Jeongguk, mahallenin başında duruyor elinde telefonunu tutuyordu. Sade bir giyimi tercih etmişti, LC Wakiki'den aldığı siyah düz tişörtünü siyah kotuyla süslemiş, bir de sweat hırkasını takmış işkencenin temellerini atmak için bekliyordu. Bu sefer çöp çıkarmıyordu, Hoseok'un yine onu izleyeceğini adı gibi biliyordu, sadist olmak hoşuna gitmişti, gelecek olan fazlasıyla haşin olduğundan, Hoseok'un saldırmaya götü de yemezdi belki bu sefer büyük olan çıldırırdı, Jeongguk da amacına ulaşırdı. Niye böyle bir şey yaptığını bilmiyordu, beklemeye devam ederken, keş olanın apartman kapısı açılmıştı, içeriden gülümseyerek çıkana baktı, demek bu kavanoz başlı beyaz tenli çocuk, gece Hoseok'la beraber kalmıştı. Gözleri genişlemişti, dudakları aralanmıştı. '*Saçmalama Jeongguk. Hoseok buna atlayamaz.'* deyip kendi kendine güldü.
"*Ondan olsa olsa gargamel olur. Sıfatsız pezevenk ya,iki koştu hemen başkasına atlamış. Hani yanıyordu bu benim için!*" gözünü devirdi, nefeslendi. Ardından şırfıntı gibi gördüğü Junhong'la göz göze geldi. Junhong onu görünce gülümsemişti. O da gözlerini kısarak, yalandan bir gülümseme atarak yüzünü çevirdi. "*bak bak, nasıl bakıyor bana,deyyus.. Hoseok sırık mı atlıyo anlamıyorum bula bula bunu mu bulmuş.. Belediye direği gibi.*"
Çocuk yürüyüp giderken, arkasından kara büyüler okuyordu. Ama neden umursadığını da bilmiyordu, belki de kıs- hayır, asla kıskanamazdı, hele afyoncu Hoseok'u asla. Yüzünü yukarı kaldırdığında, camdan Nuri Alço misali onu süzen büyüğü görmesi içten bile değildi. "*Sen bak bak, daha çok bakarsın nöronsuz gavat. Yongguk bi gelsin, bir şey demeye götün yesin, gör ebenin mahremini..*"
Hoseok eli çenesinde,bir taraftan şişesini yudumlarken, bu sefer değişik bir şekilde çöp çıkarmayan beyaz tenli çocuğu izliyordu. Ne yapıyordu, birini mi bekliyordu acaba? "Sana koyduğum sevda, Adana'da yağan kar gibi, havada görüyosun, yere inmeden su oluyor.. ." dedi kendi kendine. "Güzel laf bu, yazayım bunu."
Teyibindeki müzik kulaklarını dolduruyordu.
'Ben ağlarken gülüyorsun,neden? Göz yaşımı silmiyorsun neden? Köşebucak kaçıyorsun,neden?'
"Bu sefer Efes Pilsen değil
, Freşa içiyorum, Namjoon pezevengi bu akşam gözüne kestirdiğiyle yemeğe gidiyor, ben de makarna yiyecem.. süper amk. Senin kankan ha. Lost adasındayız sanki sevgi koyayım besin malzememiz yok, su elektrikten çok makarnaya veriyoruz parayı aq.." diye düşünüp salak salak sırıtırken, Jeongguk karşıdan gelen, uzun birine sırıtmaya başladı. 'LAN' diyebildi sadece. "ÖLMÜŞLERİNİN KABRİNE ETTEHİYYATÜ ÜFLEYİM..' elindeki Freşa'yı hiddetle pencere mermerine bıraktı.Jeongguk, gelene sarıldı, yanağına da bir buse koymak için uzandı. Elf gözleri neler görüyordu öyle!
Sevdiği, gözünün nuru, mahın ışığı birine buse veriyordu. Beyninde yankılanan adrenalin hormonu, Jeongguk çoktan diğerini apartmanın kapısından içeri sokarken, sandalyesinin üzerindeki ceketini alması ve onları basmaya gitmesi için yeterli olmuştu. Imperial March, sanki o hızla adım atarken arkasından çalıyordu. Namjoon, yine iddia kuponlarına ana avrat düz giderken Hoseok'un hiddetiyle ayaklandı. 'bu çocuk Konyaspordan da beter amk..' deyip onu durdurmak için adımlarını hızlandırdı.
"LAN NOLUYO YİNE" dedi. Hoseok tırrekşör savaşçı kimliğini yansıtan gözleriyle ona baktı. "Yanındakini de,onun da.." dedi, 'Imperial March' hala anı süslerken, karanlık bakışlarını derinleştirdi.
"Namusuna taş koymaya gidiyorum, bu artık bir hayat meselesidir!"
"Dikkat et de yanındaki senin namusuna taş koymasın amk, rüzgar sana acıyıp yanından geçiyo gidiyo amına koyduğum, kime ne yapmayı düşünüyosun sen?" dediğinde Hoseok,savaşa giden ve ailesiyle vedalaşan bir samuray misali hüzünlü bakışlarını Namjoon'a sabitledi.
"Kendine iyi bak kardeşim, gitmek var..dönmek yok biliyorsun." dedi ve adımlarını hızlandırdı. Merdivenleri hızla inmeye başlamıştı,sarışın olan ise baktı arkasından.
"İnşallah yarım saat sonra yürüyebilir şekilde bulurum seni..."
"Evet, rahat ol annem falan yok yani." dedi ve gülümsedi Jungkook, adamın pek gitmeye niyeti yok gibiydi,acaba yanlış bir boklar mı yiyordu? "Eviniz rahatmış, demek evde tekiz." diyerek sırıttı diğeri ona. Jungkook yeşillenmeye başlayan bu pezevenge cevabını nasıl vereceğini bilmediğinden yalandan bir kahkahayla cevap verdi. 'Hoseok hiç zoruna gitmedi mi ya, ben bundan kaçamam da nerdesin sen? Çoktan tarzan gibi bağırarak kapıyı yumru-' dediği anda koltukta kolları iki yana açık şekilde oturanın da, Jungkook'un da yüzü bass vuran hoperlör gibi sallanan kapıya çevrilmişti.
"JEONGGUK AÇ LAN KAPIYI! SENİ BAŞKASINA YAR EDERSEM PEZEVENGİM! AÇ ŞU KAPIYI ONUN DA SENİN DE.... ANANIZIN DERDİNİN ASTARINI ÇAMAŞIR İPİNE ASICAM AÇIN ŞU KAPIYI!!! GÖTÜN YİYOSA AÇ LAN! KAPIŞ BENLE OROSPU ÇOCUĞU!!! O HAVUÇLU KEK BAŞLI İBNEYE VERDİĞİN ÖPÜCÜKTEKİ TÜKÜRÜK ENZİMLERİNE KADAR HİDDETLİYİM ŞU AN!"
Jungkook zafer sırıtışını attı. "Hayırdır Jungkook? Bu kim? Ne oluyor amk?" dedi uzun boylu olan, Jungkook'un cevabı gecikmedi. "Aç sen, mahallenin delisi o, benim iki dakika işim var, merak etme bi şey yapamaz. O desen altına sıçacak zaten." dediğinde diğeri ona uymuş, kapıyı aralamak için kalkmıştı.
"AÇ LAN KAPIYI AÇ!! HALSİYETSİ-!!" dediğinde,sakince kapıyı açan Hoseok'a bakıyordu. Hoseok duraksadı, sonra kaşları çatıkken konuştu. "PARDON YANLIŞ KATA GELDİM HERHALDE JEON'LARIN KATI NERESİ?"
"Burası birader, hayırdır?" diyerek cevapladı bir kaşını kaldırarak. Hoseok çoktan kelime-i şahadeti dört kere tekrarlamışken sırıttı. "Babası mısınız ya.. ben ş-" dedi,yumuşak ve 'sıçtım' sesiyle. "Hayır diyelim sevgilisiyim n'oluyo kardeş? Hayırdır? Benimle mi kapışmak istiyodun sen? Küfrediyosun falan." Hoseok 'sevgili kelimesini duyunca damarlarındaki kan pH'ında yükselme hissetti. "Demek sevgilisisin ha?"
"He amınakodum faresi napacan?" dedi sırıtarak.
"KAPIŞ BENLE." dedi Hoseok elini yüreğine koyarak.
"La oğlum siktir git, bi vursam soluğu zincirli kuyuda alacan, hadi koçum hadi babacım, git."
"Ben en son Metin2'de birine sevdalandım o da benim itemlerımı çaldı. İkincisinin fail olmasına izin vermem. Zincirlikuyu da olsa, yarimiz için ölürüz!" karşısındaki göz devirdi. "Ya sabır.. SON KEZ UYARIYORUM."
<-Taehyung 14:50
geldi :DD->Taehyung 14:52
Jungkook napıyosun sen amk,yongguk onu çapraz siker.<-Taehyung 14:53
Niye aldattı, hani benim için ölüyodu bu-> Taehyung 14:53
ÖLÜYODU DA GERÇEKTEN ÖLMESİNE GEREK VAR MI SENCE<- Taehyung 14:53
evet.Jungkook kilidi kapatıp, içeri gitti. Uzun boylu olan, Hoseok'a vurmak için hazırlanıyordu. Dudakları büzülmüştü, sırıtarak onlara bakıyordu. "*Zevk aldım ya arada yapayım bunu.*"
O sırada arkadan gelen bir ses, üçünü de durdurup arkaya bakmaya yeltendirmişti. Kalın, boğuk ve rüzgarlar estiren bir sesti bu.
"HoPPPPPpppppp B İ R A D E R." dedi Namjoon,karşısındakinin yumruğunu tutarak.
"Senin yumruklar bu mahallede işlemez.."Kim Namjoon, an itibarı ile, kardeşiyle sırt sırta vermek için gelmişti. Ortalık Tekken'e dönecekti, kan çıkacaktı kan.
Jungkook işin iyice eğlenceli olmaya başladığını düşünmüştü, bu kavga bayağı fena olacak gibiydi. Vay be diyordu kendi kendine, demek böyle bir kavga onun yüzünden çıkacaktı. Hoseok ise bu sefer gerçekten Imperial March'ın kulaklarında çaldığını hissedebiliyordu. WWE ortamına dönen apartman, bir savaşa tanıklık edecekti. Ezel Bitiş müziği ile bölüm sonu yazısı gözükmüş idi sanki yavaştan. Herkes birbirine bakıyordu hengamede.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MACARONI
HumorJung Hoseok'un kader ortağı Kim Namjoon ile üniversite hayatı için geldiği, ıssız ve sayko bir mahallede hayat mücadelesi zordu. Makarna onlar için gecenin felç rüyasıydı belki de. O kabusu, o kısır döngüyü bozan şey, bir tencere zeytinyağlı dolma...