Askerler, bana çok iyi davranmışlar yorulduğumda koluma girmişlerdi. Sırtlarında yük olmak istememiştim. En sonunda ortak yolu bulmuştuk ve kollarıma girip taşımışlardı. Bulundukları askeri üsse geldiğimde etrafa bakındım, oraya buraya koşuşturan, talim yapan bir sürü asker vardı. Hızlıca annemin yanına gitmek istemiştim, zaten Jimin onlara öyle emrettiği için sorgusuz sualsiz direkt sıhhiye çadırına götürülmüştüm. Beni getiren askerlerden biri doktorla konuştuktan sonra bana döndü ama nedense yüzünde bir gerginlik vardı. Bir süre sessizce bana baktı.
''Bir şey mi oldu?'' dedim beklentiyle.
Elini ensesine atıp kaşıdı, kafasındaki şapkayı çıkarıp önüne getirdi.
''Anneniz... annenizi birkaç saat önce kaybetmişiz.''
Algılamak istemezcesine sordum ''Nasıl kaybetmişiz? Bir yere mi kaybolmuş bir yere mi gitti?''
Önümdeki asker hiçbir şey demedi ve öylece durdu. Yüzüme bile bakamıyordu. Yanımdaki askerde kolumdan tutup beni oturtturmaya çalıştı.
''Şöyle oturun biraz.''
Daha sonra diğer asker doktorun yanına gitti ve birlikte geri geldiler. Doktor bana bakıp, tutamadığım gözyaşlarıma bakarken konuştu.
''Minyeon adlı hanımefendiyi, sabaha karşı kaybettik. İyileşme belirtileri gösteriyordu ama enfeksiyonunu bir türlü gideremedik. Sabah ateşlendi ve yüksek ateşten kaybettik. Ama merak etmeyin sizi güvenli yere gönderteceğim askerlerle önce şu ayağınıza bakalım.''
Sinirle kalkıp doktora yapıştım.
''Dalga mı geçiyorsunuz benimle?! Güvenli yerinize de size de başlayacağım şimdi. Annem öldü, babamın ölüsünü bile görmedim, anneme yetişemedim. Napayım güvenli yeri.''
İki asker beni doktordan ayırıp geri oturduğum yere bıraktı. Ardından direnmedim ve sedyeye uzandım. Doktor kafasıyla işaret yaptıktan birkaç dakika sonrasında sadece karanlığı görüyordum.
Uyandığımda, sakinleştirici yaptıklarını anladım. Ayaklarım ise bandajlıydı. Uyandıktan bir süre sonra doktor gelip bana nasıl olduğumu sorduğunda cevap vermedim. Ayaklarım daha iyi gibi hissediyordum belki de verdikleri ilaçta morfinde vardı. Fiziksel olarak bir acım yoktu ama kalbim sanki bıçakla deşiliyordu. Kimsesiz kalmıştım.
Kimsesiz.
Aklıma gelen tek kişi Yoo Jimin'di. Onu da kaybetmiştim. Bir daha belki de göremeyecektim. Görsem ne olacaktı hayatımın sonuna kadar onun kolları altında mı yaşayacaktım ? Asker diye beni korumasını mı isteyecektim? Yine de şuan da tanıdık bir yüzün yanında yaşamak istediğime karar verdim. Doktordan Jimin'in askerlerinden birinin bana uğrayıp uğrayamayacağını sorduğumda,
''Yoo Jimin mi? Albay.''
''Evet.''
Gülümsedi.
''Ben Albay, Dr. Song Eunseok. Jimin ile yakın arkadaşız. Mektupta bahsettiği kız sensin öyleyse.''
''Mektup?''
''Bir kaç gün önce bana bir mektup yazdı, kuzeyli bir kız bulduğunu ve gizli sığınakta baktığını, ayaklarının kötü olduğu için bana ne yapmam gerektiğini sormuştu. Annenle ilk ben ilgilendim, annenin sınırda yaşadığını öğrenince ona geri haber verdim. Kuzeyli olarak sayılmayacağını saklamasına gerek olmadığını falan filan. Fakat dün gece başka bir yere göreve gitmiştim döndüğümde maalesef anneni kaybetmişiz. Bundan sonra senle ben ilgileneceğim. Jimin'e ulaşmasını istediğin bir şey varsa da askerlerinden daha çok bana söylesen daha iyi olur.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
war| winrina
FanfictionGüneyli Yarbay Yoo Jimin'in hayatına büyük bir dert girecekti, kuzeyli Kim Minjeong. "Başka bir evrende en güzel halinle." - Tarihi bir fan kurgusudur. Dönem olarak Kore Savaşı dönemi 1950'leri konu alıyor.