"Kabul ettmen, ne kadar doğru tılsım?"diye sordu ırmak. Sigara dumanının arasından ona baktım. Herkesi bir kenara bırakarak konuştum "ayda'ın intikamını almam gerekiyor ırmak"
Dudaklarımı ıslattım, "Merter şerefsizi nasıl yapmış peki bunu sana?"dedi Melikgazi, "o piçi unuttum bile Melikgazi. Tisya'yi duyar duymaz unuttum"dedim kahvemden büyük bir yudum alarak "belasını silkeceğim ben onun"diye ekledi Melikgazi.
"Kes sesini Melikgazi! Küfür ettme"Dedi ırmak sinirle, küfüre asla dayanamıyordu. "Beğenmiyorsan siktirip gidebilirsin ırmak!"dedi sinirle Melikgazi.
İkiside birbirinden nefret ediyordu, ikiside anneleri için evlenmişlerdi. Melikgazi'in annesi kanserken evliliğini görmek istemişti, ırmağın annesi süt annemde covid-19 hastalığına yakalanmış, iyileşmeyeceğini anlayınca da ırmağın mürvedini görmek istediğini söylemişti.
Bir baktım ikiside gelmiş, bana evleneceklerini söylüyoardı. Şaşırdım ama bir şey de diyemedim. Melikgazi aynı zamanda da Bekir albayın oğlu oluyordu.
"Ee, o zaman ben siktirip gideyim!"dedi ırmak ayağa kalkarken. "Otur"dedim sinirle ve itiraz istemeyen bir ses ile. Bakışlarımı Melikgazi'ye çevirdim "ya özür dile, yada evimden sen siktirip git melikgazi"dedim sinirle. Şaşırmadı. Çünkü bütün kavgalarında ırmağı savunmama alışmıştı.
Bakışları ayağa kalkan eşine kaydı, daha doğrusu ne kadar eş denirse. Aynı odada bile kalmıyorlardı. Melikgazi'in annesi ölmeden önce onlara zorla bir sözleşme imzalatmamış olsaydı şimdiye kadar ikiside boşanmış olurlardı...
Deccal karı.
"Tamam, otur"dedi Melikgazi, "özür dile"dedim düz sesim ve bakışlarım ile. "Üzgünü-"
"Düzgün bir şekilde"dedi ırmak sözünü keserek, aynı zamanda dudaklarını büzmüştü. "Şu dudakları büzme kadın!"dedi sonda yüksek sesle Melikgazi. "Sen beni üzdükçe büzeceğim!"dedi ırmakta sinir dolu bir ses ile.
"Tamam otur Allah'ın belası otur, özür dilerim"dedi hızlıca Melikgazi. Ama ırmak sinirle yerine oturup "en büyük bela sensin!"diye cırladı.
"Siz, niye aynı evde yaşıyorsunuz?"dedim merakla, evet evli olabilirlerdi ama aynı evde yaşamak zorunda değillerdi.
Göz devirdi ırmak sinirle, üstünde ki siyah başörtüsünü düzeltti bana cevap vermek yerine. Melikgazi ellerini birbirine denetleyip siyah gözlerini bana dikerek baktı"Annemin imzaltığı sözleşmede aynı evde yaşamamızın zorunlu olduğu yazıyordu"
"Annen deccalmıydı?"diye soru sordum merakla, duyduğum şey beni şaşırtmıştı. Bakışlarını yukarı kaldırıp sıkıntılı bir nefes aldı "heralde öyleydi güzel annem!"
Sinirle çıkan sesine karşılık tebessüm ettim elimle dudaklarımı kapatıp arkamda ki koltuğa yaslandım, "peki, bu evlilik süreci nasıl geçecek?"diye tekrar soru sordu meraklı Melahatımız ırmak.
Mutluydum, hemde çok. Ayda'ın intikamı için.
Derin bir nefes alıp bakışlarımı ırmağa çevirdim, bakışlarım nasıldi bilmiyordum ama bir an bakışları durgunlaşmıştı ırmağın. "Dün o kadarını konuşmamıştık, tekrar bir görüşme ayarlayacağız. Öyle derin olayları konuşacağız"
"Of! Of! Ben anlayamadım bir türlü bu olayı"ırmağın sinirle çıkan sesine karşın dudaklarımı ıslattım. "Sen anlamasanda olur ırmak, ne de olsa göreve sen çıkmıyorsun"dedi Melikgazi sinirle, sinirini anlayamıyordum. Hep böyle şeylere sinirlenip Irmağı boş salak saçma nedenlerden dolayı üzüyordu.
Ne kadarda ikisi birbirine ısınmasada, ırmağı çok üzüyordu bu hareketleri. Üstüne üstlük her yerde bu sinirini gösteriyordu, herkesin karşısında.
Irmak bir şey demeden sustu, çünkü kavga ettmekten kendiside bıkmıştı, göz devirip önüne döndü ırmak.
Şu, evleneceğim adam... Neydi adı? Tugay? Ha, Turgay. Nasıl bu görevi kabul ettmişti acaba? Veya neden? Yani ben olsam kabul ettmezdim sivil olsam özelikle.
Bildiğim kadarı ile, sivildi. kısaca görev hakkında konuşmuş sonra da gitmişlerdi çünkü, şirketlerinin 50 yılının kutlamasına hazırlık yapacaklardı.
Onlar gittikten sonra ne olur olmaz diyerek, geçip onlar hakkında araştırma yapmak istedim, yaptım.
Turgay karakılıç, 30 yaşın da karakılıç şirketinde mimar olarak çalışıyordu, hangi üniversiteden mezun olmuştu bu adam? Of unuttum, Hah!
İhsan doğramacı Bilkent üniversitesi'den mezun olmuştu. Adam 485 puanla orayı kazanmış. Aslında istese başka bir ülkede okuyabilirdi, ama burda okumuştu.
Bir kız kardeşi vardı, nimet karakılıç, o'da tercumanlık okuyordu. Kaçıncı sınıfta olduğunu beynimde tuttmamıştım. O beni alâkadar ettmiyordu.
Araştırmalarım sonucunda baya muhafazakar bir aile olduklarını sezdim, bence öylelerde, Kibariye karakılıç yani turgay'ın annesi, tesettürlü, nimet karakılıç,
-sahte görümcem- o'da tesettürlüydü."Şu kolye ile oynayıp durma tılsım!"dedi Melikgazi, tek kaşımı çattıp ona ters bir bakış attım. Umursamayip boynumda ki kolye ile oynadım.
Kolye değildi aslında zincirin içine sokulan bir yüzüktü. Minicik, minnacık bir yüzüktü. Üstünde bir tane kar tanesi vardı oda küçücüktü, bu yüzük ayda'mın dı, ayda'm ilk kar ile tanıştığında çok sevmişti kar'ı. Bende ona kartenesi sembolü yüzük almıştım.
Ama takmadı, takamadı ay kadar güzel ayda'm.
Mania elimden almıştı onu, daha doğru sadece onu değil. Bütün sevdiklerimi.
Derin bir nefes alıp bakışlarımı kapıya doğru yöneltim, gördüğüm kişi ile kaşlarımı çattım, Turgay gelmişti. Ne işi vardı burda?
Daha saatler önce burdaydı, üstündekiler aynıydı. Sadece siyah çeketi üstünde yoktu. Ama gömleği kırış, kırıştı. Gömleğinin kollarını direğine kadar kıvırmıştı. Yakaları düzgün değildi. Kahverengi gözleri uykusuzum diye bağırıyordu.
Sakalları vardı, emser teni, siyah saçları keskin yüz hatları vardı, keskin bir burunu, dolgun kaşları vardı upuzun kirpikleri de vardı. Acaba ipek kirpik mi yaptırmıştı? Oysa doğal da duruyor.
Ha, bide kaşları simsiyah ve gürdü.
Kolyemle oynayan elim durmuştu, onu fazla süzdüğümü fark edip birden ayağa kalktım. Benim ayağa kalkmam ile ırmağın bakışları benim baktığım yere dönmüştü. Melikgazi'de başını çevirip bakmıştı.
"Ne işin var burda?"diye kısık sesle soru sordum merakla, sesim kısık çıkmıştı. "Seni kaçırmaya geldim karıcım"dedi göz kırparak, kaşlarım bir anlığına çatıldı ama sonra düzeltim "karıcım?"dedim ne demek istediğini sorarken.
"Karım olucaksın ne de olsa?"dedi sırıtarak, sol yanağında sakalları arasında minik bir çukur vardı, yani gamze.
Ayda'ın da vardı, ama onunkiler daha kocamandı, böyle güldüğünde yanağında kocaman bir çukur olurdu. Hep gülerdi ayda'm