-2-

79 9 0
                                    

"Hadi kızım kalk artık, saatin 2 kere çaldı." Annemin sesini duyduğumda gözlerim faltaşı gibi açıldı. Hemen saate baktım. "8.30!" İlk günümde gerçekten geç kalmak istemiyordum.

Aceleyle kalkıp ayağıma dolanan yorgan yüzünden yere yapışam bir oldu. Hunharca anırma sesleri geldiğinde kapıya doğru baktım ve pislik kardeşim Mert'i gördüm. Sinirlendiğim için elime geçen ilk şeyi ona fırlatma çabalarım başarısızlıkla sonuçlandı. Çünkü elime gelen ilk şey kağıttan toptu ve onun yanına bile yaklaşamamıştı.

"Defol burdan!"

derken Mert ona ulaşamayan (!) kağıda bakıp gülmeye devam ediyordu. Ayağa kalktım ve hızla kapıya doğru yürümeye başladım.

Biraz duraksadıktan sonra kapıyı onun suratına sertçe kapattım. Hızlıca duşa girdim. Çıktığımda kapının çaldığını duydum. "Gelen Nuriye teyze değilse bende neyim!" diye homurdandım. Kadın 7/24 bizdeydi resmen. Utanmasa bizde sıçıcaktı (!) "Ah Nuriye'cim naber yaa." diyen annemin sesini duydum.

Nuriye teyze 65 li yaşlarında, yanlızlıktan bunamış bir vaziyette ve kiloda tavan yapmış bir teyzemizdi kendisi. Kadın bana zengin koca bulmanın derdindeydi ve beni görsüğü yerde soru yağmuruna tutuyordu.

Duştan çıktığımda saatin 8.40 olduğunu gördüm. 10 dakikada duş almamın verdiği zaferle sırıtıp dolabımın önüne geçtim. Üzerime siyah pantolonumu ve kırmızı bol tişörtümü geçirdim. Yanımada gri hırkamı aldım.

Çok makyajı sevmediğim için sadece rimelimi sürüp, o çok sevdiğim kiraz kokulu parfümümü sıktım. Eşyalarımı alıp mutfağa indim. Elimdekileri (çantam, telefonum ve hırkam) kenara fırlatırken Nuriye teyzenin, benim o çok uğraşlarla yapıp Merti zehirlemek için kullanacağım kekleri sömürüyordu.

Bende öylece kalmış onu izliyordum, üstelik beni fark etmemşti. Sonra annemin gelmesiye 'OHAA' diye homursanışı beni gülümsetti. Bende sandalyeye oturup masadakileri yemeye başladım. Babamı genelde çok az  görüyordum. Bu yüzden evde bir yokluk hissedilmiyordu. Babam çok çalıştığı için evden erken çıkıp, geç gelmek zorundaydı.

Annem Nuriye teyzenin elinden kek tabağını çekmeye çalışırken 'BOĞULACAN AZ Bİ DUR BEE' diye söylendiğinde gülümsedim. Geç kalıcağımı bildiğim için endişeye kapılamdım çünkü saat 8.50 olmuştu. Kahvaltımı bitirip annemden harçlık aldım ve ayakkabılarımı giyip anneme sarıldım. "Akşam görüşürüz." diyip  evden çıktım.

Kulaklıklarımı takıp evden çıktım. Durağa geldiğimde içime bir titreme geldi. Yanımdakiler içime 3 harfli (töbe bismillah) girdi sanıp bana mal gibi bakmaya başladılar.

Ama üşüyordum çünkü zeki ben saçlarımı kurutmamıştım. Hırkamı giyip beklemeye devam ettim.

10 dakika sonra gelen otobüse küfrederek bindim. İnsanların bana baktığını hissedebiliyordum ama takmadım. Ortalarda boş bir tekli koltuk vardı. Gördüğüm gibi yardırmaya başladım. Bir ara yere yapışacak gibi olsamda ölmeden oturabilmiştim. 15 dakika sonra otobüs sert bir fren yapıp durduğunda bir anda kendimi önümdeki koltuğa yapışmış bir şekilde buldum.

Tabi sadece ben değil, herkes istemsiz olarak öne gittiğinden kimsenin beni o pozisyonda görmemesini umuyordum. Otobüsten indiğimde okulun bahçesine doğru yürümeye başladım. Herkez makyaj ve açık-saçık kıyafetlerle gelmişti. Sanırım bu lisede kural diye bir kavram yoktu. Çantamdan telefonumu çıkartıp Cansu'ya mesaj attım.

"Okula geldim."

Mesajı attıktan sonra derse giriş zili çalmıştı. Etrafıma bakındığımda kimsenin derse girmek için kıpırdamadığını gördüm. "Bu ne rahatlık be!" diye mırıldandım ve sınıfımı aramak için binanın girişine yöneldim.

Yürürken telefonuma gelen bildirim sesiyle durdum. Telefonumu çıkartıp yürümeye devam ettim. Bu sırada telefonuma bakıyordum.
"Taş çocuk varmı?"
Cansu'dan gelen mesajla gülümsemem yüzüme yayıldı.

"Evet va..."

Tam mesajı yazarken sert birşeye çarptım. Burnumda hissettiğim acıyla bağırmaya başladım. Telefonum yere düşüp parçalanmıştı. Zaten nokia 3310 gibi telefonum vardı ama dokunmatikti. Bunada şükür. "Önüne baksana hayvan!" Kime çarptığımı bilmiyordum. Telefonu toparlamanın derdiyle öylece bağırıyordum. Bu gün herşey beni buluyordu resmen!

"Sizi paraylamı gönderi..."

Tam söylenirken çsrpıştığım kişinin o dün gördüğüm taş çocuk olduğunu gördüm. Cesaretimi toplayıp cırlamaya devam ettim. Birden kaşlarını çatıp elini cebine soktu. Sinirlenmeye başlamıştım. Sinirlendiğimde genelde bileğimi ovuştururdum. Hala cırlıyordum.

"Al şunuda sus artık!"

dediğinde elini cebinden çıkarıp bana para uzatıyordu.  Birden inanamadım. "İstemiyorum senin paranı!" diyip elini ittirdim. Birden gözleri bileğimdeki küçük kalbe benzeyen doğum lekesinde takılı kaldı. Dayanamayıp binanın içine doğru sinirle ve hızla yürümeye başladım. Arkamdan bana baktığını hissedebiliyordum. Binanın içine girdiğimde gittiğim ilk yer tuvalet oldu. Yanaklarıma su çarpıp rimelden birazdaha sürdüm. Koridora çıktığımda kimse yoktu.

Dersin başladığını hatırladım. Koridorun beyaz mermerleri ve kırmızı dolapları vardı. 5 dakika boyunca sınıfımı aramak için dolaştım. Sınıfların kapısına tek tek bakarken 12-B yazan kapıyı gördüm. Yüce Sezar.... Kapıyı tıklatıp içeri girdim.

Ders başlamıştı. İçeri girdiğim anda bütün gözler beni süzmeye başlamıştı. Yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Öğretmene bakıp özür diledim. Adam masanın üzerine oturmuştu. Kahverengi saçlıydı ve uzun boyluydu. "Önemli değil, kendini tanıt!" Kısacık bir tanıtma faslından sonra sınıfın içinde gezinerek yer aramaya başladım. En arkada cam kenarında 2 kişilik boş bir yer vardı. Hızlıca yürüyüp cam kenarındaki tarafa oturdum ve hocayı dinlemeye başladım.

Ders başlayalı yaklaşık 25 dakika geçmişti. İçeri kapıda çarpıştığım çocuk girdi, geç kaldığı için homurdanan hoca başını olumsuz anlamda sallamaya başladı.
"Burak! Yine geç kaldın, birşey söylemeni bekliyorum." dedi ve ayağa kalktı. 'Demek adı Burakmış' diye mırıldandım. Aslında adı biraz tanıdık geliyordu ama pek hatırlayamadım. Aynı zamanda sınıfta tek boş yerin benim yanım olduğunu fark etmem suratımı düşürdü.

Bende çareyi camdan bakmakta buldum.
"Derse devam et!" dediğinde şaşırdım. Öğretmenle konuşuyosun ya ! Çok geçmeden öğretmen derse devam edince gözlerimi devirdim. Burak'tan herkes korkuyordu sanırım. Birden yanıma bir ağırlık çöktüğünde şaşırmadım.

Göz ucuyla onu kesmeye başladım. Yoğun kahverengi saçları, yeni çıkmakta olan sakalları ve siyahımsı gözleri vardı.
"Ne bakıyosun yeni!" dediğinde şaşırdım.
"Sana baktığımı nerden biliyosun?" dedim sinirle.
"5 dakikadır beni kesiyosun. Fark edilmiycek gibi değil." dediğimde gözlerimi devirdim ve önüme döndüm. 'O kadar oldumu ya ?' diye mırıldandım.

Çok geçmeden sırıtışını duydum.
"Ben Burak."
"Biliyorum!" diye böbürlendim.
"Parfümünü beğendim." dediğinde itiraf ediyorum hoşuma gitmişti. Gülümsedim.

Burak'ın ağzından

Sanırım oydu. Küçükken birlikte zaman geçirdiğim kiraz kokulu kız. En son 14 yaşımdayken görmüştüm onu. Ah, o kadar güzelleşmişki.

Trafik kazası geçirmişti ve beni en çok üzen şey bizi hatırlamıcak olmasıydı. Ama onu gördüm diye hemen yumuşamamalıyım, karanlık tarafından vazgeçmemeliyim.

O zamanlardan beri Hayatımda çoğu  şeyler değişti. Duygularım, düşüncelerim,  ailem... Her şey değişti. Küçükken beni İyi hissettiren kız şimdi yanımda oturmuş bana homurdanıyordu.

Sırıttım. Onun beni hatırlayacağını sanmıyorum ama yinede onu koruma hissine kapıldım. Tıpkı eskilerdeki gibi...
☆☆☆☆☆
Herkese tekrar meraba. Kabul ediyorum 1. Bölüm baya kısa oldu ama bu bölümü elimden geldiğince uzun yazmaya çalıştım. Bide 1. Bölümde söylemiştim, benimle iletişime geçin diye. Bu yüzden benimle iletişime  geçen herkeze tişikkür ederimm♡♡ İstediklerinizi yazmaya çalıştım. Lütfen takipte kalın ve isteklerinizi yazın. Bana  destek olan herkeze ayrıca teşekkür ederim. SİZİ ÇOOOOK SEVİYORUMM.♡♡ Bu arada 3. Bölüm elimden geldiğince çabuk yazıcam. ♡♡♡
NOT: MULTİDE BURAK VAR.

KUMDAN KALEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin