Sıcacık hastane odamda, odaya nispeten buz gibi olan dışarıya bakıyordum. Saatlerdir yağan kar beni hipnotize ediyor gibiydi. Arada bir de yanımda konuşanlara cevap veriyordum.Aklımda günlerdir dolanan fakat sormaya cesaret edemediğim bir konu vardı. Dört gün olmuştu uyanalı. Buna rağmen Hasan Abi bir defa bile gelmemiş, arayıp sormamıştı. Diğerleri de onun adını bile anmıyordu. Ortada bariz bir tuhaflık vardı ama benim sormaya cesaretim yoktu ilk günler. Şimdi ise dilimin ucundaydı. Ortamı bozmak istemesem de soracaktım bu soruyu.
"Hasan Abi nerede?" dedim Yavuz'a dönerek. Diğerleri sağımda kalıyordu. Ömer'i dinleyen Yavuz bana döndü şaşkınlıkla. Gerçekten bunu soracağımı düşünmüyorlar mıydı?
Odada bir süre sessizlik oldu. Ben de üstlerine gitmedim. Tek istediğim doğruyu anlatmalarıydı. O yüzden baskı uygulamayacaktım. Gerçi sebep her ne olursa olsun büyük bir kırgınlık hissediyordum. Ölümden dönmüştüm. Basbaya ölümden dönmüştüm. İnsan merak edip bir nasılsın demez miydi?
"Tartıştık." dedi Ömer. Onun sesiyle ona döndüm. Yavuz cevap vermemişti. Ben de cevap verenle konuşurdum o zaman.
"Neden?" dedim. Ömer diğer ikisine baktı ama onlardan da cevap gelmeyince bunu da cevaplamanın ona kaldığını fark etti. Bıkkın bir nefes verdi.
"Çok gergindik. Hoş olmayan şeyler söyledik birbirimize." dedi. Detaylarını merak ediyordum ama Ömer anlatacakmış gibi görünmüyordu. Görkem ve Yavuz dillerini yutmuş gibilerdi zaten.
"Peki beni neden görmeye gelmiyor? Benimle ne ilgisi var?" dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. Eğer ona bir şey olsaydı gözünü ilk açtığında başında beni göreceğine çok emindim. Ama onun için durumun tam tersi olduğunu uygulamalı bir şekilde öğrenmiştim.
"Biz istemiyoruz." dedi Yavuz. Gözlerim bu sefer ona döndü. Öfkesi gözlerinden okunuyordu. Bu kadarına anlam veremedim.
"Ben istiyorsam?" dedim karşılık olarak. Eğer sorun gerçekten kendi aralarındaysa bencillik etmişlerdi. Acaba hastaneye mi almıyorlardı adamı? Kovmuşlardı belki de. Her ne kadar kırgın ve kızgın olsam da hala ölmekten korkuyordum. Hastane psikolojisiydi sanırım.
"İsteme Feda. O adamı artık isteme." dedi Görkem. Birbirlerinin sözlerini tamamlıyorlardı. Hepsi aynı fikirdeydi sanırım.
"Neden? Bana da anlatın. Benden gizlemeyin artık bir şeyleri!" dedim biraz sitemkar bir sesle. Bilmeye hakkım olduğunu düşünüyordum. Öyle ya da böyle amcamdı neticede.
"Hastaneye gelmemizi istemedi." dedi Ömer. En açık sözlü olanın o olduğunu biliyordum. Eninde sonunda açıklayacak olanın da o olduğunu biliyordum.
"Sorgudan mı çekindi?" dedim. Bunun tek sebebi bu olabilirdi çünkü. Yine de kalbimin kasılmasına mani olamadım. Bu kadar olmamalıydı. Bu kadarı fazlaydı çünkü.
"Evet. Eve doktor çağıralım dedi. Ki onu dinlesek muhtemelen-" cümlesine devam etmedi.
"Hastane odasında değil mezarımda bekliyor olurdunuz." dedim alayla. Üzüntümü bir şeye vurmam gerekiyor gibi hissediyordum. Onlara yansıtmak istemiyordum. Onca şeye rağmen bu adam için üzüldüğümü anlamasınlar istiyorum.
"Feda!" dedi uyarır gibi Yavuz. Bu konuya kızdığını biliyordum ama elimde değildi. Hayatımda ölüme bu kadar yakın olduğum bir an olmamıştı. Bu yüzden arada bir dilimden dökülebiliyordu böyle kelimeler.
Ona cevap vermek için yeltenmişken odanın kapısı tıklatıldı. Sonra da ben cevap vermeden açıldı kapı. Ben yine hemşireleri beklerken bir adam girdi içeriye. Tanımadığıma emin olduğum adam selam vererek yanıma yaklaştı. Sonra da baş ucuma bir çiçek bıraktı. Gözlerim merakla ona dönmüşken benden önce Yavuz girdi araya.
"Sen kimsin lan? Bu ne?" dedi çiçeği koyduğu yerden alarak. Adam bu tavırla iki adım geriledi. Yüzündeki güzel ifade silinmişti.
"Kuryeyim ben beyefendi. Bilgim yok. İyi günler." dedi kaçar gibi. Odadaki 3 adamın da ayaklanıp ona bakması korkutmuştu sanırım.
Onlar giden adama hiddetle bakıp kendi aralarında olayı anlamaya çalışırken Yavuz'un elinden çektim çiçeği. Bir sürü kırmızı gül canlı bir şekilde parıldıyordu. Hemen üzerindeki notu aldım. Ben almasam Yavuz alacaktı çünkü. Neyseki ben daha hızlı davranmıştım. Kaptığım gibi arkama sakladım.
"Ya otursanıza yerinize! Bana gelmiş. Siz ne karışıyorsunuz?" dedim öfkeyle kaşlarımı çatarak. Birkaç bir şey söyleseler de dinlemedim. Arkama sakladığım notu açtım hızlı hızlı. İnanılmaz bir merak duygusu sarmıştı içimi.
Az kalsın ölümün başkasının elinden olacaktı :( Ölseydin hatrım kalırdı. Kendini bana sakladığın için teşekkür ederim. Yaşadığın için teşekkür ederim. Geçmiş olsun.
-Bilal
Okuduğum notla ağzımdan çıkan kahkahaya mani olamadım. Böyle aptal bir not da ancak ondan çıkardı zaten. Artık beni korkutmak yerine güldürüyordu. Gerçi onu son gördüğümde bir an gerçekten öldürecek sanmıştım.
Ben notla bakışırken Yavuz elimden çekti. Öfkeyle döndüm ona. Belki özeldi. Ne diye çekiyordu hemen?
"Bu herif neden çiçek gönderiyor sana?" dedi öfkeli bakışları beni bulurken. Ömer de çoktan ayağa kalkmış Yavuz'un okuduğu notu ondan almıştı. Okuduktan sonra aynı ifadeyle bana döndü.
"Arkadaşım çünkü." dedim büyük bir rahatlıkla. Belli ki Ömer bu konudan ona bahsetmemişti. Yapacak bir şey yoktu.
"Ne arkadaşı Feda? Kafayı mı yedin sen! Vurdu lan bu adam sana!" dedi hararetle ayağa kalkarak.
"Siz de ona vurdunuz." dedim. Bu umrumda değildi aslında. Bilal bana evde tek kaldığım ve hepsiyle küs olduğum süreçte çok yardımcı olmuştu. İşe bile bulmuştu. Ben de ister istemez sineye çekmiştim o konuyu.
"Dalga geçiyor herhalde." dedi Ömer'e dönerek soru sorar gibi. İnanamazmış gibi konuşuyordu. Bir süre önce bana söyleseler ben de inanmazdım ama olmuştu işte.
"Gayet ciddiyim." dedim soğuk bir sesle. O zaman bakışları tekrar beni buldu. Hasta olduğuma dua ettim. Azar atmamak için kendini tuttuğunu görebiliyordum çünkü.
"Sana zarar verdi diyorum Feda! Anlayabiliyor musun sen içinde olduğun durumu?" dedi iyice bana doğru eğilerek. Anlayabiliyordum.
"Siz de bana zarar verdiniz. Ama bak, buradasınız. Salaklığım ona mahsus değil yani üzülme." dedim. Sonrasında dilimi ısırsam da ağzından çıkmıştı. Bir süre daha iğneli sözlerime katlanacaklardı sanırım.
Bakışlarındaki öfke silindi. Daha hüzünlü bakıyordu artık. Ben de bakışlarımı Ömer'e çevirdim. O da farklı görünmediği için içim sıkıldı. Doğru düzgün laf bile vuramıyordum. İşin sonunda ben üzülüyordum çünkü.
Benden uzaklaşarak tekrar çiçeği bıraktığım yerden aldı. Onunla birlikte odadan çıkacağını anladığım an yaptığım eline. Yarayı düşünemediğim için canımı yaktı bu hamle. Ellerine sarılı elimi çekip geri aynı pozisyona döndüm hemen.
"İyi misin?" dedi tekrar baş ucumda biterek. Acımın geçmesini bekledim birkaç saniye. Eskisi kadar olmasa da hala keskin hareketlerde canım yanıyordu. Yine de çok şükürdü bu kadarına.
"Çiçeği bırak." dedim sesimi bulduğumda. Şaşkın bakışları gülmeme sebep olacaktı neredeyse. Ama bu uzun sürmedi. Öfke aldı yerini.
"Sebep?" dedi dik dik bakarak. Göz devirdim bu söylediğine. Odama gelen ilk çiçeği atacak değildi. Hem çok güzellerdi. Atılmaya layık değillerdi.