18.Bölüm

13.8K 1.1K 2.3K
                                    

Hoş geldinizzz 🙂‍↔️

Öncelikle, beklettiğim için üzgün olduğumu belirtmek isterim. Evet bölüm hazırdı fakat bir türlü son düzenlemesini yapamadım, şehir dışındaydım. Orada bırakın bilgisayarı elime almayı telefonun ekranını bile bir iki kez görmüşümdür gün içinde. İstanbul'a varır varmaz düzenledim ve şimdi sizinle.

Bu bölümde minik birçok detay var, onları unutmayacak şekilde dikkatli okumanızı öneririm. İleride hepiniz minik FBI ajancıkları olacaksınız çünkü slşspşwdld

Bölüm sınırımız 1.5k, geçmenizi bekleyeceğim. Tekrarlıyorum ardı ardına atılan saçma yorumlar değil istediğim, sizin düşüncelerinizi okumak istiyorum. Dikkat ederseniz ve yapanları uyarırsanız sevinirim 🫶🏻

O halde bölüme geçelim, hepinize keyifli okumalar bir tanelerim.

Başlangıç tarihi ve saati.

Yıldızımıza da basmayı unutmayın lütfen!

**

**

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

**

Safir'den...

Bir kitapta okumuştum, bazı insanlar saf kötü olmakla suçlanmışlardı. Nitekim kendilerinin damgalandığı bu lakabı almak için verdikleri çaba takdire şayandı. Önce tüm kurbanlarını avucunun içine alır, onlara kendi hazırladığı çıkış yollarını göstererek kurtulduklarını sanmalarını sağlar; en sonunda ise çıkış olarak gördükleri o ışığın da kendisinin eseri olduğunu göstererek her birini delirtirdi.

Mecazi anlamda değil...

Kuzey'in kapıyı kırıp içeri girmesi uzun sürmemişti. Işığı yanmayan odayı elindeki telefonun flaşıyla gezmiş, kutuların arkasına bakmıştı. Burayı ardiye gibi kullandığını anlamıştım, yeni taşındığından dolayı hala boşaltılmayan kutuları vardı. Ayrıca odanın tam ortasında asılı duran boks torbasını aktif olarak kullanıyor olmalı ki bazı kısımlarının derisi aşınmıştı.

Sesleri duyduğuma emindim. O her ne kadar burada birini bulamasa da, hala odada üç kişi olduğumuzu düşünmeden duramıyordum. Odada cam yoktu. Bakışlarım evin arka kapısına kaydı. Evin ön girişi vardı evet, ama çoğu kişinin kullanmadığı bir de arka girişi vardı. İçinde durduğumuz oda, arka kapının hemen sağında kalıyordu; yani oradan gelen bir insanın saklanabileceği ilk oda...

Biraz olsun sinirlerim yatıştığında sindiğim duvardan ayrılarak Kuzey'in yanına gittim. Flaşla baktığı yerlere ben de baksam da kimseyi göremedik. Çok fazla büyük veya küçük kutu vardı, ona rağmen her birinin yanına bakmaya çalıştık. Burası epey geniş bir odaydı.

          

"Duyduğuma eminim, delirmedim."

Topun geldiği gece de aynı şey olmuştu ama o gün somut bir delille ayrılmıştık o sakaktan. Ama şimdi elimde hiçbir kanıt yoktu.

Siyah irislerini gözlerime çevirdiğinde sorgulayıcı bir bakış kuşanmıştı. Bana inanıyordu ama anlam veremiyordu. "Burası boş," dedi. Yeniden kutulara döndüğünde bir kez daha flaşını yavaşça etrafta gezdirdi. Boşta kalan eliyle belimi varla yok arası sardığında bedenimi kendine yaklaştırdı, korumacı tavrının farkında değildi belki de çünkü çatık kaşlarla etrafa bakmakla meşguldü.

Bedenimi kolları arasına aldığında, "Titriyorsun," diyerek bana dönmesi uzun sürmedi, kaşları daha da kavislenmişti. Verdiği derin nefesle gözleri yüzümde gezindi. "Biri vardı, duydum Kuzey." Korkmuştum. Öyle korkmuştum ki bedenim yaşadığı şokla hala titriyordu. Kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım. "Eminim, duydum." Elimi kaldırıp beni saran koluna yasladığımda gözlerimi flaşı tuttuğu yere çevirdim. "Hatta ben çığlık atmadan hemen önce burada yürüdüğüne eminim." Yüzüme baktığı sessiz birkaç saniye sonrası elimi tutarak kapıya doğru ilerledi. "Gel, bir de şuna bakalım."

Odadan çıktığımızda kapıyı kapatıp kilitledi, anahtarı cebine attı. Benim düşündüğümü düşünmüş olacak ki arka kapının da kilitlerini kontrol etti, hepsini sonuna kadar çevirerek kilitledi. "Eğer odadaysa oraya kilitli kaldı, evden çıkamaz."

Ürperdim. "Bu mantıklı bir hamle mi? Evde tanımadığımız biri daha var!"

"Bakacağız şimdi," diyerek yeniden elimi avucu arasına aldığında salona geldik. Masanın kenarında duran bilgisayarını alıp koltuğa oturmuş, beni de yanına çekmişti. "Ne yapıyorsun?"

Birkaç yere girdiğinde sonunda ekranda evin içinin görüntüleri belirmişti. "Kameralara bakacağız," dedi olduğunca soğukkanlılıkla. "Eve girdiyse kameraya yakalanmama ihtimali yok."

Doğruydu. Bu evler hazır kamera sistemiyle satılıyordu. Yani bakıldığında dördümüzün de evinde kamera vardı ama Elis'le biz aktif etmemiştik, daha doğrusu gerek duymamıştık.

Daha da yanına kaydığımda eğilip ekrana bakmaya başladım. Salonda biz gözüküyorduk, herhangi bir sıkıntı yoktu. Geriye sardı kayıtları ve az önceki koridorun görüntülerini açtı. Kamera üstte, tam da dış kapıyı ve onun hemen sağındaki kapıyı alacak şekilde konumlanmıştı. Herhangi bir hareketlilik beklemeye başladık.

Ama o hareketlilik bir türlü olmadı.

Fark ettiğim detayla parmağımla ekranın kenarını işaret ettim. "Şuraya baksana, saatlerde sıkıntı var." Eğilip daha da dikkatli baktığımızda bir sıkıntı olduğunu anlamamız zor olmadı. "Görüntüler silinmiş," dedi hayretle. "Bu nasıl olabilir lan?"

Dikleştiği koltukta kaydı hızlıca geçmeye başladı. Aradaki bir saat kesilmişti, ne giren vardı ne de çıkan. O aralıkta biri girdiyse bile gözükmüyordu. "Görüntülerle oynayabilir mi?" diye kısıkça mırıldanmam üzerine keskince verdiği nefesle yüzü gerilmişti. Cevabı bilsem de şaşırmama engel olamamıştım. "Oynayabilirler ama çok zorlar. Özellikle güvenlik sistemini daha da güçlendirdiğim halde bunu yapabiliyorsa hafife alınmayacak biri."

Işığın bozulduğu odanın görüntülerini açtığımızda kameranın açılmak yerine cızırtılı kalması üzerine kesinlikle bir terslik olduğunu anlamıştık. "O kamera bozuk mu?"

"Hayır, çalışması gerekiyordu." Öyle dediğine göre gece görüşüne geçebiliyordu kameralar. Bir anda ayağa kalkıp bilgisayarı dizlerime bıraktı. Bir şeyleri anlamaya çalışıyormuş gibi bakıyordu. "Sen izle burayı." Karşımdaki kamera arka kapıyı ve oradaki odanın girişini gösteriyordu. Bilgisayarı sıkı sıkı tutarken daha da dikleştim. "Tamam."

SAKLANAN RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin