BÖLÜM ŞARKISI=Gökhan TÜRKMEN- AŞK LAZIM :)
''Bazen bir anda esir olmak ister insan.
Ama bilir ki asıl esaret zaman.''
DOĞANAY
Kapıdan çıktığımda donup kalmıştım. Poyraz tek eli cebinde, diğer elinde telefon vardı. Sanırım telefon ile konuşuyordu. Beni henüz fark etmemişti. Bu adam bu kadar yakışıklı olmak zorunda mıydı ha sorarım size? Altına koyu lacivert kot pantolon, üstüne dirseklerine kadar sıvadığı üzerine cuk oturan beyaz bir gömlek giymişti.
Duruşuyla da karizmasına karizma katmış. Bu adam ve ben olmazdık, olamazdık yani ondan gelecek en ufak bir hoşlantı kırıntısı bile beni bu hale getiriyorsa...
Ben vazgeçtim, henüz beni fark etmedi de zaten telefon ile konuşuyor. Eve girip kendimi yatağa atayım, hasta numarası yapayım, Ayşe abla ile de haber gönderirim gelemeyeceğimi oldu, bitti. Evet, harika plan değil mi? İşte ben ya...
Tam arkamı dönmüş kapıdan girecekken duyduğum sesle olduğum yerde çakıldım, kaldım.
''Doğanay! Ne yapıyorsun sen orada bakayım?''
Ön bahçeden bu tarafa gelen salak Selim'i yan tarafımda görünce, elimi kapının kolundan çekmek zorunda kaldım. Ah bu çocuk beni bir gün öldürecek ya! Sabah ki şapka şakasını unutmuş değilim onu da soracağım bir ara. Ama o ara bu ara değil. Bu ara benim sıvışma aram.
''Hiç... yani biraz rahatsızım da Poyraz ile gitmekten vazgeçtim eve giriyordum,'' dedim. Sevimli kız bakışımı atarken tam arkamdan gelen tok sesle irkildim.
''Öyle mi benim neden haberim yok bu durumdan?!''
Yavaş bir şekilde arkamı döndüğümde Poyraz tek kaşını kaldırmış cevap beklercesine bana bakıyordu. Ya tamam anladık tek kaşını kaldırabiliyorsun da bu havan kime acaba ha?
Tam olarak Poyraz'a döndüğümde ise baştan aşağıya beni süzdü. Öteki kaşı da havaya kalktı. İki kaşı havada dudakları büzük, öne doğru uzatmış bir şekilde bana bakıyordu. Bu onun şaşırdığında attığı bir bakıştı. Bilse karizmatik değil, komik göründüğünü şaşırdığında böyle bakar mıydı acaba?
Ya da şu anda bu kadar şaşılacak ne vardı değil mi? Alt tarafı normalden farklı onun aldığı gömleği giymiştim, babet de geçirmiştim ayağıma ve kafamda şapkam yoktu saçlarım at kuyruğuydu.
Bakışları en son dudaklarımda durduğunda ise ifadesi ciddileşti, çenesi kasıldı. Ben ne olduğunu anlayamadan Selim ıslık öttürüp dikkati kendine çekti.
''vay, vaayy ve bir daha vaaayyy. Kız sen ne şeker olmuşsun böyle cicili bicili,'' diyerek beni kollarımdan tutup baştan aşağıya süzdü. Sonra da tek elimi tutup beni etrafımda döndürmeye çalıştı.
''Dön kız, dön de bakayım nasıl olmuşsun.'' dedi. Beni oyuncak bebek gibi döndürmesine izin verirken daha bir turumu tamamlayamadan bir kol tarafından çekildim.
''Tamam lan, yeter. İltifatlarını al... tövbe tövbe ya!'' dedi beni çeken kolun sahibi Poyraz.
Eliyle bileğimi tutuyordu, ama elinin yarısı bileğimi kavrarken yarısı avuç içimle temas ediyordu. Bu dokunuşun normalde benim içimi eritmesi gerekirken şimdi kendimi boşlukta hissediyordum. Selim ile Poyraz'ın hareketlerinden anladığım kadarıyla atışıyorlardı. Ama benim algılarım tamamen kapanmıştı. Kendimi anın büyüsünden kurtardığımda kulaklarım duyma fonksiyonunu yerine getirmeye başlamıştı.
''Tamam abi ya, sen de ne şey yaptın böyle,''
''Ben seni şey edeceğim Selim, sen bekle uyuma gece!'' diye tehditkarca sırıtıp bana döndü.
Poyraz; ''Haydi Doğanay biz gidelim artık,'' dediğinde sanırım daha yeni kendime geliyordum.
''Hayır, olmaz. '' diye çıkıştım. Poyraz derin bir nefes aldı ve gözlerini bana dikti.
''Neden olmazmış, ha neden?'' dedi. Onun bu tavrına karşı bileğimi elinden kurtarıp bir adım geriledim.
''Çünkü nereye gideceğimizi bilmiyorum?'' dedim.
''Sürpriz dedik ya!'' diye bana bağırdı. Evet, bana bağırdı. Bende ona bağırırım ki ne var bunda hıh.
''Ne sürprizi ya? En son sürpriz çok eğleneceğiz diye beni evden çıkardığında halı sahaya maça götürdün, maçta oynattın ya!'' dedim. Doğru lan en son böyle yapmıştı. Peki, ben bu sefer neden böyle havalara girip hazırlandım ki?
Ya bu akşamda halı sahaya çıkarsa salak kafam nasılda moda girdim. Ortada bir halt yokken hem de. Derin ve sesli bir nefes alıp verdi. Sakinleşmeye çalıştığı her halinden belliydi.
''Doğanay, güzelim ne halı sahası?'' dedi. Bana, bana ya güzelim mi dedi o yoksa ben mi yanlış duydum?
Ayrı ayrı atışmalarımızdan sonra üçümüz arabaya binmiştik. Evet, ikimiz değil üçümüz. Selim bizimle gelme konusunda çok ısrarlıydı, Poyraz ise bizimle gelmeme konusunda. Ben ise git gellerimi aşmıştım. İlk başta kararsız da kalsam bende istedim açıkçası Selim'in gelmesini.
Hem nereye gittiğimizi bilmediğimden hem de Selim olmadan eksik hissedeceğimden. Bu iki adam bana kendi abim Batuhan'dan daha fazla, çok daha fazla abilik yaptılar. Açıkçası ikisinden biri olmadan kendimi eksik hissediyorum.
Ben annesiz, yalnız bir kızım. Erkeklerin içinde büyüdüm ve onlar gibi oldum. Yalnızlığımı derinden paylaştığım iki insan yanımda şu anda. Beni her halimle gören, tanıyan iki insan.
Selim'in baskılarıyla ön koltuğa oturmuştum. Şoför koltuğunda Poyraz, arkada ise Selim vardı. Kafasını ikimizin arasına sokup mal mal konuşuyordu. Ay bir de ipe sapa gelmez soruları...
''Doğanay?''
''Yine ne var Selim?'' Dedim. Tamam, çok seviyorum ama bazen bayıyor beni.
''Aşk olsun şimdi böyle mi olduk Doğanay hıh!'' Dedi. Bildiğin ergen kızlar gibi tirip atıyor.
''Sektirtme bana kendini aşk maşk deyip de otur oturduğun yerde!''
Tabi ki bunu diyen Poyraz, bir duramadı küfür etmeden.
''POYRAAZZ!!'' diye kızıp sert olduğunu düşündüğüm bir şekilde bakıp Selim'e döndüm.
''Sen bakma canım Poyraz'a o bugün tuhaf davranıyor, tersinden kalkmış bu sabah sanırım.''
'' Sen bakma canım Poyraz'a, tersinden kalkmış bu sabah sanırım.'' diyerek benim söylediğim cümlelerin bir kısmını kullanıp, sesini incelterek benim gibi konuşmaya çalıştı.
Selim ile birbirimize kısa bir bakıp gülmeye başladık. Poyraz homurdanmaya devam edince bizim gülmemiz kahkahalara dönüştü. Gözlerim yaşarmıştı resmen gülmekten.
Araba ani bir frenle durunca gülmemizi kesip geldiğimiz yere baktım. Burası nasıl sürpriz olabilirdi ki? Daha iki akşam önce buradaydık. Bu mekan restaurant&bar şeklindeydi. Elit bir mekan, etrafta kavga çıkaran kuru kalabalık olmadığı için genelde buraya gelirdik.