35. Bölüm

558 42 56
                                    

Yorum yapmayı unutmayalım🎀

İyi okumalar

💚

İçmem için bırakılan antidepresan ilaçlarını her zaman ki gibi oturduğum sandalyede balkondan aşağı fırlattım. Yanında getirdikleri suyu ise kuru dudaklarıma yaslayarak küçük yudumlarla içtim.

Derin bir nefes çekip nefesimi geri bıraktım. Yüksek ihtimalle gece boyu uyumamanın verdiği etkiyle kıpkırmızı olan gözlerimi uzun uzun kapatıp açtım. Üşümemem için omzuma bırakılan şala kendimi iyice sardım.

Omzumda hissettiğim ellerle irkilerek geri çekildiğimde ellerin sahibinin Mert olduğunu görünce sakinleştim. Temas beni bir tık zorluyordu.

Mert beni baştan aşağı süzerek konuşmaya başladı, "Gece boyu terastaymışsın yine.."

Odamın içinde nefes alamıyordum ve işin sonu odamın terasında bitiyordu. En azından açık hava iyi geliyordu. Yoksa dört duvar arasında sıkıştığımı hissediyordum.

Mert,"İlaçlarını aldın değil mi?"

Son 2 ayda olduğu gibi yine sessizlikle başımı salladım.

İntiharımın ve olayların üzerinden 2 ay geçmişti. Dile kolay 61 gün yuvarlanıp gitmişti lakin geçmeyen tek şey, sol göğsümdeki kurşun -dikiş- izi ve yaşadıklarımın travmasıydı.

Evet belki vücudumdaki darp izleri, yüzümdeki tokat izleri, kol ve bacaklarımdaki kırıklar, kanamalarım ve ağrılarım geçmişti lakin ruhumdaki izler nolacaktı?

Fiziksel izleri doktorlar geçirmişti lakin ruhum kırbaçlanmıştı, ruhum işkencelerle kıvranmıştı; bunları kim geçirecekti?

Mesela solan sesimi kim yerine getirecekti?

Evet ben solmuştum. Sesim solmuştu. 2 aydır ağzımı açıp da bir kelime konuşamamıştım. O adam benden sesimi almıştı. Keşke aldığı tek şey sesim olsaydı.

O adam benden, beni almıştı.

2 aylık sessizliğim beni daha çok yıpratıyordu. Mert ise kahrolmuştu, mahvolmuştu. Mert ölmüştü. Benim ölen ruhum, onun da ruhunun ölümüne sebep olmuştu. 2 aydır sesimi duymak için yalvarıyordu. Konuşma terapistlerine gidiyordum. Yurt dışından en iyi doktorları getirtmişti sesimi duymak için.

Ama ben konuşamıyordum. Doktorlara göre, travmaya bağlı konuşma yetimi kaybetmiştim. Onlarca, belki yüzlerce doktorun konuşma seanslarına girmiştim lakin ilerlemeyi geç, tek kelime konuşamamıştım.

Aslında herkes travma nedeniyle konuşamadığımı düşünse de, ben biliyordum. Belki de konuşmak istemiyordum. Belki de ağzımı açtığım an söyleyeceklerim, anlatacaklarım hem beni hem de beni sevenleri mahvedecekti. Anlatmak istemiyordum. Soru sorulmasını istemiyordum.

Belki de o mahzende Maral'la konuşurken çıkan sesimi tekrar duymaktan korkuyordum. Yırtılan boğazım ve ses tellerimin o mahzende çıkardığı cılız ses hâlâ zihnimdeydi. Tekrardan duymak istemeyeceğim türden bir sesti. İğrençti.

Konuşmayı hiç denememiştim o günden sonra. Mert'in sabırla ve ısrarla konuşmamı beklediğini biliyordum. Sesime hasret olduğunu, tek kelime etmem için neleri feda edebileceğini biliyordum. Lakin olmuyordu işte. Konuşmaya cesaretim yoktu. Hem konuşmaya değer anlatacağım anılarım yoktu ki. Hepsi iğrençti, hepsi korkunçtu. Bunları mı anlatacaktım ben?

Ben belki de konuşmamalıydım.

Mert sandalyemin önünde diz çöküp kafalarımızı aynı hizaya getirdiğinde konuştu,"Hadi gel kahvaltı yapalım güzelim."

Aşığım Diyorum?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin