyler sakin. Bulacağız bir çaresini..." Konuşurken bir yandan da beynini çalıştırıyordu.

Bunları da beğenebilirsiniz

          

Ardından aklına gelen fikirle kafasında ampuller yandığını hissetti. "Siz merak etmeyin benim bir fikrim var! Hadi siz sahneye geçin yavaştan, ben birisini çağıracağım!" Fikrinden gurur duyarcasına yüzündeki sırıtışa hakim olamıyordu. "Kimi çağıracaksın lan?" Arif merakla sorusunu yöneltirken Ömer ise sorusunu yanıtsız bırakmakta kararlıydı. "Ya siz gidin görürsünüz gelince."

Yaklaşık on beş dakika sonra, Arif sahnede elindeki kağıttan repliklerine göz atarken Emre de seyirci koltuklarında en önde oturmuş kendi repliklerine çalışıyordu. Hızlıca kulisten sahneye doğru fırlayan neşeli Ömer'i gördüklerinde ikisinin de odağı ona dönmüştü. "Evet beyler, yedek oyuncumuz da geldi, şimdi arkada hazırlanıyor. Biz yavaştan başlayabiliriz." Kendisi de Emre gibi seyirci koltuklarının arasına geçerken Emre'nin elindeki skeç metnini alıp hızlıca inceledi. "Evet, biliyorsunuz ki henüz replikleri son haline getirmedik. Şimdilik orijinal halindeki gibi oynayacaksınız, en sonunda da üzerine düşünüp nasıl daha komikleştirebiliriz ona bakacağız."

Arif, Ömer'in sözlerini kulak arkası edip merakla kulis kapısından yeni Juliet'i oynamak için kimin geleceğine bakıyordu. Bir önemi yoktu ama Ömer sanki devlet sırrıymış gibi saklayınca onun için kıymete binmişti.

"Neyse Arif," Arif, Ömer'in kendi adını seslenmesiyle daldığı yerden ayrılmıştı. "Sen yavaştan başlayabilirsin. Buyur."

Arif, boğazını temizleyip kafasını önündeki kartondan yapılmış balkona doğru kaldırdı. Sanki Juliet oradaymış gibi, repliklerini -rastgele seçtiği bir yerden- tamamen role girerek içten bir şekilde okumaya başladı.

"...Daha çok tehlike saklıdır senin gözlerinde
Onların yirmi kılıcından, tatlı bak yeter;
Korur beni onların düşmanlığına karşı."

Arif, ses tonunu tutturup kollarını da sağ sola savurarak rolünü oynarken bir anda hiç beklemedikleri bir şey oldu. Yüksek bir şalter sesinin ardından sahne tamamen karanlığa bürünmüştü. Arif, gözleri hiçbir şeyi göremiyorken ani yaşanan durumdan dolayı yüreğinin hopladığını hissetti. "N'oluyor lan?"

Ömer de aynı şekilde karanlıkta, dışardan yansıyan hafif ışık süzmelerinin nerdeyse sıfır etkisiyle sadece yüzünü görebildiği Arif'e yatıştırıcı şekilde konuştu. "Şş bir şey yok. Elektrikler gitti herhalde... Sen devam et."

Arif, tam karşı çıkacakken balkonun arkasından adım seslerini duyduğunda Juliet'in geldiğini anlamıştı. Bir süre bekledi, sadece Juliet'in kim olduğunu görmek istiyordu. Juliet, balkonun tepesine ulaştığında Arif gözlerini kısıp mümkün olduğunca karşısındaki kişiyi görmeye çalışmıştı fakat ne yapsa bir işe yaramıyordu.

"Kim yardım etti sana, burayı bulman için?"

Arif, Juliet'in direkt role girip konuşmaya başladığını duyunca kaşlarını havalandırdı. Oldukça tiz ve çatlak bir sesti. Bir kadın sesi olmasına olanak veremedi fakat öbür türlü ihtimali de mümkün bulmuyordu. Aynı şekilde rolüne devam etti.

"Aşk yardım etti, aramamı fısıldayarak;
O bana akıl verdi, ona göz oldum ben de..."

Arif, gözlerini balkonun tepesinde, kim olduğunu hâlâ anlayamadığı kişiye kilitlemiş ezberden, aklında kalan repliklerden rastgele söylüyordu.

"Dünyada istemem senin burada görülmeni." Juliet de aynı şekildeydi, tamamen sırayı karıştırmışlardı. Arif, arka plandan gelen Emre ve Ömer'in kıkırdama seslerinden Juliet'in erkek olabilme ihtimaline yüksek oranda ikna olmuştu. Ses Arif'e oldukça tanıdık geliyordu. Garip bir şekilde bilindik... yakın... çekici.

"Aşkın hafif kanatlarıyla aştım bu duvarları,
Durduramaz sevgiyi çünkü taştan sınırlar;
Hem aşkın isteyip de başaramadığı ne var!"

Arif, bütün vüdut jestleriyle rolüne devam ederken Shakespeare tarzıyla flörtleştiği kişinin erkek olması bilinciyle kendisini Romeo olarak sergilemekten bir anda keyif alırken bulmuştu.

"Bir görürlerse sana kıyarlar!"

"Sevgilim, şu meyve ağaçlarının üzerini gümüşleyen;
Kutsal ay üzerine yemin ederim ki..." Arif, içerisinden bir dürtüyle kendini kaptırmış tamamen ezberden devam ederken, Juliet'in sesiyle kafasında kim olabileceğine dair bazı fikirler oluşmaya başlamıştı. Acaba...

"Yemin etme kararsız ay üzerine sakın.
...Seviyor musun beni, "Evet" diyeceksin biliyorum,
Sözüne güveneceğim ben de ama yemin edeyim deme.
...Romeo, beni seviyorsan söyle bana açıkça."

Juliet'in en son söylediği sözleri tiz ve çatlak sesinden yavaşça soyutlanmış, kendi ses tonuna karışmıştı. Artık kimliğini saklamaya çalışmıyordu. Tamamen şaffaftı. Arif, az önce kafasında kurduğu senaryodan artık emin olma evresindeydi. Öyleydi ve haklıydı da.

Juliet Cenan'dı.

Arif, bu farkındalıkla kalbinin adeta yarış arabası gibi hızla attığını ve kulaklarının kızardığını hissetmişti. Dakikalardır Shakespeare tarzıyla flörtleştiği kişi sadece bir erkek değildi. O kişi Arif'in gerçekten böyle bir an yaşamak için her şeyini verebileceği Cenan'dı.

"Seviyorum..."

Arif, senaryodan kopup tamamen iradesi dışında, dudaklarından dökülen cümleleri neredeyse bir fısıltı gibi söylemişti. Senaryodan sapmıştı belki ama sevdiği adama karşı sarf etmek istediği sözler bunlardı.

Bir anda, tıpkı birkaç dakika önceki gibi yüksek bir şalter sesinin ardından sahnenin bütün ışıklarının gelmesiyle Arif'in gözleri kamaşmıştı. Bir süre gözlerini ovuşturup ışığa alışmayı beklerken kafasını tekrar kaldırdığında balkonun tepesinde dikilen, tam takım Juliet kostümü içindeki Cenan'ı görmüştü. Ömer ve Emre oldukları yerde bir kahkaha patlattıklarında Cenan ikiliye öldürücü bakışlar atarken Arif ise pembe elbise içindeki sarı peruklu Cenan'dan gözlerini alamamıştı.

"Gülün siz gülün. Bunun intikamı ağır olacak ama." Cenan ikiliye laf yetiştirme derdindeydi. Cenan'ın içerisinde bulunduğu durum, eğer ondan kör kütük hoşlandığından dolayı her hâlini çekici bulmasaydı Arif'e de komik gelebilirdi fakat şu anda tamamen manazaranın tadını çıkarmakla meşguldü. "Cenan...?" Şaşkınlığını saklayamayan bir tonda konuştu.

Cenan tekrar bakışlarını Arif'e çevirdiğinde karşılaştığı tutku dolu gözlerle ve aklına az önce sarf ettiği, rol gereği de olsa romantik cümlelerin gelmesiyle kızarmadan edemedi. Gülümsemesini saklamaya çalışırken alaylı tonuna devam etmeye çabaladı. "Cenan ya, tabi! Ömer'e uyduk, aldık başımıza belayı."

"Oğlum, sen de çok istekli-"

"Sus, hiç konuşma! İntikamı olacak dedim." Ömer haklıydı. Romeo rolünün Arif'te olduğunu öğrendiğinde gayriihtiyari kendini teklifi kabul ederken bulmuştu. Rol icabı da olsa Arif ile karşılıklı romantik ve flörtöz cümleler sarf etmek onun çok hoşuna gitmişti. Arif'in, kendisini baştan aşağı süzen gözlerini fark ettiğinde heyecanına hakim olamıyordu. Fakat Cenan'ın kafasında Arif'in bu durumuna olan tek açıklaması yine sarhoş olma ihtimaliydi. Senaryoda olmamasına rağmen en sonda 'seviyorum' dediğini de duymuştu fakat bunu da kendi arzularına göre yorumlamak istemiyordu.

Arif ise kendisinden gözlerini kaçırmaya çalışan Cenan'a bakarken içinden türlü türlü duygular geçiyordu. Arka planda duyduğu kahkahalar devam ederken onun düşündüğü tek şey Juliet rolündeki Cenan'dı. Her an senaryodan bağımsız ilanı aşk edebilecek potansiyele sahipti. 'Seviyorum' diyerek kısmen bunu yapmıştı da. En çok arzuladığı şey ise bunun Cenan'ın dikkatini çekip duyguları hakkında biraz fikre sahip olmasıydı. Tek umrunda olan Cenan ve ona olan hislerinin karşılıklı olup bu yaşadıkları romantik flörtöz anın rol dışında gerçekten yaşanabilme ümidiydi.

heart on your sleeve | arcenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin