BÖLÜM 3 MAZİ

128 5 1
                                    

ÖNCELİKLE BU BÖLÜM DİLEK'İME İTHAFEN. BİR ÖNCEKİ BÖLÜMÜ ÇOK BEĞENMİŞ. SENİ SEVİYORUM HACI. DESTEĞİNİ ESİRGEME CANIM :** :D
Tenlerimizin birbirine karıştığı ilk an. Heyecan verici olduğu kadar da ilginç ve alışkın olmadığım bir durum. Sacları saclarıma gözleri gözlerime karısmıs iyilik elçim. Artık onun helaliyim. Duygularına karşılık verebilirim. Yanında kokusunu içime çekerek uyuyabilirim. Huzurun ne olduğunu tam anlamıyla anlayabilirim artık. O benim bir tanecik iyilik elçim. Kaderlerimizin birleştirildiği sevgilim. Kalbim onun kalbinin zindanlarında çürümeye bile razı artık. Cünkü ruhum gibi bedenim de onun.
Uyurken yüzünü daha önce göremediğim için ne kadar da pişmanım sevgilim. Seni daha önce sevemediğim için. Bunları düsünürken ona iyice yaklaşıp sıkı sıkı sarıldim ona. Ama tedirgince. Birer tane de öpücük bıraktım yanaklarına. Kokusunu içime çektim iyice. Kokusunu burnuma, beynime, her bir bir uzuvuma mühürlemek istercesine. Saclarım onu kaşındırmıs olacak ki birden hapşırdı. Gözlerimin hapsolduğu gözlerini kırpıştırdı. Dudakları genişledi. Gamzeleri ortaya çıktı biriciğimin. Dayanamayıp bir tane de gamzelerine öpücük bıraktım. Birden oda kahkahalarıyla doldu.
- Dünyanın en mutlu adamı yaptın beni nayinom.
- Cektirdiğim acılara karşılık bunlar benim borcumdu.
- Sen bana acı çektırmedin ki. Asıl ben cektirdim sana acıyı.
-Yoo. Tamamen aptallıktı benimkisi. Yaşama sebebim yanlıştı zaten.
- Sen aptal deyince ne kadar da tatlı oluyorsun öyle.
-Önceden değildim yani. E ask olsun Mert. Hıh.
- Trip atmak neymiş gösteririm ben sana.
Dedi ve elleriyle karnımı gıdıklamaya başladı. Benim kahkaham yükselmişti 6 yıl aradan sonra. Benim çığlığım, mutluluk için attığım her bir kahkaha iyilik elçim sayesindeydi. Kahkahalar esliğinde.
- Yaa Mert yaa!!! Hahahah. Gıdıklama artık sevgilim katılıp ölmemi istemezsin değil mi?
- Ama gülüşün çok güzel.
- İyi o zaman. Sen benim kahkahamı duyduğuna göre sıra bende.
Gıdıklamaya basladım ama gülmüyordu ki. Çok sinirlenmiştim.
- Ben gıdık almam. Hahaha.
-Uyuz.
Dedim yüzümü buruşturarak. Sırtımı ona dönüp
-Küstüm.
- gel buraya gel burnunu ısıracağım senin.
Tekrar bir kahkaha firar ederken dudaklarımdan. O da bana iyice yaklaştı.Yüzümü ona dönüp burnumu burnuna sürttüm. Bu seferki kahkaha da ondan gelmişti.
-Hahah anladım. Artık hep yaparım bu-
Sözümü bitirmeye kalmadan yine öpmüştü beni. Acımıyordu ki. Oysa ben öyle miydim. Yanağından öpüyordum onu.
-Sen de hiç acımıyorsun. Yapışıyorsun dudaklarıma.
Dedim dudaklarımız ayrıldığında.
-İyi öpmem bende.
-Ben onu mu dedim şimdi ?
-Öpiyim mi yani?
-Öp ama simdi değil.
-Bana ne bana ne.
Dedi. Ardından yine öptü beni. Sonra elleri karnımı bulduğunda yavaş yavaş okşadı. Otuz iki dişimle sırıtarak ben yine kahkahalar atmaya basladım. O da bana bakarak gülmeye basladı.
-Ne o halim cok mu komik.
-Evet.
- Görüsüceğiz.
Dedim ve burnumu burnuna sürttüm. O yine kahkahalar atmaya başladı. Ama bu sefer telefon çaldı.
-Kim?
-Ofisten Cansu arıyor.Açayım mı?
-Sen bilirsin canım.
