Tanıtım

32 1 0
                                    

"Aşkım benim."

"Aşk sen nelere kadirsin? "

"Aşk acısı çekiyorum. "

"Aşık oldum galiba."

"Aşkım bitti."

"Aşk diye bir şey yok."

Her cümlede ortaya çıkan, üzerine kitaplar yazılan üç harfli bir kelime sadece. AŞK.

Eminim ki her cümlede olduğu gibi her insanda, her durak başında, her kitap kapağında ve her yağmur damlasında bir miktar aşk vardır. Yoksa neden bu kendi kısa , anlamı sonsuz kelimenin arkasına bu denli düşme zahmetine girelim ki?

İnsanlar hayatlarının hangi dönemi olmuş olursa olsun bu kelimeye rastlayacaklardır. Ya da bu duyguya. Çünkü bu şeyin her dönem gündemde kalmasının bir nedeni vardır.

Nedeni ortaktır.

Ortaklıktır.

Herkes de olmasıdır.

Herkesin hayatına kıyısından köşesinden sokulmasıdır.

Hiçkimsenin bu olaya Fransız kalmamasıdır.

Ve ortak olan her zaman anlatılır.
Ortak olan bizi birleştirendir.
Ve aşk bizi birleştirir.
Tıpkı bu kitapta olduğu gibi.

Ve aşk insana duyulmaz sadece. Aşk her şeye duyulur. Nasıl ki göz yağmuru görürken, güneşide görüyorsa; aşk da sevgiliye duyulurken bir kediye de duyulur.
Çünkü aşk ihtiyaçtır aslında. Yaşamanız için amaçlar serer önünüze. İnsan suya muhtaç olduğu kadar aşka da muhtaçtır.
Nasıl vücudumuzun yüzde yetmişi sulardan oluşuyorsa, kalbimizin büyük bir kısmı da aşktan oluşur. İnsan aşksız yaşayabilir pek tabi. Fakat bu artık mümkün değil.

Çünkü kalbimizi vücudumuza yerleştiren aşkı da üzerine örtmüştür. Artık aşksız yaşayamayacağız demektir.

AŞK HERYERDEDİR. Lâkin ben sadece evimdeyim. Aynı anda heryerde olamam öyle değil mi? Heryerde olan bir şey ne kadar da yüce kimbilir?

Düşünmek yetmez sadece.

Yaşamakta gerek.

Bizzat yaşamak ve görmek kendi gözlerinden.

Çünkü insan kendi gözlerinden hisseder.

Bütün aşk kitapları içi havayla doldurulmuş ağır çuvallar gibi gelir...Eğer ki gözlerinizden hissedersiniz.

Şimdi yaprakları sararmış bir hikâyenin başrolünde olmak, çılgınca şeyler yaşamak ve 'SON' yazısını görmeden mutlu olmak isterdiniz.
Ya da istemezdiniz.
Bilmiyorum.
Ben isterdim. Fakat bu çok klişe olurdu öyle değil mi?

Her ne kadar hikâyenin sonunda "Sonsuza kadar mutlu yaşadılar." repliğini duymak istesede kulaklarımız, bir yanımız hep farklı bir son ister.
Yaşanmamış bir son.
Olağandışı.
Ve çoğu zaman "imkansız" sözcüklerini ağzımızdan firar ettirecek kadar imkansız.

Bunu bize aşılayan neydi?
Farklı olmayı?
Küçüklüğümüzden beri bilinçaltımıza yerleşmiş olan filmler mi?
Yoksa farklı olmayı özel sanarak kurduğumuz hayaller mi?

Size bir sır vereyim mi?
Bazen sıradan olmak daha iyidir.
Ve farklı olmak bir seçim değildir.
Üzgünüm.

Kimileri sıradandır.
Kimileri farklıdır.

Farklılar yalnızdır, sıradanlar mutlu.

Her hikâye size ilham olur. Eğer umut ederseniz.

AŞK HeryerdeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin