"Yusuf gidelim" dedim. Eğer bir kere kavga ettilerse tekrar etmeleri mümkündü.Yusuf beni sıkıca tutarken artık iyice arkasına almıştı.
"Neden saklıyorsun ki onu?" Alexandros alaycı bir ses tonuyla konuşmuştu. Kalbim ağzımda atmaya başlarken başımdan aşağı kaynar sular dökülmeye başladı. Ya saçma sapan bir şey ima ederse? İşte o zaman hiç durmaz bugün evlendirilirim.
"Çekil yolumuzdan Üsteğmen!" Yusuf tok ve kendinden emin bir şekilde bunu söylese de beni sıkıca tutmaya devam ediyordu. Şu an ben de tedirgin olduğum için bu temasına bir tepki vermemiştim.
"Yolunuzda olduğumu kim söyledi?" her zaman sinirle ya da hüzünle bakan gözleri bu sefer attığı kahkaha ile kısılmıştı.
"Ama bir dakika ben galiba bu hanımefendiyi bir yerden tanıyorum" lanet olsun.
"Ne?" Yusuf bir bana bir Alexandrosa bakıp sordu.
"Evet evet. Firuze Hanımdı değil mi?"
"Bu adam senin adını nerden biliyor?"
"Be-" sözümü bitirmeme izin vermeden konuştu
"Hastaneye teftişe gittiğim zaman tanışmıştık kendisiyle"
Yusufun omzuna bir iki kere yavaşça vurup kulağına bir şeyler söyledikten sonra hızlı adımlarla köşeyi dönüp uzaklaştı.
Yusuf hala olduğu yerde dururken kendimi ellerinden kurtarıp konuyu dağıtmak adına konuştum.
"Geç kaldım gitsek mi artık?"
"Gidelim" dedi ve benden uzak bir şekilde yürümeye başladı. Zaten benim de işime geldiği için hiçbir şey sormadım.
O önde ben arkada hastaneye kadar sessizce yürüdük. Geldiğimizde sessizliğini bozmazken ben konuştum.
"Sorun mu var?"
"Dikkatli ol Firuze. Herhangi bir yerden seninle ilgili bir şey duyarsam emin ol ne hissettiğin umrumda olmaz. Hemen o dakika karım olursun"
"Ne demeye çalışıyorsun sen?" neyden bahsettiğini gayet iyi anlamıştım aslında.
Cevap vermedi ve arkasını dönüp öylece gitti. Daha önce böyle bir şey yapmamasının verdiği şaşkınlıkla arkasından bakakaldım.
Alexandrosun ağzından
Onları orada bıraktıktan sonra hızla eve geldim. Her ne kadar birlikte olmaları beynimde şimşekler çakmasına neden olsa da bir şey yapmadım.
Sonuçta ufak bir zorlamanın ardından Firuze güzellikle gelecekti.
Bir kadeh aldıktan sonra masada duran mektuba baktım. Atinadan gelen mektuplar.. Hiçbirine cevap yazmamıştım ama atmamıştım da.
Benim orada bir hayatım vardı. İdeallerim ve aşılmaz sınırlarım vardı. Bu şehir adeta tüm benliğimi allak bullak etmişti. İçimde tutamadığım hırçın sevgi hem onu hemde bu şehri benim yapmak istiyordu. Bunun için izlediğim yol belki herkesin canını yakıyordu ama bunu durduramıyordum.
Tanrı aşkına ben kafayı yiyordum. Bitirdiğim kadehi duvara fırlattım. Her yer cam olurken sadece kadehin duvarda bıraktığı ize odaklanmıştım.
Beni duvardan alan şey kapının çalması oldu. Kim gelebilir ki benim evime? Zaten belimde olan silahı aldım ve temkinli bir şekilde kapıyı açtım.
"Kuzum" Dalita gelmişti. Kaşlarımı çatıp silahı ona göstermeden tekrar belime yerleştirdim.
"Ne işin var burda?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Firuze
Teen FictionYıl:1919 "Ben yapamam" Adam gözleri dolu dolu dizlerinin üzerine çöktü ve kadının bacağına minik bir çocuk gibi sarıldı. "Firuzem nolur gel benimle" "Ailemi, ülkemi bırakamam Alexandros. Yapamam" "Yalvarıyorum sana" "Çok mutlu ol sevgilim"