Telefonu açtım ama açmak istemezcesine
-Efendim Cansu ofiste bir şey mi oldu yoksa?
-Evet Ebrar Hanım. Bir beyefendi geldi ve durmadan Ebrar'ımı çağırın bana diye bas bas bağırıyor.
- Allah Allah ben onun Ebrarıymıs mıyım. Adı neymiş?
-Kaan Yılmaz.
-Ne ?!? Hemen geliyorum.
Alel acele telefonumu kapadım. Üstüme çıkardıgım kıyafetleri giyinmeye başladım. Mert bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Olayları anlattığımda ise kıskanç bir ifadeyle:
-Sen onun değil benim Ebrar'ımsın. Ben de senle geliyorum!
-Tamam canım gel.
O da yataktan çıktı ve bir hışımla kıyafetlerini giydi. Kapıdan çıkarken elini tuttum. Tam kapıyı açarken ayağımı burktum. 'Off ayağım' diye bağırdım. 'Gel bakalım koca bebek' dedi ve kucağına aldı beni. Ben ise mızmızlanarak ' ya ben yürürüm bıraksana aşkım' diyordum. O ise ' itiraz istemem lütfen susar mısınız Ebrar Sağlam' dedi tebessümle.
-Sen böyle tebessüm edersen benim halim ne olur?
- Hibir şeycik olmaz. Kapıyı aç bakayım. Çok agırmışsın.
Dediğinde yüzünde yine bir tebessüm vardı.
-Uyuz aşkım bilerek yapıyorsun değil mi?
Kapıyı açarken bir yandan bunları söylüyordum.
-Evet.
Dedi bu sefer kahkaha atmıştı. Güvenliğin önünden geçerken bize tuhaf tuhaf bakısları gözümüzden kaçmamıstı. Tuhaftı tabi. Bunca yıldır bu evde güvenlikti bu adam. Bizi el ele bile görmemişti. Gerçi bu bir şeyi değistirmezdi. Niye bir adam evden kucağında karısıyla çıkardı ki. Yüzümde bir tebessüm daha belirmisti. Arabanın yanına geldiğmizde kapıyı yine bana açtırmıştı. Sonra beni koltuğa oturtup söfor koltuğuna geçmisti.
-Teşekkürler mösyö.
-Ya sen ısırılmak için mi uğraşıyorsun?
-Bilmem.
-Yanakların çok müsait mesela.
-önüne bak sen öpücük evde söz.
Bunu duyduğunda kahkalarla konuştu.
-Acısını fena çıkartacağım ama.
-Tamam razıyım ben.
Gelmiştik. Ofise girerken acaba yine beni kucaklayacak mıydı. Sesli düsünmüşüm de beni duymuş gibi
-Önüne ceketini örtsene sen kucaklayacağım seni.
Dedi. Dediğini yaptıgımda ise içerden güvenliği çagırip anahtarı ona verdi. Ben ellerimle boynuna sarılmıştım. Herkes bize hayran hayran bakarken, kimisi garipsemiş kimisi de sanki kötü bir şey yapıyormuşuz gibi bakıyordu. Asansöre bindiğimizde ben saçlarımı düzelttim.
- Benden izinsiz saçlarını duzeltemezsin.
-Niyeymiş o cok da güzel düzeltirim.
Dedim kıkırdayarak.
-Sonra elin adamları çok beğensinler değil mi seni?
-Ben pas vermem ki.
-Sus bakıyım kocanı dinle geldik.
Asansörden indiğimizde sesler geliyordu. Sekreterim Cansu Kaan'ı sakinleştirmeye çalışıyordu. İçeri girdiğimizde bagırdım.
-Ne bu ses benim ofisimde? Bu cürretkarlık da nerden geliyor?
Ben bu sırada hâla Mert'in kucağındaydım. Kaan'a karşı hiçbir duygu kalmamıstı içimde ama onu görünce içimde bir yerler cız etti. Biliyordum kesin yanaklarım kızarmıştı.
-Canım beni koltuğuma oturtur musun?
Kaan: Bence de beyefendi. Sevgiliniz sizi köle gibi kullanıyor anlaşılan.
Kaan: 1.si o benim karım, 2.si ayağı burkulduğu için onu kucakladım, 3.sü bu melek yüzlü kadın için köle olmaya bile değer. Anladın mı beni ?
Ebrar: Beyefendi sizin burda ne işiniz var? Niye ofisimi bağırıslarınızla inletiyorsunuz derdiniz ne sizin?
Kaan: Hatırlamadın demek Ebrar'ım. Seni kurtarmaya geldim.
Saşkınlıktan pörtlemiş gözlerim, havalanmış kaşlarımla cevap vermiştim belki yeteri kadar ama c.evap vermeliydim.
-Tanıdım. Kahrolası mazide kalmıs işe yaranazın tekisiniz.
Mert: Başka bir diyeceğiniz yoksa bence burayı terk etmenizde yarar var.
Kaan: Ebrar'ımı almadan gitmem burdan yürü Ebrar gidiyoruz.
Hangi cürretle bana hâla Ebrar'ım derdi. Büyük bir sinirle cevap verdim.
-Ben senin Ebrarın degilim. Bunu o koca kafana sok!
-Sakin ol ben seni hala seviyorum.
Bu sözün üzerine Mert hışımla yerinde kalkıp Kaan'ın uzerine yürüdü. Bir eli havada
Sen kim olursun da benim olana benim dersin lan! Kim olursun da benim olana emir verip onu sevdiğini söylersin?!?
Bunları söylerken titriyordu. Ben ise koltugumdan doğrulmuş tetikte duruyordum. Mert yine aslan gibi kükredi.
-Terk et burayı çık dışarı hemen!! Elimde kalmadan çık dışarı!
Sesleri duymuş olacaklar ki güvenlikler ürkmüş bir sekilde içeri girdiler. Emrimi bekliyorlardı. Parmağımla Kaan'ı işaret ettiğimde güvenlik kollarından tutarak onu dışarı çıkardılar. O ise giderken hâla söyleniyordu.'Bu iş burda bitmedi. Ebrar benim olana dek benim olan bana tekrar dönene dek elim yakanda Mert Sağlam!!'
Bu sözler üzerine güvenliklere seslendi 'Durun!' Hemen dediğini uyguladılar. Mert koşar adımlarla adamların yanına gidip Kaan'ın karnına bir yumruk geçirdi. Kaan inlerken tehditkar bir sesle Mert:
Madem senindi niye bıraktın lan. Adam mısın da bıraktın!!
Kaan ise hic utanmadan, sıkılmadan gülerek cevap verdi.
-Yapmadım mı sanıyorsun. Kardeşim için bıraktım ben onu. Yoksa annesini ölümle tehdit eden adam benim kız kardeşime tecavüz edecekti. Siz evlendikten sonra kendine dokundurtmazdı benim Ebrar'ım biliyordum. Ona öyle bir güvenmiştim ki. Ben onun kulu kölesi olmuştum. Önce o pislik baba demeye utandığım serefsizi öldürecektim. Sonra gelip Ebrar'ımı alacaktım senden. O tekrar benimle olunca nefesim düzelecekti. İçimdeki kirler arınacaktı. Annesine geri kavuşacaktı. Anladın mı? Zamanı geldi. Onu almamın zamanı geldi.
Bu sözler üzerine çok sinirlenen Mert tekrar bir yumruk daha geçirdi. Kaan ise hâla zevzekleniyordu. Ben olduğum yerde kalakalmıs onları izlerken başımın dönmesine engel olamadım. Ayaklarım beni taşıyamamış, beynim yorulmuştu. Gözlerim kapanmıs, vücudum yere serilmişti. Cansu bir çığlık attı. Duyabiliyordum. Bir yanda iyilik elçim bir yanda kalbimin zincirlerini kopardığım adam vardı. En kötüsü ikisi de beni seviyordu. Ve benim kalbim gelgitleri hiç sevmezdi. Buna rağmen hep ikilemde kalması en sevmediğim huyumdu. Mert kucakladı yine beni. Kosa kosa aşağı iniyorduk. Gücümü toplayıp
-Mert.
Diye fısıldadım.
-Efendim Nayinom.
-Beni anneme götür.
-Ama iyi değilsin.
-Annem beni iyi eder.
-Tamam canım.
Artık iyice yorulmuş beynim çökmüstü sanırım. Kollarıma kan gitmezmiş gibi yer çekimine yenik düşerken Mert
-Dayan! Nayino seni bu kadar geç bulmuşken, bu kadar erken kaybetmek olmaz. Çektiğim en büyük eziyet bu olur nayino. Beni sensiz bırakırsan kalbim durur. Yaşayamam. İntihar ederim sonra. Günahların en büyüğünü işletme bana.
Bir kaç damla gözyaşı vücudumu yakarken birden çığlık attım.
UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR. BİR DAHAKİ BÖLÜM EN KISA ZAMANDA SİZLERLE HOSÇAKALIN ^•^

AVUKAT HANIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin