Bölüm 18 "ÖLÜM KALIM"

59 5 4
                                    

Güneşin ilk ışıkları pencereden odaya girmişti. Kan çanağına dönmüş gözlerimi Devran'a dikmiştim. Devran üzerindeki kıyafetlerini değiştiriyordu. Devran bana baktığında kaşlarını çatmış ve nefesini sesli bir şekilde vermişti. "Onunla yattın mı?" diye sormuştu. Bu soru karşısında ne diyeceğimi bilemedim. "O piçin koynuna girdin mi!" diye sitem etmiş, bana doğru gelmişti. Konuşmak için ağzımı açtığımda sesim çıkmamıştı. "Bana cevap ver lan!" diye bir kez daha sitem etti. Başımı olumlu anlamda salladığımda gözleri kocaman olmuştu.

Eli saçlarıma yapışınca saçlarımdaki bir kaç tel kopmuştu. "Nasıl böyle bir şey yaparsın!" diye sitem etmiş ve bana vurmuştu. Burnumdan akan kan dudaklarımın üstünde birikmeye başlamıştı. "Ne olur beni affet." diye fısıltıyla konuşmuştum. "Benim karım başkasının altına yatacak ve ben onu affedeceğim öyle mi!" diye öfkeyle konuştu. Saçlarımdan tutup beni ayağa kaldırmıştı. "Devran yapma ne olursun." diye bildim. Gözlerimdeki yaşlar akmaya başlamıştı. "Ben seni bulamayınca ortalığı ayağa kaldırdım. Sinirden deliye döndüm lan ben!" diye bağırmıştı.

Devran'ın tokadıyla kendimi yerde bulmuş, ardından karnıma yediğim tekmeyle iki büklüm olmuştum. Ağzıma gelen acımsı tatla yüzümü buruşturdum. Kollarım ve bacaklarım mosmor olmuşlardı. Üzerime doğru eğilip gözlerindeki ateşle bana bakmıştı. "Seni öldürmeyeceğim ama ölmekten beter yapacağım!" diye haykırmıştı. Elini kaldırmış ve tam bana vuracağı zaman odanın kapısı açılmıştı. "Yeter artık kızı dövmeyi bırak. Nazen'in annesi ve babası geldi." diyen Şehnaz hanım sanki hiç bir şey olmamış gibi Devran'a bakıyordu.

Devran ayağa kalktığı zaman beni de kolumdan tutup ayağa kaldırmıştı. İçeriye giren annemi görünce gözlerim dolmuştu. "Nazen kızım." diyen annemin sesi titriyordu. Annemin elleri beni sarınca hıçkırarak ağlamaya başladım. "Neden gittin kızım neden?" diye soruyor ve o da ağlıyordu. "Sevgi bırak onu o artık senin kızın değil." diyen babam anneme seslenmişti. "Hayır o benim kızım." diyen annemi babam benden uzaklaştırmıştı.

"Ejder bak kızıma ne yapmışlar." diyen annem ağlıyordu. Babamın gözlerinde öfke vardı ve o öfkesi beni yakıyordu. "Bizim artık Nazen diye bir kızımız yok. Bizim için o artık öldü!" diye sitem etmişti. "Asiye'yi alın götürün, berdel bozulmadı." diyen Devran'a gözlerimdeki şaşkınlıkla bakmıştım. Aynı şekilde Şehnaz hanımda gözlerindeki şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Ne demek berdel bozulmadı? Sen başkasına kaçmış bu kızı nasıl bir daha koynuna alacaksın?" diye sormuştu.

"Konu kapanmıştır, işte o kadar!" diyen Devran burnundan nefesini vermişti. Gözlerim Devran'a kayınca göz göze gelmiştik. Bu olanlardan sonra beni neden kabul etmişti? Gözlerindeki öfke bedenimi delik deşik edecek kadar kuvvetliydi. Bakışlar bir kurşun olsaydı Devran'ın bakışları bedenimi delik deşik ederdi. "Karımla bizi yalnız bırakın." diyen Devran onlara dönmüştü. "Ben kızımı burada bırakmam." diyen annem beni kolumdan tutmuştu. "Sevgi yürü gidiyoruz." diyen babam annemi zorla kolundan tutup dışarı çıkarmıştı.

Annem gözlerindeki yaşlarla son bir kez dönüp bana bakmıştı. "Annem." dedim ve onun peşinden gitmek için hamle yaptığımda Devran'ın eli beni durdurmuştu. "Devran bırak beni!" diye sitem ettim ve elinin arasındaki kolumu ondan kurtardım.

Merdivenlerden koşarak kapıya kadar gittim. Anneme sıkı sıkı sarıldım ve kokusunu içime çektim. "Kızım." diyen annem de kokumu içine çekmişti. Kolumda hissettiğim eller beni annemden uzaklaştırmıştı. "Bırak beni bırak!" diye sitem ettim. "Beni öldürün ya öldürün ben böyle yaşamak istemiyorum!" diye bağırdım. Artık yaşadıklarım bana ağır gelmişti.

"Sen kendin böyle yaşamayı seçtin, şimdi cezanı çek." diyen babam annemi de peşinden sürüyerek kapıdan çıkmıştı. Kalbim göğüs kafesinin içinde küt küt atıyordu. Kendimi yere attım ve bağırarak ağlamaya başladım. "Kes sesini!" diye sitem eden Devran'ın sesini bile duymuyordum. "Nazen yeter artık!" diye bir kez daha sitem etmişti.

Odama çıktım ve kendimi yatağa attım. Göz yaşlarım gözlerimi yakıyordu. Arat nasıldı şuan onu bile bilmiyordum. Odanın kapısı açılmış, Devran içeriye girmişti. "Kes artık ağlamayı!" diye sitem etmişti. Göz yaşlarımı sildim ve yatağın üstünde oturdum. Devran orada bulunan tekli koltuğa geçip oturmuştu. Sigara paketinden bir sigara çıkarmış ve onu yakmıştı. Ona baktığımda gözlerindeki öfkeyi görüyordum. Aramızda rahatsız edici bir sessizlik vardı. Bu sessizliği bozan ben olmuştum. "Bu olanlardan sonra beni neden geri kabul ettin?" diye sordum.

Gözlerini kısıp bana bakmış, ağzındaki dumanı havaya üflemişti. "Seni düşündüğüm için değil, kız kardeşimi düşündüğüm için seni tekrar kabul ettim." demişti. Sırf kız kardeşinin mutlu bir evliliği olsun diye beni kabul etmişti. "Benim karnım acıktı. Kalk ve bana yemek yap." demiş ve elindeki izmariti küllükte söndürmüştü. Yataktan kalkmadığımı görünce kaşlarını çatmıştı. "Nazen hadi diyorum." diye dişlerinin arasından konuştu.

Mutfağa indim ve buzdolabında olan malzemeleri çıkarmaya başladım. Yanıma gelen yardımcı kadın da bana yardım etmeye başlamıştı. Elif abla bana her baktığında gözlerindeki hüznü görebiliyordum. Olayların o da farkındaydı ama bir şey diyemiyordu. Sessiz bir şekilde akşam için yemek hazırlamaya başlamıştık. Arat'ın ne halde olduğunu bilmemek şuan canımı çok sıkıyordu. Elimin altındaki bıçağı öyle bir sıkmıştım ki parmaklarımın üstü kızarmıştı.

Yemekler hazır olunca masayı kurmaya başlamıştık. Mutfağa gelen Serap bana bakmış "Bende yardım edebilir miyim?" diye sormuştu. "Tamam sende tabakları masaya diz." dedim. Serap yüzündeki tebessümle dolaptan çıkardığı tabakları masaya dizmeye başlamıştı. Her şey hazır olunca herkes tek tek gelip sofraya oturmuştu. "Nazen sen git mutfakta yemeğini ye." diyen Devran'a başımı salladım ve oturma odasından çıktım.

Mutfağa girdiğimi gören Elif abla "Bir şey mi lazımdı? Siz söyleyin ben getireyim." demişti. "Yok bir şey lazım değil. Benim artık o sofrada yerim yok." dedim. O an sesim titremiş ve gözlerim dolmuştu. "Size de bir tabak çıkarayım." demiş ve masadan kalkmıştı. "Sağol." diye bildim ve geçip mutfak masasına oturdum. Elif abla elindeki tabağa tenceredeki yemekten koyup önüme koymuştu. "Teşekkür ederim." dediğimde "Afiyet olsun." demişti.

Buraya geldiğimden beri yemek yemiyordum. O kadar çok acıkmıştım ki tabağımdaki yemeği silip süpürmüştüm. "Biraz daha koyayım mı?" diye sormuştu. "Yok sağol Elif abla doydum." dedim. Masadan kalktım ve tabağı tezgaha bıraktım. Aklıma gelen düşünceyle Elif ablaya dönmüştüm. "Elif abla senden bir şey isteye bilir miyim?" dedim. "Tabiki nedir?" demişti. "Telefonunu kullanabilir miyim?" dediğimde "Kimi arayacaksın?" diye sormuştu. "Birini aramam lazım. Sadece iyi mi değil mi öğrenmem lazım." dedim. Hiç bir şey demeden yüzüme bakmıştı.

Elimde tuttuğum telefona yüzümdeki sevinçle bakıyordum. Elif abla beni kırmamış ve telefonunu vermişti. Ne olur ne olmaz diye kilere saklanmıştım. Arat'ın numarasını tuşlayıp telefonu kulağıma götürdüm. Telefon bir kaç kez çalmış ama açan olmamıştı. İçime doğan huzursuzluk bir bıçak gibi kalbime saplanıyordu. Bir kaç defa daha aradım ama yine telefona cevap veren olmuyordu. Gözlerime dolan yaşlar yanaklarımdan süzülüp beni terk ediyor, içime doğan korku bir çığ gibi büyüyordu.

NAZENDE SEVGİLİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin