Cesur Yürekli Şövalye

3 0 0
                                    

Dükalığın önüne tahtırevan gelmişti. Böyle bir şeye ilk defa binecekti. Ophelia ve Roseia peşinden gelmek için çok direndiler ancak sonunda uykuya yenik düştüler. Çok narin ve kırılganlardı, küçük bedenleri uzun yolculuğa dayanamazdı. Saraya gidip sadece Dük'ün verdiği görevi yerine getirmek ve Dükalığa geri dönmeyi istiyordu. Tahtırevanın penceresinde elini yüzüne dayamış bir şekilde dışarıyı seyrediyordu. Çok çabuk adapte olduğunu düşündü. Doğru düzgün sorgulamaya fırsatı bile olmamıştı. 

"Leydim" 

Derinden gelen kalın bir sesle irkildi.

Tahtırevanın penceresinden gördüğü kadarıyla yanında at üstünde bir şövalye geliyordu. Bu Katrine'in bir başka aşkıydı. Yalnız Aleon, tüm kalbini Katrine'e veriyor ancak kitabın sonunda o da sadece kullanılanlardan biri oluyordu. Cesur yürekli şövalye...

"Sör" 

Başıyla selamladı.

"Dükalığın şövalye bölük başı hizmetinizde efendim"

Küçüklüğünden beri arkadaş olmalılar diye düşündü. Yakın görünüyorlardı. Suratında pişkin bir ifadeyle duruyordu bu koyu mavi saçlı mavi gözlü şövalye. İri ve kendinden emin bir vücudu vardı. Atı nasıl kontrol edeceğini iyi biliyordu.

"Sör Aleon bana da öğretir misin!" 

Sözcükler ağzından birden çıktı. Söylediği şey yüzünden şövalye afallamış görünüyordu.

"B-buyrun!"

Tahtırevanın penceresinden kendini zaten seyrinde giden ata attı. Sör Aleon biraz şaşırdı ama sonra hemen gülümsedi ve atı biraz daha hızlandırdı. Hayatında daha güzel bir his yaşamamıştı, At koşarken, rüzgarın, tenine ve saçlarına çarpması ona huzuru hissettiriyordu. Biraz da olsa dertlerini unutmasını sağlıyordu. Gözlerini kapatıp güneşe doğru yüzünü döndü, gözünü tekrar açtığında Sör Aleon Estee'yi dudağı kenara kalkmış bir şekilde izliyordu. 

"Çabuk adapte oldunuz."  

O sırada gerçek su gibi yüzüne çarptı. Suratında tatlı bir gülümseme vardı.

"Evet her anlamda" 

...

İmparatorluk sarayının kapısına ulaşmışlardı. Estee tahtırevana geri girmişti. 

"Önce etrafı bir kolaçan edeceğim, izninizle leydim" 

Sör Aleon eğilerek uzaklaştı ve kervan tekrar hareket etti. Bir sorun olmadığını anladı. Saraya girerken; dükalığın, sarayın yanında hiçbir şey olduğunu farketti. Büyük ve görkemliydi dört bir yanında beyaz güller ve begonyalar ile bezenmiş bahçeler, büyük beyaz sütunlardan oluşan, dükalıktaki köşkün neredeyse on katı gibi görünen sarayı gördü, içinde bütün bir ülkeyi barındırabilecek kadar çok oda ve hizmetçi olduğunda emindi. Ne kadar parlak ve görkemli görünsede kasvetli de bir havası vardı. Gitmekten kaçındığı yer ayaklarının altındaydı. Tahtırevandan inip Sir Aleon'la birlikte şövalyelerin bölüğüne gittiler. 

"Bu taraftan Leydim." 

Gözlerini Estee'den ayırmıyordu. Estee insanların gözlerine o kadar uzun bakamıyordu, derdi neydi bu adamın, onu utandırmak mı? O kadar yapılı ve iri bir vücudu vardı ki ancak omzuna gelebiliyordu üstelik o da pek kısa sayılmazdı. Eminim kendi bölüğünde iyi iş çıkarıyordur ve onu koruyabilir diye düşündü. 

"Leydim bu kadar uzun bakmanızı gerektirecek bir şey mi var suratım da." 

Küstahça göz kırptı.

Estee'nin yanakları kızarmıştı.

"Sör!"

"Bana Aleon diyin."

Şövalye bölüğüne varmışlardı. Görkemli şövalyeler antrenman yapıp boy ölçüşüyorlardı. Birbirinden kaliteli zırhlar ve kılıçlarla düello yapan şövalyeler arasında bir şölen vardı sanki. Yüksek sesli kahkaha ve kavga sesleri geliyordu. Estee bir ara herkesin ona baktığını hissetti, hiç kadın girmiyor muydu buraya? Kimseyle göz göze gelmemeye çalıştı. Sonunda Sir Pottier'i bulmuşlardı.

"Keklik kümeste, bendeniz Le Roux dükalığının varisi Leydi Estee."

Pottier ağzı sulanmış bir şekilde Estee'ye bakıyordu, o meymenetsiz suratında onu istediğine dair ibareler vardı. Baştan aşağı onu süzmesi midesini bulandırmıştı. Babasının muhattap olduğu kişilerden ne bekleyebilirdi ki?

"Gece yarısına kadar bekleyin leydi. Dük'ün böyle güzel ve ateşli bir kızının olduğunu bilmiyordum."

 Onun pis ağzından çıkan bu sözleri kulağına fısıltıyla söylemişti. Kendini daha da kötü hissetmişti.

'Kahretsin! piç!'

Estee'ye iğrenç gelmişti. Babasının isteğini yerine getirmek zorunda hissetti. Henüz ölmek istemiyordu, ikinci kez olmazdı. Sör Aleon geride duruyordu ve Estee, ona hiçbir şey belli etmemesine rağmen suratının düşmesinden anlamıştı.

"O adam size bir şey mi dedi leydim." 

Yumruğunu sıkmıştı bir eli de kılıcının kabzasındaydı. Burda ani hareketlerden kaçınmalılardı sadece iki kişilerdi, diğerleri dışarıda kalmıştı.

"Sakin olun Aleon." 

Estee'nin uyarısıyla ne yaptığının farkına vardı. Ellerini göğsünde birleştirdi canı sıkılmış gibiydi. Huzursuzdu.

"Bir şey olacakmış gibi hissediyorum. Tetikte olun leydim."

Estee başını salladı ve gece yarısını beklediler. Pottier Estee'nin onu yalnız takip etmesi gerektiğini söyledi. Aleon'a gözüyle gidiyorum işareti yaptıktan sonra onu küçük bir kulübeye soktu. Bu kulübe bölükten uzakta, daha çok ormana yakın pek kimsenin gitmeyeceği bir yerdeydi. Estee'nin içi ürperdi, hemen alacağını alıp koşarak uzaklaşacaktı.

"Bekleyin leydim babacığınızın istediği şeyi getireceğim."

İçi kuşkuyla doluydu, ona da babasına da hiç güvenmiyordu. Kalbi boğazında atıyordu. Pottier Estee'nin iki elini kıvrak bir hamleyle arkasında birleştirdi. Kurtulmaya çalışıyordu, debelendi ama çabaları nafileydi. Bu adam boşuna şövalyelerin başı değildi.

"Sevgili babacığından seni parayla aldım. O yüzden canlanmasan iyi olur." 

Yüzüne tükürdü. 

"Burdan kurtulup o piçi de seni de öldüreceğim." 

Gözyaşları hiç istemesede yanaklarından süzülüyordu. İpini koparmaya çalışıyordu.

"Boyundan büyük laflar ediyorsun!" 

Elini Estee'nin dudaklarına getirdi. Getirdiği gibi öyle bir ısırdı ki neredeyse dişleri adamın kanıyla yıkandı. Canının acısından kıvranan adam boynuna bıçak dayadı.

"Ah seni kahpe!" 

Debeleniyordu. Elleriyle kıyafetlerini çıkarmaya çalışıyordu, tekrar elini ısırdı. Onun pes etmeyeciğini anladığı zaman bayılması için kafasına büyük bir odun parçasıyla kafasına vurmaya yeltendi. Kulübenin kapısı büyük bir patlamayla açıldı. Estee gözlerinden dökülen yaşları durduramıyordu. Gelen Aleon'du, önceden hissetmiş olacak ki hazırlıklıydı. Pottier'in odun tutan kollarına kılıcını salladı ve adamın kolları yere düştü acısından kafasını duvarlara vuruyordu.

"AHHH! Sizi yaşatmayacağım lanet olası küçük fereler!"

"Seni piç ona dokunmaya nasıl cüret edersin?!" 

Aleon daha fazla konuşmasına müsade etmeyerek çıkardığı ikinci kılıcıyla adamın kafasını bedeninden ayırdı Aleon'un gözleri mavi alevlere dönmüştü. Adamın yerde yatan cesedine tükürdü.



İKİNCİ HAYATIMDA YAŞAYACAĞIMWhere stories live. Discover now