Donghyuk belki de uzun zaman sonra ilk defa Hyejoo'nun işine yarayacak bir teklifte bulunmuştu, ona pazara çıkmayı önerdiğinde. Böylece ikisi de saraydaki imajlarından uzak birer tarza bürünüp yola çıkmıştı. Hyejoo halkın arasına karışmaktan hoşlanıyordu işin açığı. Her ne kadar kendisine çok da güzel olmayan geçmişini anımsatsa da bu insanlar, onları gözlemlemekten keyif alıyordu. Hatta zaman zaman birer nota olup çıkıyordu onların küçük hayatları içerisindeki koşuşturmacaları. Ancak bugün, farklı bir şey oldu. İlk defa onların gündelik işlerinden beste yapmadı Hyejoo, bu defa onlar bestesiyle kendisine çekti genç müzisyeni.
Pazarın, bulundukları noktaya uzak olan bir köşesinden keman sesi geliyordu. Her ne kadar kendisi bestelemeye çalışırken unuttuysa da notaları, şimdi tekrar duyduğunda hatırlamıştı. Bu, rüyasında duyduğu muhteşem müzikti. Birden koşmaya, insanları itmek pahasına koşmaya başladığında ondan bunu beklemeyen Donghyuk bir süre şok içinde arkasından baktı. Birkaç saniye geçtikten sonra ise çılgın müzisyene yetişmek için o da başlamıştı koşmaya. 'Özür dilerim' cümlesini de dilinden düşürmüyordu bunu yaparken.
Hyejoo sonunda durduğunda pazarın sonuna gelmişlerdi ki burada, birkaç küçük tezgâh ve keman çalan bir kızdan başka kayda değer bir şey yoktu. Ya da belki de Donghyuk için böyleydi sadece. Zira arkadaşının ağzı kulaklarına ulaşmak üzereydi ve gözlerinin içi parlıyordu keman çalan kıza bakarken. Müzik, gerçek hayatta da ele geçirmişti ruhunu. Üstelik bu defa kör edici bir ışık yoktu ve kızın yüzüne net bir biçimde bakabiliyordu. Rüyasındaki kişiyle aynı olup olmadığını bilmiyordu. Tüm bildiği o ana dek gördüğü en güzel kadın olduğuydu ve kendisine dünyanın en güzel şarkısını dinleme lütfunu bahşetmesiydi. Öyle ki şarkı bittiğinde bile geçmedi Hyejoo'nun gözlerindeki hayranlık dolu ifade.
"Eğer beğendiyseniz lütfen bana destek olun. Kendim besteledim." Kız, kemanı bir kenara bırakmış ve bir teneke uzatmıştı onlara para atmaları için. Donghyuk hemen bir miktar para atıp arkadaşının da aynısını yapmasını bekledi. Fakat kızın beş dakikadır tenekeyi tutuşu göz önüne alındığında, Hyejoo'nun bunu yapmayacağı açıktı. "Centilmenliğin nereye gitti?" Donghyuk fısıldayıp dirseğiyle onu dürttüğünde, büyüyü biraz olsun dağıtabilmişti.
Hyejoo özür dilercesine başını eğip bir kese altını düşünmeden tenekenin içine bıraktı. Kafasını kaldırdığında artık bir sebepten yine kemanını eline almış kıza bakmakta zorlanıyordu. Yani hayır, kafasında bir sıkıntı yoktu ya da gözlerinde. Ama bir defa baktı mı kalbi çılgına dönüyor, göğüs kafesine bir hapishanenin parmaklıklarını tutar gibi yapışıyordu. Boğucu bir histi bu, nefes almayı unutturuyordu ona. Yine de kendisini sürükleyip oradan uzaklaştırmaya çalışan Donghyuk'a karşı koyuyordu. Ölmekti niyeti belki de.
"Bizim için de çalmayacak mısın güzelim?" Üç adam kemancı kızın etrafını sardığında, orada kalarak isabetli bir karar verdiğini anladı Hyejoo. "Ya da dur şöyle yapalım, biz oraya bir miktar para koyalım ve sen de bizi takip et de eğlenelim azıcık. Nasıl fikir?" İçlerinden biri pişkince sırıtıp kızın saçlarıyla oynamaya başladı.
"İstemiyorum, gidin başımdan." Fakat kendisini kavrayan kollar çok güçlüydü ve hareket etmekte zorlanıyordu. Üstelik o böyle debelendikçe adamlar daha da keyifleniyor gibiydi. Genç kızın isteğine karşın aldığı tek cevap birtakım çirkin kahkahalardı. Korkuyla başka bir tarafa çevirdi başını, yardım dilenircesine. Ve o anda yardımına gelen tek kişi fazlasıyla çelimsiz bir erkekti. On beş, bilemedin on altı yaşlarında gösteriyordu ve biraz önce müziğini dinlemişti kemancı kızın. O zaman nasıl hayranlık duygusunun verdiği bir sevinç ve huzur vardıysa yüzünde şimdi de aynı miktarda öfke vardı. Kemancının kolunu tutmakta olan adamı tüm gücüyle ittiğinde, sadece afallatmayı başarmıştı ilk etapta.
Sonra adam Hyejoo'ya döndü ve gülmeye başladı. "Ne oldu ufaklık? Neye sinirlendin bu kadar? Sevdiğin kızı sikeceğimiz için mi?" Hyejoo öfkesini yatıştırmaya çalışıp adamın omzunun üzerinden tezgâhta iyice gerilemiş kıza bir bakış attı. Ardından
tekrardan adamlara dönüp onlara gitmelerini işaret etti. Bu sırada Donghyuk da yanında durmuştu ve muhtemelen tatsızlık çıkarmamak için zor tutuyordu kendini."Ne? Gidelim mi? Ama niye konuşmuyorsun sen küçük ibne? Tam bir ibne değil mi bu velet? Kesin götünü yanındakine siktiriyordur." Bir kahkaha daha kopardıklarında Hyejoo en öndeki adamın üzerine atlayıp tüm gücüyle bir yumruk savurdu. Karşılığını bir tezgâha fırlatılarak alması uzun sürmemişti.
"Şimdi öldün sen orospu çocuğu." Donghyuk'un ilk hedefi Hyejoo'yu fırlatan adamdı. İyi bir dövüşçü olduğundan birkaç darbede adamı yere serip arkadaşlarına da aynısını yapması uzun sürmemişti. Üç adamın da acıyla yerde kıvrandığına emin olduktan sonra Hyejoo'nun kalkmasına yardım etti. "Kalk ve vur onlara. Hak etti pislikler." Fakat Hyejoo kalkmayı başardığında korkuyla olanları seyretmekte olan kıza koştu ilk olarak. Böylece adamlar da, hâlâ öfkesini atamamış olan Donghyuk'a kalmıştı.
"Özür dileyin. Yalvara yalvara özür dileyin. Aksi hâlde hapsi boylarsınız. Benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ya da onun?" Botuyla içlerinden birinin göğsüne bastırdı. "O kralın en sevdiği kişilerden biri. Ülkenin en saygın müzisyeni. Bense harbiye nazırıyım. Hadi devam etsenize saygısızlık yapmaya!"
O adamlara esip gürlerken Hyejoo, biraz önce hiçbir şey olmamış gibi kemancı kıza gülümsüyordu. 'Adın ne?' Defterine yazıp kıza uzattı.
"C-chaewon." Chaewon'un sesi hâlâ korkudan titriyor, çekingence bakıyordu kendisine soruyu yönelten kişiye. Elleri de sesi gibi titrerken tezgâhın üzerindeki eşyalarına uzandı ve toparlanmaya başladı. Fakat biraz önceki sorunun sahibi omzunu dürtmüş ve bir başka soru uzatmıştı ona.
'Benimle beraber saraya gelmek ister misin? Müzisyenim, sen de benim öğrencim olursun.'
Park Chaewon'un hayatı büyük bir değişime girecekti şüphesiz.
Bölüm Sonu
Yorum yapmayı unutmayın ^^
Bu arada bir oylama açtım twitterda. Ficlerimi en iyi-en komik vs. diye oylamanızı rica ediyorum. Linkini mesaj panosuna bıraktım ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love in G Minor | HyeWon
Fanfiction"Gitme..." derken kendisi bile bir yabancı gibi hissetmişti sesine karşı.