ŞÖD#52

1.8K 112 11
                                    

Her insanın hayatında bir dönüm noktası olur. Bence benim üç tane dönün noktam vardı. İlki, kanser olduğumu öğrendiğim zaman. Hayata küsüp, yeni bir kişilik oluşturmuştum. Herkesten soyutlamıştım kendimi.

İkincisi, ameliyat olduğum zaman. Tekrar eski halime döneceğim sevdası ile yatmıştım bıçak altına. Fakat yine bir şey değişmemişti. Sadece biraz daha hayal kırıklığı ve acı gelmişti. Ama dönüm noktamdı. Bir çok şeyin farkına varmıştım.

Üçüncüsü ise tam olarak şimdi. Aylarca onu tekrar görsem vereceğim tepki ne olurdu diye düşünüp durmuştum. En sonunda dövmekde karar kılmıştım fakat hiçte öyle olmuyormuş. O şuan tam karşımda ve ben kıpırdayamıyorum bile.

Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Bildiğim her şey kısa süreli olarak beynimi terk etmişti sanki.

O.. Değişmişti. Sakalları çıkmıştı ve biraz zayıflamıştı. Bakışları sertti. Ve doğrudan 'sarı' saçlarıma bakıyordu.

Gülmek istedim. 'Bıraktığın gibi değilim!' diye bağırmak ama hiçbirini yapacak gücüm yoktu. Uyumak istiyordum. Sadece bir kaç yıl uyumak.

Eren beni zar zor arabadan indirmiş ve bu küçük dağ evine bırakıp gitmişti. Gitmeden önce "Ona çok kızma." demeyi ihmal etmemişti tabii.

Kızmamak mı? Mümkün mü? Beni bırakıp gitmişti hemde en zor zamanlarımda. Onun gidişiyle beraber hayatım ikinci defa yıkılmıştı ve ikinci defa yaşadığım hayata lanet etmiştim. Kızmamak, kırılmamak mümkün müydü?

"Kızıl?" Gözlerimi kapattım. Sımsıkı kapattım. Hangi yüzle karşıma çıkmış ve bana 'kızıl?' demişti? Saçmalıktı. Tek kelime ile saçmalık.

Bir kaç adım geri gittim. Gözlerimi açmamıştım. Görmek istemiyordum. Eğer görsem, sarılmamak için verdiğim savaşı kaybederdim biliyorum.

"Aç gözlerini."

Kalbim acıyor, gözlerim yanıyordu. O kimdi ki? Sadece hayatıma girip çıkan insanlardan birisi.

"Kızıl.." Sinirle gözlerimi açtım ve "Bana öyle seslenme!" diye bağırdım. Gözleri iri iri açılırken, ben sinirle ona bakmaya devam ediyordum.

"Niye geldin? Gidişine alışmışken, niye geldin!" diye bağırdım tekrar. Elini bana doğru uzatırken geri çekildim. "Dokunma!"

"Böyle yapma.." dedi bana doğru bir adım atarken. Tekrar geri çekildim ve "Sana dokunma dedim!" diye bağırdım.

Benim gözlerim en başından beri doluydu ama onun ki? Ağlamaya hazır bir şekilde bana bakıyordu.

"Sakin ol, güzelim. Sana her şeyi anlatacağım.." Acıyla harmanlanmış bir kahkaha attım. Anlatacakmış? Espiri yeteneği oldukça gelişmişti.

"Neyi anlatacaksın?! Beni bırakıp gittiğini mi? Ben ne umutlarla açmıştım gözlerimi biliyor musun? Bir baktım yoksun! Şimdi de olma!" diye bağırdım göz yaşlarım akarken.

"Kardeşim hakkında bir şey öğren.."

"Sus! Duymak istemiyorum, seni görmek istemiyorum, burada olmak dahi istemiyorum!" dedim ve arkama döndüm. Bir adım atacağım sırada kolumdan tuttu ve beni kendine çevirdi.

İşte o an.. Gözlerinde gördüğüm o duygu.. Her şeyi bana unutturmuştu. Ama sadece bir saniyeliğine. Kollarının arasına aldığında beni, onu ittirmeye çalıştım.

"Bana dokunma! Bırak! Seni görmek istemiyorum, Kaan!" diye çırpındıkça daha sıkı sarılıyordu. Hıçkırdım. Ağladım. Bağırdım. Ve ben.. Tükendim.

Kızarmış gözlerim ile çıktım kollarından. Ağlıyordu. Elim yanağını okşamak için benden izin istiyordu. Ama hayır, asla.

"Gittiğinde, sana olan sevgimide götürdün." Çok kötü baktı bana. Devam edemeyeceğim sandım. "Seni sevmiyorum, artık. Hatta.." Ona doğru bir adım attım ve baş parmağımı göğsüne bastırıp, "Senden nefret ediyorum." dedim.

*

Sizce Kaan neden gitti ve şimdi neden geri geldi? :Dd


Diğer kitabıma bakabilir ve bir şans verebilir misiniz? Çok mutlu olurum. :*

Şimdi Ölüm Düşünsün.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin