OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
Hayat neden böyleydi?
İnsanoğlunun beynine umudu yerleştirirdi. Ardından en ufak bir olayla o umudun silinmesini sağlardı. Sevincimizi kursağımızda bırakırdı, sanki bunu yaptığında biri ona madalya veriyormuş gibi. Susmak istediğimiz zaman, bütün inadıyla karşımıza konuşmamız gereken olaylar çıkartırdı. Konuşmak istediğimizde iste tam tezat bir şekilde suskunluğa boğulurdu. Dünümüzden var gücümüzle kaçmaya çalışırken, yarınımıza yerleştirirdi maziyi.
Yüzyıllardır böyle olan hayata nasıl karşı koyacaktık? Düzenini değiştiremedik, yeni bir alternatif sunamadık. Karşı koyabileceğimiz tek yol, bize olan bu zıtlığının karşısında afallamamak, sakin karşılamaktı. Sanki oynadığını bütün kozları biliyormuş gibi, oluruna bırakmalıydık.
İşte ben de aynen böyle davrandım.
Alper'in söylediklerinin aksine bedenimi tam da onunkinin yanına koydum. Bize doğru gelmekte olan Çınar'a büyük bir gülümseme yolladım. Oysa içten içe onun burada ne halt yediğini merak ediyordum. Derin bir nefes alıp bu havasız, lambanın zorla aydınlattığı yerde bulunanlara tekrar göz gezdirdim.
Yağız elindeki kâğıtla ilgilenmeye devam ediyordu. Kâğıttaki bilgiler neydi? Her ne yazıyorsa, şuanda burada bulunma sebebimiz olma ihtimali kuvvetliydi.
Müge'nin küstah bakışları hiç değişmemişti. Ona baktığımı görünce parmaklarını yavaşça Sarp'ın eline doladı. Hadi ama, bunun beni yerle bir mi etmesi gerekiyordu?
Ah, hayır. Sadece yüksek sesli bir kahkaha atma isteğiyle karşı karşıyaydım.
Hiçbir çekinme hissetmeden duygusuz bakışlarımla Sarp'ın yüzüne ulaştım. İlgi odağı hemen yanımda duran Alper'di. Birazdan büyük bir reaksiyon gösterip kavgaya girişmelerinden korkuyordum. En son ne zaman yüz yüze gelmişlerdi? Benim hatırladığım kadarıyla, Sarp ile şehir dışındaki eve gittiğim gündü. Yani Alper'in beni zorla öptüğü o gün.
O günü hatırlamak pek de hoş değildi.
Sarp'ın buz gibi bakışlarından kaçıp yanında duran Çağrı'yı inceledim. Son görüşümde hatırladığım gibi duruyordu. Sert bakışlı ve... Uzun boylu. Tabi bir metre altmış santim olan bir kıza göre. Her neyse. Onun burada olması beni ilgilendirmiyordu. Zaten gözlerimiz buluştuğunda içimi kötü bir his kaplamıştı. Sanki onun içinde bulunan kötülüğü bu bakışmayla benim içime aktarıyormuş gibi. Bu mümkün olabilir miydi?
Bakışlarımı kaçırdım.
Biran önce konuşma başlasa iyi olacaktı. Hissettiğim karmaşık duygular ve uykusuzluk uygun bir ikili değildi, en azından gecenin dördünde. Alper'in kasıldığını hissedebiliyordum, büyük bir patlama yaşamadan önce kendini hazırlıyor gibi görünüyordu. Eh, Sarp ona bu şekilde bakmaya devam ederse olası bir bigbang ihtimali vardı.
Onu rahatlatma umuduyla elimi koluna götürdüm ve hafifçe sıktım. Ben buradayım, demenin işlevsel haliydi bu. İşe yaramış olacak ki derin bir nefes verdiğini duydum. Ardından konuşmaya başladı.
"Gecenin dördünde buluşmamızı istemenin geçerli sebebi nedir?" Kendimi Sarp'ın ters ve soğuk bir cevap vermemesi için dua ederken buldum. Şuan ihtiyacımız olan kesinlikle bir kavga değildi.
"Yarın öğlene doğru gizli evinize bir polis arabası gelecek." Sarp'ın dudaklarından dökülen kelimeler, ikimizi de kuşkuya ve meraka düşürmüştü. Polislerin bizi bulması, ihtimal seviyesini atlamıştı demek... Ama nasıl?
"Ne saçmalıyorsun? Evi bulmaları imkânsız." Alper'in konuşurken kendinden emin olması, beni bir nebze rahatlatmıştı. Belki de sadece rahatlamak için bir sebep arıyordum. Alper, kendini ikna etmeye çalışıyormuş gibi konuşmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFRAN
General FictionTesadüfler, hayat sürecini ne kadar etkiler? Şans eseri bir tanışma, aslında geçmişinizle ilgili sırları çözme yolundaki ilk adım olabilir mi? Bir insan, aşk uğruna sevdiği insan için ne kadar değişebilir? Ve bir insanın, sağlıklı gözlerine karşın k...