Bölüm 14

15 2 1
                                    


1. Bölümün devamı...

" Göz bakar görmez, kulak duyar işitmezse mucize arayamazsın."

Ziko'yu yine kendi odasına yatırmış, kendi de aynen önceki gibi kanepeye uzanmıştı. Vakit hayli geç ve beden yorgun olduğu halde bir türlü uyuyamıyordu. Nasıl bir kader sarmalının içinde olduğunu çözemiyordu.

Güya Ziko hikâyesini noktalamıştı ama nokta sandığı karar bu gece virgüle dönmüş ve bundan sonrası için güzergâh belirliyordu. Yani, ateş sönse de köz, harlanmak için bahane arıyordu.

Gecenin ve karanlığın gölgesinde yaptığı değerlendirmeler sonrasında huzursuz oldu. Böylesi maceranın peşine düşmeyi vicdanına da karakterine de yakıştıramadı bir türlü. İçindeki merak ve ihtirasa rağmen bu işe nokta, virgülden çok daha erdemli göründü.

Bu defa Ziko'nun peşine düşmeyecekti.

Bu kararı vermek hiç de kolay olmadı ama sonuçta bir karar vermenin ferahlığına sığınarak gece boyu uykuya direnen bedenini usuldan usuldan uykuya teslim etmiş oldu. Fakat beklediği gibi keyifli bir uyku karşılamadı onu. Öyle tuhaf ve dehşetengiz bir rüya gördü ki, uyandığında kan-ter içindeydi.

Rüyasında Ziko'nun ayak izinde, takipteydi. Geceden verdiği karara rağmen tıpkı rüyasında olduğu gibi Ziko'nun peşinde buldu kendini. Yürek hoplatan zorlu takip esnasında kader zorlaması nev'inden birçok olay yaşanmış ve nihayet Ziko'nun mağarasından kovulmuştu.

Erdem için o günün en unutulmaz ve değerli olayı kurt ile yaşadığı o inanılmaz ilahi müdahale idi. Askerlikte yaşadıkları manevi açıdan bir milat olamamıştı ama bu olayın milat olacağından emin gibiydi. Ki lojmana döner dönmez abdestini aldı ve namaza durdu.

Hesapta lojmanına döndüğünde Ziko'ya olan öfkesinden sebep içini dökecek, ağlayacaktı ama şimdi içi dupduru bir huzurla doluydu. Ağlarsa Ziko'ya hıncı için değil, Rabbinin merhameti için ağlayacaktı.

Ruhundaki huzur bedeninde yoktu. Kahvaltı dahi yapmadan çıktığı evden şu ana dek midesinde sudan başka bir şey girmemişti. Havanın sıcaklığı, yorgunluk ve uykusuzluk da eklenince perişan olmuştu.

Namazdan sonra bir şeyler atıştırıp ilacını içti. Kafayı vurup yatacaktı ki kapı çaldı. Nedense ilk aklına gelen Ziko oldu. Davetsiz misafir genelde o olurdu ama son yaşananları düşününce onun gelmesi imkânsız gibi bir şeydi. Hem araları fena halde bozuk hem de adam mağaradaydı, şimdi kapının önünde nasıl olsundu? Derken daha fazla zihnini yormadan açtı kapıyı. Tahmininde yanılmıştı. Gelen, mahalle gençlerinden Murat ve İsmail'di. Kapı açılır açılmaz içeri gireceklerdi ki Erdem, yorgunluğunu ve rahatsızlığını gerekçe göstererek müsaade etmedi.

Erdem'in nazik ifadesine rağmen delikanlıların suratları asıldı. Murat çıkardığı ayakkabılarını tekrar giyerken: "Önemli değil hocam, geçmiş olsun. Biz bazı şeyler konuşuruz diye gelmiştik de, neyse. Hadi oğlum gidelim." Hoşnutsuzluğu da belli etmiş oldu.

İsmail de geçmiş olsun dileğine katılır anlamında bir mimik gösterdikten sonra kapının eşiğinden uzaklaştılar.

Erdem kapattığı kapıya başını dayayıp ağrıyı azaltmaya çalışırken telefonu çaldı. O an hatırladı, sabah paldır küldür çıktığı için evden telefonu unutmuştu. Gün boyu başı o kadar kalabalıktı ki eve döndüğünde de telefonu aklına gelmedi.

Son anda yetişti telefona. Arayan Ceren'di:

"Merhaba canım. Özür dilerim, bugün seni arayamadım, telefonu evde unutmuşum."

Saatsiz ZamanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin