"Bütün ekip aynı anda toplanmayacak. Önce bu ilk beş sporcumuz gelecek, onların çekimlerini bir günde bitirmemiz lazım." Anıl ve Beliz, stüdyonun girişinde ellerindeki tabletin ekranına bakarak medya günü planlaması yapıyorlardı. Beliz, tüm sporcuların dış görünüşlerinden çekimlerindeki pozlara ve oyunculuklarına kadar her şeyden sorumluydu. Anıl ise çekimlerini yapmak için kameralarını ve fotoğraf makinelerini kurdu. Sponsorluğu üstlenen parfüm markasından da temsilciler stüdyonun arkaplanına yerleştiler. Stüdyo git gide kalabalıklaştı ve son olarak içeri Lucas, Kerem, Dries, Yunus ve Barış girdi.
Beliz, mesai zamanlarında Barış'a sanki aralarında hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu, bunu profesyonelliğinin bir parçası olarak görse de Barış'ın çoğu zaman kafası karışıyordu. Her defasında Barış bu garip samimiyete aldanıyordu ama paydos olur olmaz Beliz ondan kaçtığı için artık ümidi tükendi. Barış daha fazla yıpranmamak ve Beliz'i de yıpratmamak için aralarındaki gerginliği zamana bırakmaya karar verdi. Beliz eninde sonunda dinleyecekti onu.
Beliz artık Barış'ın eskisi kadar umursamadığını düşündü. Barış'ın, aynen o gün söylediğini yapıp kendinden vazgeçtiğini düşündü. Aralarındaki kıvılcımın sonsuza kadar söndüğünü düşündü. Üzülüyordu ama şimdilik üzüntüsünü görmezden geliyordu. Mesai zamanlarını iple çekiyordu ki Barış'la normal iki arkadaş gibi vakit geçirebilsin. Onu dinlemeyi istiyordu artık ama Barış kendini anlatma isteğini yitirmiş olmalıydı ona göre. Geç kalmış hissediyordu, Beliz.
Koltuklara yayılıp sıralarını bekleyen beşlinin yanına yaklaştığında Beliz, Dries'in samimi karşılamasına Fransızca karşılık verdi.
"Sen Fransızca da mı biliyorsun?" Kerem biraz şaşırdı.
"Fransızca tercümanlık mezunu, Beliz." Barış bir an için kendini tutamadı. Beliz sadece kafa salladı.
"Bugün n'apıyoruz, Beliz menajerim?" Yunus kolunu Beliz'in omzuna attığında Beliz Barış'la göz göze geldi. Barış göz süzerek kafasını çevirdi.
"Doğal davranın yeter."
"Barış, seni alalım!" Anıl seslendi.
Beliz'in arkadan izlediğini gören Barış, bir türlü kameraya odaklanamıyordu. Sürekli şaşırıyor, Beliz'e bakıyor ve kekeliyordu. Barış'ın bu hali içten içe Beliz'in hoşuna gitti. Ancak bir an önce buna son vermesi gerekiyordu çünkü kendi işi baltalanıyordu.
"Barış, ben kısa süreliğine stüdyodan çıkacağım. Sen de kendini toparlayıp tek seferde hallet şunu lütfen. İşime mani oluyorsun." Beliz Barış'ın kulağına doğru sessizce konuştu.
"Sen buradasın diye olduğunu mu düşündün? Hiç de bile, çıkmana gerek yok. Şimdi hallediyorum."
"İyi madem." Beliz şimdi bozulmuştu işte.
Tam da Barış'ın gerçekten bu kez tek seferde monologunu söyleyip sorunsuzca çekimi bitireceğini düşündüğü sırada Barış tüm kelimeleri birbirine karıştırdı.
"Devamı... Youtube Kutıl... Ne? Dur, baştan söyleyeceğim."
Beliz dayanamayıp elleriyle yüzünü kapatıp güldü. Barış'a bir işaret çakıp stüdyodan çıktı. Kapının önünde Dries ve Kerem'le bir süre vakit geçirdi. Kerem, kaşla göz arasında, Dries'in epey zayıf Türkçesini fırsat bilip Beliz'e Barış'la oturup adam akıllı konuşmasını söyledi. Beliz stüdyoya geri girdiğinde Barış çekimi bitirmiş, kenarda su içiyordu. Bir anda Beliz'in yanına koştu.
"Gerçekten sen varsın diye değildi. Ezberim pek iyi değil, o yüzden." Beliz yalandan kafasını aşağı yukarı salladı. Hızla Barış'tan uzaklaşmak için yürümeye yeltendiğinde aklında sadece Barış'la bu gerginliğe bir son vermek vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLE // Barış Alper Yılmaz
FanfictionGalatasaray'ın yıldız futbolcusu Barış Alper Yılmaz, şampiyonluk maçı sonrası stadyumun coşkusunu içine çekmişken, bir yandan da hayatının belki de en büyük değişikliğine adım atmak üzereydi. Maçın bitimiyle birlikte tribünlerden yükselen tezahüratl...