17. Bölüm: "Ölüm'ün Yaşam'ı"

490 54 3
                                    


"Fısıldayan, herkese ve her şeye yardım ederken beni unutmuş gibi görünüyor." Alaycı bakışlar üzerimde gezindi. "Ne oldu? Gerçekler geleceğe mi karıştı yoksa?" dedi Veronica bana doğru. Gonca ve ben ateşin yanında oturmuşken çadırından çıkan Veronica yine sabırsızlığını konuşturmuştu. Gözlerimi devirirken, ona doğru bakmadım bile. Dila'nın bana verdiği pişmiş yumuşak şekerleri dilimin ucuna doğru gönderirken ona bakmadım bile.

"Hey, şimdi görmezden mi geliyorsun?"

"Bak, bugün fısıltıların arasında çok fazla gezindim ve kafamın içinde sayısız şey geziniyor. Emin ol şuan senin alaycı bakışlarınla ve kelimelerinle ilgilenemem." dedim ona doğru. "Alaycı bakışlarım ve kelimelerim ha! İyi o zaman, söylediklerini gerçekleştirmezsen zarar görecek olan kişi ben değilim nasılsa." Kırmızı saçlarını savurarak arkasını döndüğünde, tek başına soğuk bir taşın üzerine oturdu. Bu görüntüye karşı göğüs kafesimin altındaki kalbimin hüzünle çarpmasını sağlasa da ondan bakışlarımı ayırdım. Veronica hüzünlü bakışlarının altında, alevleri izleyerek büyümüş o kız olabilirdi. Ama Üçlü'lerim tek beden bulmuş hali olduğu görüntü sadece ufak bir yanılsama doğuruyordu.

O, saçlarının rengini kendi gücüne eklediği bedenlerin kanından almıştı.

Buna rağmen ona bir gelecek verecek olmam onun değişeceğine dair olan inancımdan doğuyordu. Fısıldayan'a göre benim insani yanım, uzun ömrümün acıyla geçmesini sağlayacak olan bir yanılsamaydı. Bana göre ise, halen var olduğunu düşündüğüm Lena'nın ölmediğiydi. "O bir insan değil Fısıldayan. İnsanlık için olan umudun, ona karşı olmamalı."

"Ama o da bir zamanlar küçük bir kız çocuğuydu Fısıldayan." dedim kulağıma dudakları sessizce çarpan Fısıldayan'a karşı. "Tıpkı bizim gibi." diye devam ettim. Sözlerim, onun bir an duraksamasını ve yok olmasını sağladı. Gerçekliğe karşı, sonsuz bir nefreti cardı. O belki de benim sonsuz nefretimin vücut bulmuş haliydi. Tam olarak geçmişteki Fısıldayanların vücut bulmuş hali de olabilirdi tabi.

"Ona söz verdiğin gelecek tam olarak ne?" Gonca yanımda konuşurken, Safir'in bakışları da bizim olduğumuz yere doğru çevrilmişti. "Şey.." dedim gözlerimi ateşten ayırmayarak. "Ben de tam olarak bilmiyorum aslında."

"Ne?!" Gonca sessiz fısıltısı ile bağırırken, elimi koluna dolayarak onu sarstım. "Sessiz olsana!" diyerek ben de ona doğru sessizce bağırdım. İrileşmiş bakışları ve aralanan dudakları bunu beklemediğini gösteren en büyük göstergeydi. "Sadece, öyle söylemem gerekiyormuş gibi hissediyordum."

"Ne yani, öyle söylemen gerekiyordu ve söyledin mi?" Gözlerini devirdi. "Tabi ki çok mantıklı."

"Bak, bir anda oluyor tamam mı? Sanki, başka biriymişim gibi.." diye devam ettim konuşmama. "Yani, bunu sen söylemedin mi?"

"Hayır ben söyledim." Daima yanımda olan Fısıldayan'dan bahsetmeli miydim? "Yani, bunu söylememi isteyen kişi, söyledikleri Fısıldayan."

"Lena," dedi elini koluma koyarak. Söylediklerimin anlamsız olduğunu biliyordum, kendi içimde yaşadığım kişilik karmaşasını ona yansıtmış olmak belki iyi değildi. "İkisi de sensin. Bunu pek anlamasam da, belki o senin geçmişteki ya da gelecekteki halindir. Yani, güçlerin tam olarak neyş kapsıyorsa onun yansıması da olabilir." Bakışlarını benden ayırarak, Veronica'ya çevirdi. "Mesela o, neden Üçlü?"

"Şey bilmem." Ona gözlerimi kırpıştırarak baktım. "Neden?" O da bana gözlerini kırpıştırarak baktı. "Aslında senin söylemeni istediğim için sordum. Ben de bilmiyorum."

Yakutun FısıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin