7. BÖLÜM

7.6K 468 49
                                    

NİHAL:

Of of bu yine beni sıkıştıracaktı köşeye. Sırt çantamın askısını iki elimle kavramıştım. Kapıyı kapattıktan sonra bana doğru bir kaç adım attı. Neden bilmiyorum ama ben bu adamdan korkmuyordum. Yüzüne baktıkça anlaşılmaz bir huzur vardı. Ama tabi bu eyleminin açıklamasını da merak etmiyor değildim. Otur dercesine elini uzattı. Ve ben bunu ikilemeden ilk sıraya çöktüm. Önündeki tabletinde bir şeyler yaptı. Baya uzun sürdü bu ve ben, beni bu şekil cezalandıracağına emin olmuştum ki yerinden kalktı. Ellerini cebine soktu ve tekrar benim sırama geldi. Iki ellerinide ceplerinden çıkarıp benim masamın üstüne dayamıştı. Dışardan çok sakindim ama içim içimi yiyordu.

"Evet küçük hanım. Kitabındaki 12. sayfadaki konuları tek tek oku ve altta olan sorulara düzgün bir edebiyat diliyle açıklık getir." Iyide ben bu konuyu işlememiştim ki daha? Nasıl birde şimdi çözecektim soruları? Birde düzgün edebiyat diyor ya.. Hayret bişey. Bu adamın başka dersi yok muydu? Neden benimle vaktini harcıyordu?
Zaman geçiyordu. Az çok yapıyordum bana verdiği cezayı ama aynı anda beni nasıl gözetlediğinide hissediyordum.

"Eymene, ona buna olan sinirini bir daha ne benden ne de bu sınıftan çıkarmayacaksın. Bu bir.
Ikincisi, bir daha bana bağırmayacaksın.
Moralinin bozukluğunuda bundan sonra dersime yansıtmayacaksın." Kendi isteklerini nefes almadan sıralıyordu. Ders notlarımdan kaldırdım kafamı ve şaşkınca hocamı izliyordum. Bu adamın amacı neydi? Ben bunu çok mu fazla hafife almıştım yoksa? Resmen beni azarlıyordu. Resmen bana neyi yapıp yapmayacağımı öğretiyordu.

"Siz bana emredemezsiniz." diyerek cevap verdim. Ben ondan korkmuyordum. Hatta emindim bile. Savaş hoca bana zarar verecek bir şey yapmayacaktı.

Biraz yanılmışta olabilirim tabi:

"Dersimde bu şekil huzursuzluk çıkarırsan ederim. Burası lise değil küçük hanım ve herkes sizin kaprislerinizi çekemez." Bana beni uyarırcasına parmak kaldırdı. Çok Yakınımda, önümde duruyordu.

"Ama-"

"Amaların sonrasıyla ilgilenmiyorum."

Bu neyin kafasıydı ya? Bana söz hakkı tanımıyordu bile. Kendimi savunmaya izin vermiyordu resmen. Yine bana sırtını dönmüştü ve ben, bana yapılan bu haksızlığı sindiremiyordum.
Yerimden kalktım ve dedim ki: "huzursuzluk tek taraflı olmuyor. Eğer siz benim sorunlarımı burada yansıtmamı istemiyorsanız, sizde bir daha ilk tanışmamızın sinirini benden böyle çıkarmayın. Her fırsatta üstüme geliyorsunuz."

Ben kendimi bu kadar cesur tanımıyordum. Hocaya cevap vermek de neyin nesiydi? Alt dudağımı ısırıyordum azda olsa tekrar pişman oldum. O sıra düşünüyordum, otursam mı yoksa böyle devam mı dikilseydim. Savaş hoca hala sırtı bana dönük bir şekilde duruyordu. Sözlerimden sonra sadece başını kaldırdı. Yüz ifadesi ise o kadar korkunçdu ki. Böyle kaşları aşağıda. Bakışları keskin. Ağzından çıkacak olan her kelimeyi korkuyla bekliyordum. Acaba özür mü dileseydim? Yanıma geldi bakışları hala benim üzerimde böyle gözlerimin içine bakıp duruyordu. Tam burnumun dibine geldi ve resmen işkence çektiriyordu bana. Bişey söylemeden elini önümdeki kağıda götürüp aldı. Yanlız gözlerini tek bir saniye bile benden ayırmadan. Kağıda ise küçücük bile ilgi duymadan tekrar masasına götürüp çantasına soktu.

Dudaklarından kayan tek bir kelime olmuştu. 'Çık.' Sessiz sakin çantamı alıp kapıya yöneldim.

"Seni umursamadığım halde, sana sinirli olduğumu düşünüp kendini fazla önemseme."

Sağ gösterip sol vuruyordu adeta ve ben şok olmuş durumda kalakaldım. Tabiki kendimi önemsemiyordum. Yani hocam sonuçta ama bu şekil demesi beni biraz tuhaf etti doğrusu. Tekrar ona döndüm. -Ne diyorsun ya- gibisinden bir bakış attım. Biz zaten bu adamla bakışlarımız ile konuşuyorduk. Ne demek istediğimi, yada isteyipte diyemediğim herşeyi yüz ifademden, gözlerimden anlıyordu beyefendi. Bir kaç saniye geçmesine rağmen, sanki bir-iki ders boyunca bakıştık sandım o an.

Derin nefes aldı ve başka yere bakarak: "eğer yine cevap verme gereği duyuyorsan, çantanı bırakıp yer al." Dedi ve az önce kalktığım sıraya geri dönmemi istedi. Yok yok. Aslında cevap verirdim de, hocam sonuçta. Eline bakıyordum. Haddimi bilmem gerekti.

"Iyi günler" dileyip kapıyı hafif çarparak çıktım.

Bu olanlari düşünmeme kararı almıştım ve günün geri kalanını rahat bir şekilde sürdürüyordum. İpeği aradım bir süre. Artık son derslere geliyorduk. Kantinde Selim ile birlikte gördüm. Şimdi yanlarına gitsem rahatsız mı ederim ki? Ve ben bunun hesabını yaparken İpek bana el sallıyordu. Gülümseyerek gittim yanlarına. Ekinde geldi yanımıza ve güzel bir sohbete ulaşmıştık. Selim çok iyi birisiydi. Dürüst, tatlı, akıllı vallahi İpek bu çocuğu kaçırmasa bari. Bir zaman sonra Selim bana bir bakış attı. Pek anlamadım ama kötüye yormadım. Ve birkaç kere daha yakaladım. Allah Allah bu çocuğun benimle derdi neydi ya? İpek ile Ekin aralarında derin bir mevzuya dalmışken bende Selime yönelip bana bişey mi demek istediğini sordum.
O ise: "nasılsın?" Dedi. Vallahi bişey anladıysam ne olayım. Ay tövbeler olsun bu çocuk bana mı yazıyordu?Bozulup kötü bakış attım ona. Gerizekalı ya bide dürüst düzgün diye övüyordun çocuğu. Al işte.
Baktı anladı tabi benim şalterlerimin attığını ve "O gece için soruyorum" dedi. "Eymenle yani." Diye açıklık getirdi. Haydaaa. Bizi görmüş müydü yoksa? İnanamıyordum. Allahım atın beni denizlere. Eymen mi anlattı yoksa? Off kimlere kimlere anlattı bu çocuk ya? Adımı çıkaracaktı bu gidişle. Kızarmıştım ve cevap vermeye utanıyordum. Günahınıda aldım çocuğun.

"Sen Eymene bakma. Onun sağı solu belli olmaz. Hem istemeyerek yapmıştır... Aslında Eymenin bir gö-" derken yanındaki boş sandalyeye Eymen oturmuştu. Tabi iyi insan lafın üstüne gelirdi. Bu arada hic demiş miydim? Eymenin gülüşü harika ötesiydi. Aklımı başımdan alıyordu resmen.. Sanki etrafımızda kimse yokmuş gibi sadece ona odaklanıyordum. O ise herkese laf yetistirip bana ya gülümsüyor, yada göz kırpıyordu. Ve sonra aramızda güzel bir muhabet oluşmuştu. Böyle bazen sinirleniyordum ona, ama onu görünce bütün sinirim hava olup ciğerlerine çektiği nefes oluyordu.

"Kırmızı yakışıyor sana" dedi bir keresinde. Konu bulamayıp sustuğumuzda. Ay bana resmen güzelsin dedi. Peki direk öyle olmayabilir ama üstü kapalı bugün hoşuma gidiyorsun demek değil miydi bu şimdi? Öyleydi öyle.

"Eymen. Kaç kıza sen kırmızıyı yakıştırıyorsun?" Ipek sözü ele aldı pek anlamadım ne demek istediğini heralde laf sokmaya çalıştı. Benim ona karşı olan duygularımı fark etmesi için yardım ediyordu herhalde canim arkadaşım ya. Eymen ise güldü. Gözleri kısıldı ve çok karizmatik bir şekilde :"kırmızı her kadına yakışır. Ama sana istisna. Yakışsaydı iltifat listeme senide eklerdim."

Bunlar ne zeki laf sokuyordu, hiç bişey anlamıyordum. Ama İpek baya bir bozulmuştu.

"Ve iltifat listenin bir numarası geliyor" dedi. Kahvesini ve Selimini alıp kafeteryadan çıktılar. Onların kalkışıyla Aslı Cemre ve Hazalın oturması bir oldu.

Eymen şaşırmıştı. Tam Aslı bişey diyecekken Eymen, "hadi kızlar sizin lafınıza doyum olmaz, Aslıcığım sonra görüşürüz" dedi. Banada göz kırptı ve elini omzuma koymuştu. Dokunduğu yer böyle sıcacık olmuştu. Çok güzel olmuştu. Kızlar aralarında bakıştılar. Aslı ise bozulur gibi oldu ama morali sağlam tuttu. Iyide İpek niye beni beklemedi ki? Keşke Eymenle bende kalksaydım.

"Ee Savaş hoca ne istedi senden?" Dedi Cemre bana. Ay şu cinsi yine hatırlattı bana. Yaptıklarına tekrar sinir oluyordum hatta suratını her göz önüne getirdiğimde böyle daha çok edemediğim lafların yerine pişman oluyordum. Kizlarada kelime kelimesine herşeyi anlattım. Şokla bana bakıyorlardı kimisi şaşırmış bir şekilde elini ağzına getirip gözlerini kocaman açıyordu kimiside kıkır kıkır gülüyordu.

"Bu adamın sende gözü var bak. Cemre dedi dersin."

"Yok artık. Saçmalama!. Adam benden nefret ediyor sırf gıcıklığına benimle uğraşıyor diyorum siz gelmiş burdan aşk meşk diyorsunuz."
Hayır yani bu dediklerinin imkanı yok olamazdı. Ay ben o uyuza bakar mıyım ya? Tamam çok yakışıklı, allah kahretsin çok olgun, tarz. Ama bununla geçinen herhalde sakinleştiricilerin içinde yüzüyordur. Çekilecek gibi değil adam ya.

"Sen salaksın." Dedi Aslı birden.

"Kızım sen adamın aklında bir yer edinmişsin O hiçbir öğrenciye bu şekil ceza vermedi. Tamam belki daha sevmiyordur, hoşlanmıyordur senden ama bir beğenme mevzubahis. Ve eğer üç gram aklın varsa sen bunu değerlendirirsin......" Ve o an. Aslı benim bilinçaltımda olan kıvılcımları alevlendirmişti. Gittikçe içime işliyordu ve işte sırf bu üç gram aklımı onlara ispat etmek için başvurduğum yollar inanılmaz çıkmazlara çıktı.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin