Artık taşıyamıyordum, olanları umursamayacak veya gözyaşlarımı içimde akıtacak kadar gücüm kalmamıştı. Kolumu sardığım kişinin kim olduğu önemli değildi, bana karşılık vermemesi de öyle.
"Hey, iyi misin?" diye sordu sarıldığım adam. Kafamı hayır anlamında salladım, konuşabileceğimi sanmıyordum. Rahatsız olduğu belliydi, bunu kasılmasından anlıyordum o yüzden istemeyerek de olsa geri çekildim. Derin bir nefes alıp yanımdaki tabureye oturdu ve barmene 'sek' diyip bana döndü. "Buralarda yenisin galiba seni daha önce gördüğümü hatırlamıyorum." Gözyaşlarımı silip kendimi toparladım, zavallının teki olduğumu düşünmesini istemiyordum.
"Buraya daha önce hiç gelmedim." Sesim boğuk çıkmıştı. "Az önceki şey için üzgünüm." diye ekledim boğazımı temizleyip. Omuz silkti, ben de önümdeki birayı içmeye devam ettim.
Sek viskisini iki yudumda bitirip bardağı sertçe masaya vurduktan sonra koyulaşmış yeşil gözlerini üzerime dikti.
"Hanım evladına benziyorsun, seni ağlatan şeyin boktan bir sebep olduğuna eminim sabaha unutursun ya da geçer." diyerek alaylı bir şekilde güldü. Sarhoş olmalıydı. En azından ben öyleydim çünkü sarhoş olmasaydım adama cevabını verir siktir olup gitmesini söylerdim ama tek yaptığım şey güldüğünde yüzünde çıkan gamzesini incelemekti. Güzel gülüyordu. "Burda oturup gözlerin çıkana kadar ağlamak yerine biraz rahatlatılmak ister misin?" diye sordu kulağıma doğru, sarhoşta olsam her önüme gelene bakir kıçımı vermek istemiyordum. Kafamı hayır anlamında salladığımda derin bir nefes alıp alaylı ifadesini değiştirmişti. "Cidden..." diye mırıldandı ağzının içinden, "Bakire kızlar gibisin ve benim tanıdığım bakire kızların hepsi genişledi diyecek kadar temizler."
Sinirlendiriyordu, belki de amacı buydu ama bu onu yakasından tuttuğum gibi pislik kokan tuvalete sürüklediğim gerçeğini değiştirmiyordu. Boş kabinin içine ittim ismini bilmediğim genç adamı, heybetli sırtı duvara değmiş cüretkâr hareketime yarımağız gülümsemişti. Umursamadım. Onun aksine alkolden duygu karmaşası ve ufak çaplı bir bilinç sarsılması yaşasam da ne yaptığımın az çok farkındaydım.
Gözlerim iri bedende dolaşırken tek kaşım kalkmıştı. Biriyle uzun zamandır böyle bir yakınlık kurmamıştım lakin karşımdaki adamın kalkmış erkekliğine bakılırsa benden daha vahim durumdaydı.
"Vaov etkilendim." Dedi onu itmemi kastederek. Sesi alay doluydu.
"Susman için illa sikimin ağzında olması mı gerekiyor?" diye çıkıştım. Alaylı surat ifadesi yerini kaş çatmaya bıraktığı anda kendimi kapıya sertçe itilirken bulmuştum.
"Götünün başının dağılması sana tolerans göstereceğim anlamına gelmiyor velet. Kime ağzını açtığının farkında bile değilsin. Sabrımı sınama elimde kalırsın." Gözlerindeki koyuluk arzudan değil öfkedendi bu kez. Tek eliyle yakaladığı bileklerimi sıkınca acıyla inledim. "Anladın mı?"
"Siktir git!" Sarhoşluğun verdiği cesaretle söylemiştim. Saçlarımdan tutup kafamı geriye doğru yatırdığında saç köklerimden gelen sesle tıslamıştım. Yakıyordu...
"Senin bir yerlerin kaşınıyor ama." Dedi ürkütücü bir sakinlikle, oysa gözleri çoktan öldürmüştü beni. "Sikim kadar değerin yok, boktan bir barın kokuşmuş tuvaletinde becerilmek için duruyorsun, karşımda sümüklerini akıtarak ağlayıp bir de laf ediyorsun. Ağzın çok başka işler yapıyor."
Saçlarımı serbest bırakınca elimle istemsizce ovalamıştım. Bileklerim sızlıyor, saç diplerim ağrıyordu. Boğazımda oluşmaya başlayan yumruyla bulunduğum ortamda gezindi gözlerim, ürkek bakışlarımı karşımdaki adama diktiğimde sözlerinin gerçekliğini sorguladım. Birdenbire hissettiğim çaresizlik ve terkedilmişlik duygusu etrafımı sardığında gözlerimden dökülen iki damla yaşla yere çöktüm. Kirli fayanslara oturmak çokta umrumda değildi.